(English follows)
Size bu satırları kapıda barikat, evin arka odasına sığınmış bir şekilde sabaha karşı saat 5’te yazıyorum.
Türkiye’de veya Nazi Almanya’sında değilim; AB’ye üye devlet Kıbrıs Cumhuriyeti”ndeyim.
Gece saat 21:30. Tarih 10 Ocak 2025. Yer Limasol’un Trahoni köyü.
Gecede bahar havası var ve gökyüzü yıldızlarla donatılmış. Trahoni klisesinin karşısındaki parkta birkaç genç var. Parkın yanından geçiyorum; bana doğru lazer ışıklarını tutuyorlar. Gençlere bakmıyorum; geri dönüşüm kutusuna doğru yürümeye devam ediyorum. İki poşet içine doldurduğum kullanmadığım elbiseleri geri dönüşüm kutusuna atacağım.
Trahoni’de tekinsiz insan çok ve bela istemiyorum. Birisi arkamdan sesleniyor. Bakıyorum; siyah bir cismi bana doğru fırlatıyor. Bir kaç adım geri geliyorum;
-“Problem mi var?” diyorum.
Etrafımı yüzleri kapalı 5-6 genç sarıyor.
-“Nerelisin?” diyorlar.
-“Kürdüm” diyorum.
-“Bize para ver” diyorlar.
Üstümde para yok.
Ceplerimi gösterip;
-“Param yok” diyorum. Korkuyorum, üstümde para olsa vereceğim ama yok!
Gençlerden birisi telefon ile konuşuyor.
Benim için;
-“Türko, Türko” diyor.
Bunun üzerine bir genç kafamın arkasına yumruk atıyor. Bir başkası beni itiyor.
-“Lütfen durun” diyorum.
Durmuyorlar.
Bir diğeri bana tekme ile vuruyor. Yere düşüyorum.
Bir şok halindeyim. Hayatımda ilk defa sivil ırkçı bir saldırıya maruz kalıyorum. Sanki bir anda gökyüzünün maviliği ve bahar göçüp gidiyor.
Ayağa kalkıyorum. Elbiseler hala elimde, bırakmıyorum.
-“Lütfen polisi arayın” deyip avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Etraftaki evlerin pencereleri açılmıyor. Siyah bir araba beliriyor. Arabaya doğru yüksek sesle;
-“Lütfen Polisi arayın” diyorum.
Elinde telefon olanı arabadakiler için;
-“Flemo, Flemo” deyip bana gülüyorlar.
Eve doğru koşmaya çalışıyorum. Kafamın arkasına bir yumruk daha iniyor. Yine yere düşüyorum. Terliğim ayağımdan düşüyor, ellerimdeki torbaları yerde bırakıp eve doğru kaçıyorum.
Bütün bunlar 1-2 dakikada oluyor.
Eve varınca ev arkadaşım Mehmet Akgül’e;
-“Saldırıya uğradım, polisi ara” diyorum.
Mehmet polisi arıyor. 15 dakika sonra bir polis arabası geliyor.
Irkçı saldırıyı anlatıyorum ve saldırının yaşandığı yeri gösteriyorum. Polisler 80 metre mesafedeki yere gidip bakmadılar;
-“Ekip ile gidip bakacağız” dediler.
Bu saldırıdan tam 10 gün sonra…
Yer yine Trahoni, tarih 20 Ocak 2025, saatin yelkovanı 21:44’ü gösteriyor. Morfou 3 adresindeki evimin hemen aşağısındaki Kiosk’tan elimde toz şeker eve doğru yürüyorum. Siyah giyinmiş 15-20 genç köşeden beliriyorlar. Beni tanıyorlar. Tartaklamaya başlıyorlar. Anlıyorum ki yine aynı ırkçı çete!
Yüksek sesle bağırıyorum ve eve doğru koşuyorum.
Birkaçı bana tekme atıyor. Ev arkadaşım Mehmet Akgül ve Talip Ugurlu sesimi duyup balkona çıkıyorlar.
Gençlere
-“Durun, durun” diyorlar.
Gençler eve doğru geliyorlar. İlk aklıma gelen eve girip telefonu almak. Eve girip salondaki telefonumu alıyorum.
Dışarı çıkıyorum. Saldırganların kimliğinin açığa çıkması ve polise bildirmek için gençlerin fotoğrafını çekmek istiyorum. Birkaç saniye telefonu ayarlayamıyorum. Saldırganlar telefonu görüyorlar; daha da saldırganlaşıyorlar.
Üçümüzü de saldırmaya başladılar.
O arada beyaz bir araba evin önünde duruyor ve gençleri sakinleştirmeye çalışıyor.
