Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı eski müsteşarlarından İsmet Lisaniler gazeddakıbrıs’a açıklamalarda bulundu:
“Ülkemizin ekonomi tarihinin herhangi bir döneminde herhangi bir özel sektör işyerinde örgütlenen ve sendikaları vasıtasıyla toplu iş sözleşmesi imzalayan çalışanların işyerlerini batırdığını da hatırlamam(…)Kamu kurum ve kuruluşlarına bakarak siyasetin bu kurumlar üzerinde yarattığı tahribatı çalışanlara yüklemek ve bu yolla çıkarsamalarda bulunmak doğru değil diye düşünüyorum.”
“Dürüstçe söylemek gerekirse çalışanlara sınıf bilincini ve örgütlenme bilincini öğretmek, kazandırmak yerine sendikalaşmaları için para teklif etmek beni rahatsız ediyor. Yine söylüyorum amacın iyi niyetinden şüphem yok ama bu yolla sağlanacak sendikalaşmanın sürekliliği konusunda emin değilim.”
“Ekonomik gücü kullanarak bireylerin bu haklarını engellemek de bir insan hakları ihlalidir diye düşünüyorum”
“Düşük gelirlilere ‘temel gelir’ desteğini yapılmalı”
“Bu ülke çok ilginç bir ülke, bir yanda daha birkaç yıl önce yurtdışından gelen yabancı çalışanlara ülkemizdeki asgari ücretten daha az olan geldikleri ülkedeki asgari ücreti ödemeyi kural haline getirmeye çalışanlar ve bunun ayrımcılık olmadığını savunanlar bugün Bakanlığın destek programının yerli-yabancı ayrımcılığı yaptığını iddia ediyorlar. Diğer yanda yabancı çalışanların ücretleri için bazı işveren örgütlerinin yaptığı açıklamayı ayrımcı olarak niteleyenler bazı örgütler bu gün Bakanlığın yalnızca belirli sektörlerde çalışan KKTC vatandaşlarına sendikalıdırlar diye destek verilmesini savunuyorlar.”
“KKTC çalışma yaşamında çalışan tüm emekçiler uyrukları ne olursa oldun sendikalaşma hakkına sahiptirler.”
Hasan Yıkıcı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı eski müsteşarlarından İsmet Lisaniler, özel sektörde sendikalaşmayı teşvik etmeyi amaçlayan tüzük ve bu kapsamda son günlerde gerçekleşen tartışmalarla ilgili olarak gazeddakıbrıs’ın sorularını yanıtladı.
Daha önce işverenlere teşvik verildi
Lisaniler, söz konusu uygulamanın Yerel İşgücü İstihdamının Desteklenmesi Tüzüğü kapsamında hayata geçirilmesinin söz konusu olduğunu belirterek, bu tüzük altında daha önceki dönemlerde de yine aynı fondan işverenlere pek çok teşviğin verildiğini dile getirerek, “söz konusu Tüzük altında yerel işgücünün istihdamının artırılması ve geliştirilmesi, kadınlar ve gençler gibi istihdama girişte dezavantajlı grupların istihdamının teşvik edilmesi gibi işverenlere yönelik birçok destek programları ile girişimcilere yönelik destek programları bu Tüzük altında uygulanmış ve halen uygulanmaya devam etmektedir” dedi.
“Uygulamanın amacına ulaşacağı konusunda şüphelerim var”
Ülkemiz çalışma yaşamında sendikalaşma oranlarına dikkat çeken Lisaniler, özellikle özel sektörde sendikalaşma oranlarının %0.3, %0.4 gibi bir rakama denk geldiğini belirtti. Lisaniler, bunun kabul edilebilir olmadığını kaydederek, “Bu nedenle Çalışma Bakanlığının sendikalaşmanın artırılması amacı benim görüşümle doğru bir amaçtır.” dedi. Uygulamayla ilgili tereddütleri olduğun da açıklayan eski müsteşar, “Ancak amacın doğru olması yeni destek programının uygulama yöntemi, maliyeti ve faydası bakımından amaçlanana ulaşılmasını sağlayacağı konusunda şüphelerim/tereddütlerim vardır” dedi.
