Tate Modern Sanat Müzesi üzerine araştırma yaptığımda çok farklı katmanlar karşıma çıktı. Yapıldığı dönemde önemli bir eser olan binanın müzeye dönüşümündeki kararın öyküsü, müzenin bulunduğu bölgeye etkileri, kente sağladığı ekonomik katıkları ve büyüme stratejileri… Bu yüzden Tate Modern ile ilgili yazıyı birkaç bölümde toparlamaya karar verdim. Bu yazı, Tate Modern yazı dizisinin ilk bölümünü oluşturmaktadır.
Elektrik Santralinin Müzeye dönüşümündeki kararın öyküsü
Tate Modern, 2000 yılından beri heybetli bir tuğla yapı olan Bankside Elektrik İstasyonuna yerleşmiş durumda… Peki bu yerleşimin hikayesi nasıldır?
Tate, 1897’de ilk kez kapılarını halka açtığında, küçük bir İngiliz sanat eserleri koleksiyonu sergileyen tek bir yeri vardı. Daha sonra müze sayısını üçe çıkarmıştı. 1992 yılında ise Tate Mütevelli Heyeti, Londra’da yeni uluslararası, çağdaş sanat müzesi oluşturma niyetini kamuya açıklar. Londra’nın merkezinde birçok yer, hem yeni inşaata uygun boş alanlar, hem de dönüşüm potansiyeli olan mevcut binalar değerlendirilmeye alınır. Boş bir alana yeni bir bina mı yapsınlar yoksa fonksiyonunu yitirmiş bir binayı alıp değerlendirsinler mi? Bu konuda her iki opsiyonu da göz önünde bulundurdular. Ve uzun araştırmalar sonucunda Bankside Elektrik Santralına karar verilir. Tabi ki karar kolay olmaz…
Tate yöneticisi Nicholas Serota binayı önerdiğinde, insanlar onun deli olduğunu düşünmüşler. Öncelikle binanın bulunduğu yer, o dönemde Londra’nın göz ardı edilmiş bir bölgesiymiş. Aynı zamanda birçok insan bu isli 1950’lere ait ve 1981 yılından beri kullanılmayan Bankside Elektrik Santralinin modern sanat müzesi olabileceğini hayal etmekte zorlanmışlar. Bina veya arazi ararlarken ana düşüncelerinden biri, müzenin yapıldığı zaman şehrin can damarı olmayan bir kısmında fark yaratması imiş. Yani merkezi bir yer düşünmüyorlarmış. Böylece St Paul Katedrali’nin karşısında, nehrin güney kıyısında atıl bir bölgede yer alan Bankside Elektrik Santrali, onlara heyecan yaratmış. Binanın konumu ve anıtsallığı karşısında şaşkına dönmüşler. Böylece, Bankside Elektrik Santrali, Tate Modern Müzesine ev sahipliği yapmak için seçilen bina olarak resmen ilan edilmiş.
Peki filmi biraz geriye saralım ve Bankside Elektrik Santralının hikayesine bakalım…
Santral, Giles Gilbert Scott tarafından tasarlanmıştı. Bu tasarımcı, aynı zamanda İngiltere’nin simgesi olan kırmızı telefon kulübesini de tasarlayan kişiydi.
Savaşın ardından ülkenin elektrik kesintisi ile ilgili bir sorunu oluşmuş, bu yüzden Londra için yeni bir petrol yakıtlı elektrik santrali planlanmış. Santral, çarpıcı bir türbin salonundan, kazan dairesi ve bir merkezi bacadan oluşuyordu. Baca karşısındaki St Paul’in kulesinden daha düşük olmasına rağmen çok etkileyici bir tasarımdı. Tüm bina kademeli olarak 10 yıl içinde tamamlanmış ancak, 20 yıldan daha az bir süre sonra kapanmış.
Kapandıktan sonra santralinin geleceği belirsiz bir hal almış. Çünkü Elektrik Santralı, Battersea Elektrik Santralinin koruma listesine alınmasının örnek olmasına rağmen, koruma listesi için çok yeni olarak nitelendirilmişti. Daha sonra Çevre Bakanlığı yeni binaların listelenmesi için 30 yıllık geçmişi olması yeterlidir kuralını kabul etmiş, ancak Bankside buna dahil edilmemiş. Çünkü elektrik endüstrisinin özelleştirilmesini takiben bina, Nükleer Elektrik Firmasına, sömürülecek bir varlık olarak verilmiş. Firma, kendi rant çıkarından dolayı listelemenin, binanın kullanımını / satışını kısıtlayacağını düşünüyor ve bundan dolayı muhalif davranıyordu.
Bunun yanında binanın gerek tarihi gerekse mimari önemine inanan birçok duyarlı insan, binanın kurtarılması için kampanya yürüttü. Olası yeni kullanımlar için farklı öneriler ortaya koydular. Ve binanın korunması / listelenmesi kabul ettirildi. Yeni tartışma binanın nasıl kurtarılabileceği ve yeniden kullanılabileceği ile ilgili idi. İşte o anda mucize gibi Tate Modern devreye girer ve binayı Çağdaş Sanat Müzesi yapmak üzere satın alır.
İşte böyle sanat ve tarih sever bir ülke, kamu yararını düşünerek hareket etmiş. Hem göz ardı edilmiş bir bölgeyi canlandırmak için, hem de fonksiyonunu yitirmiş endüstri yapısına yeniden hayat vermek için çok yönlü çalışma yapmışlar.