AB bursu kapsamında Londra’daki müze araştırmama yönelik ilk gözlemlerim kısaca şöyledir. 2020’li yıllara yaklaşırken Londra’daki otoriterler, kentin sanat ve edebiyat alanındaki misyonu yanında ‘müzeler kenti’kimliğine sahip olma vizyonunu belirlemişlerdir. Kentin gelişim ve dönüşüm planlamasını ise bununla beraber gerçekleştirme hedefindedirler. Bu vizyona yönelik olarak en önemli adım ise, hem arkeoloji hem de kent müzesi özelliğini taşıyan Londra Müzesinin yeni ve çok kapsamlı bir binaya taşınması için çalışmaların hızlı bir şekilde devam etmesidir.
Uzun yıllardır yapılması için mücadele verdiğimiz Mağusa Kent Müzesine ışık tutması açısındanilk olarak Londra müzesine odaklanmak, benim için önemliydi. Londra, 1976’da açılan bu müzesini yeni mi ön plana çıkarıyordu? Yoksa ben mi üzerine odaklandığım için bunu yeni fark ettim bilemiyorum. Ancak ilk defa metro istasyonlarında ‘Londra buradan başlıyor!’ sloganlı Londra Müzesi afişlerine rastladım.
Londra’nın tarihi sur duvarı izlerinin yanındaki Londra Müzesi’ni, müze ve Londra sevdalısı biri olarak daha önce ziyaret etmemiş olmanın hayretiyle kapsamlı olarak inceleme imkanım oldu. Onun bir kent müzesi olmadığını, arkeoloji ağırlıklı ancak yakın geçmişle ilgili yaşam ve olayların da yer aldığı karma temalı müze olduğunu fark ettim. Nedeni ise, bu müzenin 1826’da kurulan Guildhall ile 1912’deki Kensington Sarayı’nda bulunan Londra Müzesinin birleştirilerek oluşturulmasıdır. (Çünkü Guildhall Müzesi arkeoloji müzesi iken, Londra Müzesi modern objeler, resimler ve kostümler ile kentin sosyal boyutuna ait müzeydi.)
Londra otoriteleri Londra’nın tarih içindeki siyasi gücü yanında, yakın tarihinin ve sosyal yaşamının da bir güç olduğuna inanmışlardır. Bu düşünceyle, Londralı olmanın aslında geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran tarihi bir güç olduğunu vurgulamaya başlamışlardır. Ve her yerde ‘We are Londoner’ sloganlarına rastlıyorsunuz. İşte bu anlamda Londra Müzesi, Londralılığı yani Londra’nın bugünden önceki tüm yaşamını öne çıkararak ve daha geniş alana yayılabilmek için yeni müze binasına taşınmaya karar vermiştir. Böylece Müze yetkilileri, finans merkezi olma yanında kültürel anlamda da gelişmeye başlayan City of London bölgesinde, koruma alanı olan Smithfield’de tarihi birkaç binayı kapsayan yeni bir müze projesine yönelmişlerdir. Müzeye dönüştürülecek olan binaların ana binası, bizim Bandabuliya binalarımıza benzeyen Smithfield Tarihi Pazar binasıdır. Buradan da Mağusa’ya bir mesaj iletmiş oluyorum.
Müzeyi yöneten ve City of London ile Londra Belediyesi tarafından atanan müze komitesi bu proje için yarışma açmıştır. Yarışmanın ana hedefi, işlevini kaybetmiş binaların yeniden işlevlendirilerek bölgeye enerji vermesidir. Ayrıca çeşitli ve sürekli büyüyen koleksiyonların sergileneceği galeriler ile ziyaretçileri sosyal anlamda bir araya getirecek ortak mekanların yaratılması olduğu vurgulanmıştır.
Hem şu andaki hem de yeni Londra müzesinin misyonu koleksiyon odaklı müzecilik yaklaşımını izleyici odağına dönüştürmektir. Bu bağlamda müzenin esas amacının Londra tarihini belgelemenin yanı sıra, geleceğe bakmak olduğu da sürekli vurgulanmaktadır. Kısacası misyonu, gelecek yıllarda Londra’nın neye benzeyeceğini müzedeki veriler üzerinden hayal etmek/ettirmektir. Ayrıca bugün Londra’yı etkileyen konular üzerinde tartışmayı teşvik etmektedir. Bu anlamda da müze kapsamında çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. Yeni müze ile bunun daha da etkin hale gelmesi beklenmektedir.
“Londra için, Londra’da, Londra hakkında, yeni bir müze yaratma şansına sahip olmak şu anda bizim için inanılmaz derecede heyecan verici. Kamusal alanların, şehrimizi ve bireysel yaşamlarımızı değiştirmedeki gücünü hepimiz biliyoruz… Londra Müzesi’nin herkese ait olan ve Londra’nın geleceğinin yaratılacağı bir müze olmasını istiyoruz.”
Asif Khan (yeni müze proje mimarı)[1]
[1]https://www.stantonwilliams.com/projects/museum-of-london-west-smithfield/
*Uğur Ulaş Dağlı, DAÜ İç Mimarlık Bölüm Başkanı