“Açıklamalar toplumu germekten başka bir işe yaramıyor”
İşverenlerin açıklamalarının doğru olmayan bir üslupla yapıldığını ve bunun toplumu gerdiğinin altını çizen Lisaniler, şunları kaydetti: “İşverenlerin derdinin ne olduğunu ben bilemem. Ancak bir Çalışma Bakanının ülkesindeki sendikalaşmanın düşüklüğünü dert etmesi, artmasını arzulaması, bu yönde çalışma yapması kadar doğal bir şey olamaz. Destek programının bütününün ne olduğunu bilmeden, kulaktan dolma duyumlarla, herhangi bir zorlamanın, zorunluluğun olmadığı bir uygulamayla ilgili olarak üslup bakımından bana göre doğru olmayan bir üslupla yapılan açıklamalar toplumu germekten başka bir işe yaramaz.”
“Sınıf bilinci yerine sendikalaşmak için para teklif edilmesi beni rahatsız ediyor”
“Evet, sorun sistem sorunu ama bana göre özünde sınıfsal” ifadelerini kullanan İsmet Lisaniler, “çalışanlara teşvik verilmesinin işverenleri rahatsız ettiğini pek sanmıyorum. Dürüstçe söylemek gerekirse çalışanlara sınıf bilincini ve örgütlenme bilincini öğretmek, kazandırmak yerine sendikalaşmaları için para teklif etmek beni rahatsız ediyor. Yine söylüyorum amacın iyi niyetinden şüphem yok ama bu yolla sağlanacak sendikalaşmanın sürekliliği konusunda emin değilim.”
“Sendikalaştı diye batan iş yeri olduğunu hatırlamam”
Lisaniler, ülkemizdeki işverenlerin sendikalaşma konusundaki “sekter tavrını” hiçbir zaman anlayamadığını kaydederek, bugüne dek sendikalaşma yaşandı diye batan bir iş yeri olmadığını, kamu kurum ve kuruluşlarına bakarak siyasetin bu kurumlar üzerinde yarattığı tahribatı çalışanlara yüklemenin ve bu yolla çıkarsamalarda bulunmanın doğru olmadığı vurguladı. Lisaniler şunları ifade etti: “ülkemizin ekonomi tarihinin herhangi bir döneminde herhangi bir özel sektör işyerinde örgütlenen ve sendikaları vasıtasıyla toplu iş sözleşmesi imzalayan çalışanların işyerlerini batırdığını da hatırlamam. Eğer bilen biri var ise çalışanlar sendikalaştı ve imzaladıkları toplu iş sözleşmesi ile falan işyerini batırdılar diye bize anlatsın. Kamu kurum ve kuruluşlarına bakarak siyasetin bu kurumlar üzerinde yarattığı tahribatı çalışanlara yüklemek ve bu yolla çıkarsamalarda bulunmak doğru değil diye düşünüyorum.”
“Sendikalaşmayı engellemek insan hakkı ihlalidir”
“Örgütlenme özgürlüğü temel insan haklarından biridir ve bunun önündeki engellerin kaldırılması, bu hakkın özgürce kullanılması sağlamak hükümetlerin görevidir şeklinde” ifadelerde bulunan Lisaniler, “Buna bağlı olarak ekonomik gücü kullanarak bireylerin bu haklarını engellemek de bir insan hakları ihlalidir diye düşünüyorum” dedi.
