Belki de yazar haklıydı. Maronitler şimdiye kadar eşikteki bir meselemiz gibi kalarak, bir türlü eşiği aşamadığımız bir insanlık utancına, bir insanlık ayıbına dönüştü.
Zaman zaman, duruma, olaya göre hatırladığımız eşikteki bir mesele olacak ki, ancak bu kadar kayıtsız kalabilelim.
Yakın zamanda Maria’nın muhtar adaylığı kabul edilmeyip kendisine ikinci sınıf vatandaş olarak davranılması, iki gün önce açılan Korimakitis Dayanışma Merkezi açılışına aile şirketi ubp’nin bir üyesi olan Özdemir Berova’nın buna rağmen katılması, hatta bugüne kadar Maronitlerin tek bir sorununu çözmeyen, onları ikinci sınıf vatandaşlıktan öteye taşıyamayan diğer milletvekili ve bakanların da açılışa katılışı, insanın aklına Maronitleri anlamamıza yarayacak bir kitaba, Mete Hatay’ın yazdığı Eşikteki Meseleler kitabını aklımıza getiriyor.
Sizler için Eşikteki Meseleler kitabının içinden “Ma Kimdir bu Maronitler?” kısmını derledik.
Mete Hatay kitabında yer verdiği bölüme bir film önerisiyle başlamış.
Costa M. Constantinou yaptığı “Third Motherland” adlı filmde, Maronitlerin yok olmayla ilgili tedirginliklerini muhteşem bir şekilde ortaya döker.
Belgeselde detaylı bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken onların nasıl bir tarafı seçmeye zorlandıkları dile getirilir.
Yaşadıkları kimlik çelişkileri, duruma göre nasıl taktiksel tavır geliştirdikleri, kaybolan dilleri Sanna’ya son zamanlarda gençlerin nasıl sahip çıkmaya çalıştığı ise filmin omurgasını oluşturur. Kıbrıs’ın Kuzey Batısındaki köylerde yaşadıkları için şeherli Lefkoşalıların anılarında pek yer almazlar.
Gelin hep birlikte yazar Mete Hatay’ın gözlükleriyle Maronitler’in yaşamına bakalım.
On üçüncü yüzyılda adada sekiz bin civarında Maronit yaşıyormuş. Osmanlı egemenliğinde bu sayı düşmeye başlamasına rağmen, 1596’da Papa’nın emriyle adayı ziyaret eden Dandini, Motechi adlı köyde sekiz Maronit kilisesinin olduğunu iddia etmişti.
Maronitlerin on dokuz köyü vardı. Osmanlı döneminin sonuna doğru beş köye düşmüş, şimdi ise geriye sadece Kormakitis kalmış durumda.
Osmanlı döneminde Maronitlerin bir Başpiskoposu vardı. Fakat Stephen of Edhen isimli bu din adamı 1690’da adayı terk ederek Maronitlerin de başlarının bakmalarını önermişti.
Bu sefer Maronitler evlenme ve vaftiz işlemleri için Ortodoks kilisesini kullanmak zorunda kalmış, Ortodokslaştırılmışlardı. Tanzimat dönemiyle birlikte ise kurulan dayanışma konseyinde bir üyesi olan Maronitler biraz da olsa bir iyileşme yaşamışlardı.
İngiliz hükümdarlığı Kavanin meclisi oluşturarak, Rum üyelerin meclis seçimlerini boykot ettikleri dönemde iki Maronit meclis üyesini Rum meclis üyelerine karşı kullanmıştı. Maronitleri sadece onlar değil, Fransızlar da kullanmak istemiş, Maronitlere vatandaşlık vermiş, Fransa ve İngiltere bu sebepten dolayı bir sürtüşme yaşamıştı.
Maronitler EOKA’nın enosis mücadelesine karşıydı. Fakat ne zaman ki; Türklerin taksim tezi ortaya çıkınca, her zaman olduğu gibi, tıpkı bugünleri anımsatan iki ateş arasında kalmışlardı.
Şu an adada 4.500 Maronit yaşıyor. Bunlardan sadece 950 tanesi çok iyi veya iyi derecede kendi dilleri olan Sanna’yı bilmektedir. Dilin kaybolmasının sebeplerinde birisi de, Rumlar’ın kendi dilleriyle dalga geçeceği korkusuydu.
74’de toplum dağılmış ve gündelik Sanna kullanımı da kalmamıştı. kktc cumhurbaşkanlığı, yerleşime açık olmayan üç Maronit köyüyle ilgi kararlar almıştı. Kendi köylerine dönmeleri kimliklerini korumak adına çok önemlidir.