“Düşük gelirlilere ‘temel gelir’ desteğini yapılmalı”
Düşük gelirlilere, gelir desteği yapılması gerektiğini fakat bununu “eğer sendikalaşırsan” şeklinde değil, gerçek anlamda düşük gelirli çalışanlara yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olacak şeklide olması gerektiğini vurgulayan Lisaniler, “Tabii bunun da kurallarını ve denetimini çok sıkı yapmak şartıyla. Bu konuda dünyada birçok örnek var. Yeni bir icat yapmamız gerekmez, bunlardan faydalanabiliriz. Garanti gelir veya temel gelir diye adlandırılan bu destek sistemi ekonomik sıkıntı nedeniyle ücretlerin baskılandığı birçok Avrupa ülkesinde uygulanmaktadır” ifadelerini kullandı.
Ayrımcılık meselesi
İsmet Lisaniler, son günlerdeki tartışma konusu ayrımcılık meselesine de değinerek hem işverne tarafına hem de sendika ve örgütler tarafına eleştirilerde bulundu. Lisaniler konuyla ilgili şöyle konuştu: “Bu ülke çok ilginç bir ülke, bir yanda daha birkaç yıl önce yurtdışından gelen yabancı çalışanlara ülkemizdeki asgari ücretten daha az olan geldikleri ülkedeki asgari ücreti ödemeyi kural haline getirmeye çalışanlar ve bunun ayrımcılık olmadığını savunanlar bu gün Bakanlığın destek programının yerli-yabancı ayrımcılığı yaptığını iddia ediyorlar. Diğer yanda yabancı çalışanların ücretleri için bazı işveren örgütlerinin yaptığı açıklamayı ayrımcı olarak niteleyenler bazı örgütler bu gün Bakanlığın yalnızca belirli sektörlerde çalışan KKTC vatandaşlarına sendikalıdırlar diye destek verilmesini savunuyorlar. Hemen belirteyim ki işverenlerin teklifi bence de bir ayrımcılıktı.”
Meselenin özü sınıfsal
Yaşananların özünde yerli yabancı değil, sınıfsal olduğuna dikkat çeken Lisaniler, “KKTC çalışma yaşamında çalışan tüm emekçiler uyrukları ne olursa oldun sendikalaşma hakkına sahiptirler. Ülkemizde yabancıların bir sendikaya üye olmasını çalışma koşullarını sendikaları vasıtasıyla toplu iş sözleşmesi imzalayarak düzenlemesini engelleyen herhangi bir kural yoktur” dedi.
Röportajın tamamı:
1- Çalışma Bakanlığı’nın hazırladığı ve KKTC vatandaşlarına sendikalaşmaları halinde 750 TL ek maaş desteğini öngören tüzüğü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının hazırladığı ve özünde özel sektörde sendikalaşmayı teşvik etmeyi amaçladığı anlaşılan yeni destek programı İhtiyat Sandığı Yasası altında çıkarılan Yerel İşgücü İstihdamının Desteklenmesi Tüzüğü kapsamında uygulanacaktır.
Anladığım kadarıyla Bakanlık bu amaçla mevcut Tüzükte değişiklik yaparak yeni destek programına uygun düzenlemeleri Tüzüğe eklemiş ve onaylanması için Bakanlar Kurulu’nun bilgisine sunmuştur.
Yeni destek programı diyorum çünkü 2013 yılından beridir söz konusu Tüzük altında yerel işgücünün istihdamının artırılması ve geliştirilmesi, kadınlar ve gençler gibi istihdama girişte dezavantajlı grupların istihdamının teşvik edilmesi gibi işverenlere yönelik birçok destek programları ile girişimcilere yönelik destek programları bu Tüzük altında uygulanmış ve halen uygulanmaya devam etmektedir.
Daha önceki destek programlarından bazılarının belirli niteliklere haiz KKTC vatandaşı çalışanların ücretlerinin asgari ücretin belirli oranlarının üzerinde ödenmesini teşvik etse de, Yeni destek programının kamuoyunda oluşturduğu ilgi sanırım önceki destek programlarından farklı olarak ilk defa çalışanlara doğrudan parasal bir desteği öngörülüyor olması nedeniyledir.
Ancak yeni destek programını değerlendirmeye başlamadan önce uygulamanın kapsamının ne olduğunun iyice anlaşılması gerekmektedir. İşverenlere ve çalışanlara yapılacak desteğin ne olduğu konusunda kafaların hala daha karışık olduğunu veya kamuoyunun doğru bilgiye sahip olmadığını düşünüyorum.
Yeni destek programı ilk olarak düşük ücretle özel sektörde çalışan KKTC vatandaşlarına ek maaş desteği yapılacağı şeklinde lanse edilmesi veya kamuoyunda böyle bir algı oluşmasının ardından bu desteğin sendikalaşma şartı ile yalnızca çalıştığı işyerinde toplu iş sözleşmesi imzalanmış çalışanlara uygulanacağını öğrenerek kapsamının epeyi daraltıldığını öğrendik. Son olarak Sayın Bakanın yaptığı açıklamada destek programının kapsamının daha da dar olacağını ve tüm özel sektörü değil belirli bazı sektörleri veya ekonomik faaliyet alanlarını kapsadığını anlıyorum.
Biraz karışık olsa da yeni destek programının ne olduğunu açıklamaya çalışayım. Destek programı, hem işverene hem de KKTC vatandaşı çalışanlara destek öngörmesi nedeniyle, iki taraflı bir destek programı niteliğinde. Her iki taraf için de öncelikle öngörülen ortak şart/kural işyerinde imzalanmış ve uygulamada olan bir toplu iş sözleşmesinin var olması.
Halen toplu iş sözleşmesi imzalanmış ve uygulamada olan işyerlerinin işverenleri ve bu işyerlerinde halen sendikalaşmış KKTC vatandaşı çalışanlar üç ay içerisinde müracaat etmeleri halinde bu destek programı kapsamında olacaklar. Ayrıca, İlk kez toplu iş sözleşmesi imzalanan ve uygulanan işyerlerinin işverenleri ile KKTC vatandaşı çalışanları da toplu iş sözleşmesinin imza tarihinden itibaren üç ay içerisinde müracaat etmeleri halinde yeni destek programından yararlanabilecekler.
Faaliyet gösterdiği sektör veya faaliyet alanı ne olursa olsun işyerinde toplu iş sözleşmesi imzalanmış ve uygulamada olan işverenlere basın sektörü hariç 24 ay süreyle sosyal güvenlik yatırımlarının tamamı yani işven ve çalışan katkı paylarının tümü tutarında destek verilecek. Basın sektörü için destek süresi 36 ay olarak uygulanacak. Ancak her çalışan için işverene yapılacak destek miktarı üç asgari ücret tutarının karşılığı olan sosyal güvenlik yatırımının tamamından fazla olamayacak.
Çalışanlara yönelik destekten yararlanmak için ise KKTC vatandaşı çalışanın çalıştığı işyerinde toplu iş sözleşmesi imzalanmış ve uygulamada olması yanında çalıştığı işyerinin basın, sanayi, turizm, market, kafe-bar, restoran, sağlık, tarım ve perakende ticaret sektörleri veya ekonomik faaliyet alanlarında bir işyeri olması gerekmekte. Bu şartları yerine getiren KKTC vatandaşı çalışanın ücretinin de yürürlükteki asgari ücretin %15 üzeri ile %50 üzeri arasında olması halinde kendisine 750.-TL destek yapılacak.
2-Bu uygulamanın başarılı olacağını düşünüyor musunuz?
Plan, program, proje gibi bir uygulama yapılacağı zaman bunun; amacı, kapsamı, uygulama yöntemi, hedefi, çıktısı, finansal kaynağı fayda/maliyet oranı gibi hususların netleştirilmesi gerekmektedir.
Yeni destek programına baktığım zaman destek programının özel sektör işyerlerinde mevcut sendikalaşmanın sürdürülmesini bunun yanında sendikalaşmayı artırmayı amaçladığı görülmektedir.
Ülkemiz çalışma yaşamında sendikalaşma oranlarına, özellikle özel sektörde sendikalaşma oranlarına baktığımızda %0.3, %0.4 gibi bir oran olduğunu görürüz. Bu kabul edilebilir bir oran değildir. Bu nedenle Çalışma Bakanlığının sendikalaşmanın artırılması amacı benim görüşümle doğru bir amaçtır. Ancak amacın doğru olması yeni destek programının uygulama yöntemi, maliyeti ve faydası bakımından amaçlanana ulaşılmasını sağlayacağı konusunda şüphelerim/tereddütlerim vardır.
Şüphelerimi/tereddütlerimi şöyle sıralayabilirim;
Yeni destek programı işverenlere destek bakımından herhangi bir sektör veya ekonomik faaliyet alanı kısıtlaması öngörmez iken çalışanlara yönelik destek bakımından belirli bir sektör veya ekonomik faaliyet alanı öngörmektedir. Sayın Bakan bu düzenleme ile ilgili olarak KKTC vatandaşlarının en az oranda çalıştığı bu sektörlere KKTC vatandaşlarının girişinin desteklenmesinin amaçlandığını söylüyor. Ancak KKTC vatandaşı çalışanların %20, 30 oranında olduğu bu sektör veya ekonomik faaliyet alanlarında sendikalaşma ve toplu sözleşme şartının var olduğu destek programı yerine KKTC vatandaşı istihdam oranının artırılmasını amaçlayan destek programlarının uygulanmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Buralardaki KKTC vatandaşı çalışan oranının artırılması sonrasında sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi imzalanma yönünde destek programı uygulanabilir.
Ayrıca, yeni destek programının çalışanlara yönelik destek kısmının kapsamından, bence örgütlenme potansiyeli daha yüksek olan, KKTC vatandaşlarının yoğun olarak istihdam edildiği eğitim ve finans sektörlerinin hariç tutulması bir eksikliktir diye düşünüyorum.
Yeni destek programında görebildiğim bir diğer anomali ise kapsam dahilinde olan çalışanlara verilecek ücret desteği ile ilgili kurallar. Düzenlemeye göre ücret desteği alabilmek için çalışanın ücretinin yürürlükteki asgari ücretin %15 üzeri ile %50 üzeri arasında olması gerekmektedir. Peki, eğer çalışanın ücreti asgari ücret veya asgari ücretin %15’inden az üzerinde ise bu çalışana destek verilmeyecek mi? Ücret desteği ile ilgili olarak son olarak şunu söylemek istiyorum. Ücret desteği toplu iş sözleşmesi kapsamında olan çalışanlara verilecek ancak hepimiz de biliyoruz ki çalışanlar sendikaları vasıtasıyla imzaladıkları toplu iş sözleşmeleri ile ücretleri ve çalışma koşullarını düzenlerler. Yani yine hepimiz biliyoruz ki sendikalı çalışanların ücretleri sendikasız çalışanlarından daha yüksektir. Bu durumda daha fazla ihtiyaç sahibi çalışanlar yerine nispeten daha az ihtiyaç sahibi toplu sözleşmeli çalışanlara ücret desteği vermek ne kadar doğrudur.
Bana göre tereddütlerime neden olan diğer bir husus ise projenin mali külfetidir. Tüzüğe eklenen bir geçici madde ile halen toplu iş sözleşmesi imzalanmış ve uygulamada olan işyerlerinin işverenleri ile bu işyerlerinde halen sendikalaşmış ve toplu iş sözleşmesi kapsamında olan çalışanları da yeni destek programı kapsamında olacak. Yani Tüzük yürürlüğe girdiği günden itibaren iyimser bir hesaplama ile Bakanlığın her ay için 6,000,000.-TL toplamda yaklaşık 145,000,000.-TL yükümlülüğü doğacak. Bu rakam KKTC çalışma yaşamında tek bir yeni toplu iş sözleşmesi imzalanmadan hatta tek bir yeni çalışan sendikalı olmadan doğacak bir yükümlülüktür. Ayrıca 1,000 yeni çalışanın sendikalaştığını ve destek programından faydalandığını varsayarsak toplam rakam 200,000,000.-TL ye ulaşacak. Yeni sendikalaşan sayısının artmasına veya azalmasına bağlı olarak bu rakam artacak veya azalacak. Oysa bu amaçla kullanılacak Yerel İşgücü İstihdamının Desteklenmesi Merkezinin aylık geliri yaklaşık olarak ayda 6,000,000.-TL’dir. Hale hazırda mevcut diğer destek programları nedeniyle ayda yaptığı ortalama ödeme 2,500,000.-TL. Yani merkezin aylık net geliri 3,500,000.-TL.
Çalışanlara yapılacak desteğin niteliği nedir. Yani bir gelir mi? Yardım mı? Veya başka bir şey mi? Eğer gelir ise ki Tüzükte ücret desteği olduğu belirtiliyor. Bu durumda çalışanlar açısından vergi yükümlülüğü, sosyal güvenlik yükümlülüğü doğurur mu? Bu konuda bir düzenleme yapılmış mı?
Yeni destek programının uygulanmasını veya hedefine ulaşmasını olumsuz etkileyeceğini düşündüğüm bu temel tereddütlerim sonrasında programın arzulanan hedefe ulaşmasının çok zor olacağını düşünüyorum. Ancak yine de unutmamak gerekir ki bir sıfırdan büyüktür.
3-İşverenlerin bu uygulamaya dair son günlerdeki tepkileri hakkında düşünceleriniz neler? İşverenlerin sendika sözcüğünü duyar duymaz aşırı tepki vermelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İşverenlerin esas derdi ne sizce?
İşverenlerin derdinin ne olduğunu ben bilemem. Ancak bir Çalışma Bakanının ülkesindeki sendikalaşmanın düşüklüğünü dert etmesi, artmasını arzulaması, bu yönde çalışma yapması kadar doğal bir şey olamaz.
Bu konuda çalışmak, sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırmak, çalışanların özgür iradeleri ile herhangi bir baskı veya tehdit olmadan sendikalara üye olması ve üyesi oldukları sendikaları vasıtasıyla çalışma koşulları ile ilgili olarak işverenleriyle özgürce toplu sözleşme imzalamalarını sağlamak Anayasa, yasalar ve ülkemizde kabul edilmiş Uluslararası Çalışma Örgütü Konvansiyonları uyarınca her Çalışma Bakanının esas görevlerinden biridir.
Destek programının bütününün ne olduğunu bilmeden, kulaktan dolma duyumlarla, herhangi bir zorlamanın, zorunluluğun olmadığı bir uygulamayla ilgili olarak üslup bakımından bana göre doğru olmayan bir üslupla yapılan açıklamalar toplumu germekten başka bir işe yaramaz. Eğer destek programının uygulanması ile ilgili iyileştirici önerileri veya varsa sakıncaları doğru bir üslupla aktarmak genelde toplumsal diyaloğun özelde sosyal diyaloğun gereğidir diye düşünüyorum.
4-Çalışana teşvik verilmesi işverenleri rahatsız ediyor. Sendikalaşma da öyle. Fakat bugün işverenlerin örgütlü olduğu Ticaret ve Sanayi odaları var. Ayrıca işverenlere verilen teşviklerin de ne kadar olduğunu biliyoruz. Bu asimetrik ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorunumuz biraz da sistem sorun sanırım.
Evet, sorun sistem sorunu ama bana göre özünde sınıfsal. Çalışanlara teşvik verilmesinin işverenleri rahatsız ettiğini pek sanmıyorum. Dürüstçe söylemek gerekirse çalışanlara sınıf bilincini ve örgütlenme bilincini öğretmek, kazandırmak yerine sendikalaşmaları için para teklif etmek beni rahatsız ediyor. Yine söylüyorum amacın iyi niyetinden şüphem yok ama bu yolla sağlanacak sendikalaşmanın sürekliliği konusunda emin değilim.
Ülkemizdeki işverenlerin sendikalaşma konusundaki sekter tavrını hiçbir zaman anlayabilmiş değilim. Ülkemizin ekonomi tarihinin herhangi bir döneminde herhangi bir özel sektör işyerinde örgütlenen ve sendikaları vasıtasıyla toplu iş sözleşmesi imzalayan çalışanların işyerlerini batırdığını da hatırlamam. Eğer bilen biri var ise çalışanlar sendikalaştı ve imzaladıkları toplu iş sözleşmesi ile falan işyerini batırdılar diye bize anlatsın. Kamu kurum ve kuruluşlarına bakarak siyasetin bu kurumlar üzerinde yarattığı tahribatı çalışanlara yüklemek ve bu yolla çıkarsamalarda bulunmak doğru değil diye düşünüyorum.
Örgütlenme özgürlüğü temel insan haklarından biridir ve bunun önündeki engellerin kaldırılması, bu hakkın özgürce kullanılması sağlamak hükümetlerin görevidir. Buna bağlı olarak ekonomik gücü kullanarak bireylerin bu haklarını engellemek de bir insan hakları ihlalidir diye düşünüyorum.
Teşvikler konusuna gelince. Ben toplumumuzu daha ileri götürecek, halkımıza faydalı olacak her türlü teşviki desteklerim. Özellikle ülkemizin şartları göz önüne alındığında başta üretici sektörler olmak üzere tüm sektörlerin desteklenmesi gerektiğine inanırım. Ancak bu teşviklerin nereye kullanıldığı, amaca ulaşılıp ulaşılmadığının çok sıkı takibi şartıyla. Yoksa ucuz kredi alıp bunu üretime değil ev, araba vb. kişisel ihtiyaçlara harcanması değil.
Çalışanlara, özellikle düşük gelirli çalışanlara katkı yapılmasını da desteklerim. Ancak bunun eğer sendikalaşırsan veya sendikalıysan sana para vereceğim şeklinde değil de gerçek anlamda düşük gelirli çalışanlara yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olacak gelir desteği olursa desteklerim. Tabii bunun da kurallarını ve denetimini çok sıkı yapmak şartıyla. Bu konuda dünyada birçok örnek var. Yeni bir icat yapmamız gerekmez, bunlardan faydalanabiliriz. Garanti gelir veya temel gelir diye adlandırılan bu destek sistemi ekonomik sıkıntı nedeniyle ücretlerin baskılandığı birçok Avrupa ülkesinde uygulanmaktadır.
5-Son günlerdeki tartışmalardan biri de bu uygulamada yerli – yabancı ayrımı yapıldığına dair. Bu uygulamayı ayrımcılık olarak değerlendirebilir miyiz? Ülkemizde özeldeki iş gücünün yarıdan fazlasının yabancı işçi olmasını neye yorarsınız?
Bu ülke çok ilginç bir ülke, bir yanda daha birkaç yıl önce yurtdışından gelen yabancı çalışanlara ülkemizdeki asgari ücretten daha az olan geldikleri ülkedeki asgari ücreti ödemeyi kural haline getirmeye çalışanlar ve bunun ayrımcılık olmadığını savunanlar bu gün Bakanlığın destek programının yerli-yabancı ayrımcılığı yaptığını iddia ediyorlar. Diğer yanda yabancı çalışanların ücretleri için bazı işveren örgütlerinin yaptığı açıklamayı ayrımcı olarak niteleyenler bazı örgütler bu gün Bakanlığın yalnızca belirli sektörlerde çalışan KKTC vatandaşlarına sendikalıdırlar diye destek verilmesini savunuyorlar. Hemen belirteyim ki işverenlerin teklifi bence de bir ayrımcılıktı.
Bakanlığın uygulamasına gelince, az önce meselenin özünün sınıfsal olduğunu söyler iken KKTC vatandaşlarını kastetmedim. KKTC çalışma yaşamında çalışan tüm emekçiler uyrukları ne olursa oldun sendikalaşma hakkına sahiptirler. Ülkemizde yabancıların bir sendikaya üye olmasını çalışma koşullarını sendikaları vasıtasıyla toplu iş sözleşmesi imzalayarak düzenlemesini engelleyen herhangi bir kural yoktur.
Buradan yola çıkarak Bakanlığın destek programı kapsamında olan bir işyerinde çalışan, aynı işi yapan, aynı sendikaya üye ve aynı toplu iş sözleşmesi kapsamındaki biri KKTC vatandaşı, diğeri yabancı uyruklu iki çalışandan birine sırf KKTC vatandaşı olduğu için ücret desteği verilirken diğerine verilmemesinin ayrımcılık olup olmadığını bir anda söylemek güç olsa da rahatsız edici olduğu çok açıktır. Dahası destek programı kapsamındaki sendikalı ve toplu iş sözleşmeli bir KKTC vatandaşına ücret desteği verilirken bu kişiden daha az ücret alan ancak destek programı kapsamında olmayan ancak sendikalı ve toplu iş sözleşmeli bir işyerinde çalışan diğer bir KKTC vatandaşı çalışana ücret desteği verilmemesi de en az diğeri kadar rahatsız edicidir.
Ülkemizdeki yabancı işgücünün varlığı yarıdan fazlasının yabancı işgücünden oluşmasının nedenleri, üzerinde uzun uzun konuşulması gereken bir konu olduğundan bunu daha sonra konuşmamızı teklif ediyorum.
6-Sizce çalışma hayatıyla ilgili atılması gereke en temel adımların başında neler gelmektedir?
Bu konuda söylenecek çok söz, yapılması gereken pek çok iş var. İlk olarak söylenecek söz maalesef ülkemizde çağdaş bir çalışma yaşamı oluşturulamadığıdır. Çalışanlar, özellikle özel sektörde çalışanlar kendilerini yalnız, korumasız ve ihmal edilmiş hissediyorlar. Haklarının gasp edildiği durumlarda haklarını alabilme konusunda yalnız olmalarının yanında kolayca ulaşabilecekleri mekanizmalar oluşturulmadığından birçok mağduriyet yaşamakta ve bunun yarattığı olumsuzluklarla tek başına baş etmek zorunda kalmaktadırlar.
Tabii ki çalışanların sendikalaşması ve çalışma koşullarını sendikaları vasıtasıyla imzaladıkları toplu iş sözleşmeleri ile düzenlemeleri en ideal olandır ancak bunun oluşmadığı durumlarda devlet çalışanların çalışma koşullarının düzenlenmesi, haklarının korunması ve istismar edilmesinin önlenmesini çeşitli yollardan sağlamalıdır.
Kısaca söylemek gerekirse bu yollar; çalışma yaşamının yasalar ve tüzükler vasıtasıyla düzenlenmesi, yasalara aykırı durumlarda bu aykırılığı hızlı ve etkin şekilde düzeltecek mekanizma ve yapıların oluşturulması ve çalışma yaşamının düzgün çalışmasını sağlayacak denetim ve gözetim görevini etkin ve sürekli bir şekilde yürütme olarak sayabilirim.
Ülkemizdeki duruma baktığımda çalışma yaşamı ile ilgili mevcut yasaların günümüz dünyasına uygun olarak yenilenmesi yanında yeni yasalar ile güçlendirilmesi gerektiğini, yasal düzenlemelere aykırı durumların hızlı ve etkin bir şekilde düzeltilmesini sağlayacak mekanizmaların var olmadığını, devletin denetim ve gözetimi konusunda ise yetersiz olduğumuzu söyleyebilirim.
Bu nedenlerle Çalışma Bakanlığının bu konulara odaklanarak eksikleri gidermeye yoğunlaşması, özellikle özel sektör çalışanlarının kendilerini öksüz evlat gibi hissetmesini önleyici tedbirler alması gerektiğini düşünüyorum.