Durmuyorlar. “Turko, Turko” deyip ellerine geçirdikleri taşları bize atıyorlar.
-“Sizi öldüreceğiz” diyorlar. Bizi öldürmekle tehdit ediyorlar.
Evin içine kaçıyoruz. Mehmet kapıyı kilitlemeye çalıyor. O esnada ellerine geçirdikleri masa ve saksıları kapıya fırlatıyorlar. Kapının camı kırılıyor ve Mehmet’in burnunun üst tarafına cam geliyor, kesiliyor.
Burnu kanamaya başlıyor.
Mehmet’in bir yanda burnu kanıyor diğer yandan ise telefon ile sesimizi polise ulaştırmaya çalışıyor.
Tam 45 dakika polisi bekledik. Polis gelmedi. Polis bizi arayıp “ siz karakola gelin” dedi!
Beyaz araba olmasaydı saldırının dozajı daha da sertleşebilirdi.
Episkopi Polis karakoluna gittik! Yine suç duyurusunda bulunduk. Irkçı saldırıyı anlattık, telefonla çektiğim görüntüleri gösterdik.
Polis görüntü için “Net görünmüyor” dedi.
Polis: Suç duyurusunda bulunuyor musunuz?
Ben;
Evet
Polis;
-Ama Davacı olursanız avukat parasını siz ödeyeceksiniz.
Yani…
Davacı olmayalım mı?
Polis neredeyse “suç duyurusunda bulunmayın” diyecek!
“Can güvenliğimiz yok, bu evde bu şekilde kalamayız” diyoruz. Erken Polis şunu söylüyor:
-“Orada adamlarımız var, söyleriz size karışmazlar.”
Nasıl yani…
Polisin davranışı şaşırttı!
Hastane, tekrar polis karakolu derken ancak gece 02:30’da eve gelebildik. Gidebileceğimiz bir yer olsa eve gelmezdik.
Her an bir saldırıya uğrayabiliriz korkusuyla caddeye bakan odayı boşalttık ve üçümüz yer yatağı yapıp arka odada uzandık.
Talip ve Mehmet olası bir saldırıya karşı Kapıya barikat yaptılar. Haklılar çünkü yeniden saldırıya uğrayabiliriz.
25 yıl önce Türkiye’de Ermenek Cezaevinde 19 Aralık katliamına karşı hayatta kalmak için kapının arkasına barikat yaparak uyumuştum.
Bugün ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nde sivil ırkçı bir güruha karşı hayatta kalmak için barikatın ardında uyuyorum.
Üçümüz sakatlanabilir veya öldürülebilirdik…
Türkiye’de, Kürt olduğum ve Türkçülük illetine karşı çıktığım için işkence gördüm, hapse atıldım ve ırkçı saldırganlığın hedefi oldum.
Türkiye’de ırkçılığın hedefi olurken Kürt’tüm, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ise Türk’üm!
Irkçılığın dini, toprağı ve milliyeti yok; her yerde var. Irkçılık denilen kötülüğün hedefi bugün biziz; belki de yarın en yakınımızda belirebilir.
19 Aralık 2020’de Almanya’nın Hessen eyaletine bağlı Hanau kentinde yabancılara ait iki mekan ırkçılığın hedefi oldular; 9 kişi katledildi. O günüm Almanya Başbakanı Angela Merkel şunu söyledi: Irkçılık bir zahirdir, nefret de zehirdir. Bu zehir toplumumuzda vardır.”
Merkel yüzleşmek istedi ve bunun için samimi bir tutum takındı.
Irkçılık denilen bu illet sadece Türkiye’de veya Almanya’da yok. Genç bir nesil Irkçılık illeti ile kirleniyor. Küçük çocuklardan saldırgan çocuklar üreten bu karanlık katil bir nesil yaratabilir. Bu tehlike var.
Kıbrıs Hükümeti ve toplumu ırkçılık illeti ile yüzleşip çözüm geliştirir mi?
Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Sayın Nikos Hristodulidis de Angela Merkel gibi yüzleşmek ve samimi bir tutum almasını bekliyorum.
Bekliyorum ve umut etmek istiyorum.
Racist attack in Limassol: A night behind the barricades – Halil Savda
I am writing these lines to you at 5 o’clock in the morning, barricaded at the door and sheltering in the back room of the house.
I am not in Turkey or Nazi Germany; I am in the Republic of Cyprus, a member state of the EU.
It is 21:30 at night. The date is 10 January 2025. The place is the village of Trahoni in Limassol.
The night is spring-like and the sky is full of stars. There are some young people in the park opposite the Trahoni church. I pass by the park; they are shining laser lights towards me. I don’t look at the young people; I keep walking towards the recycling bin. I am going to throw the clothes I don’t use in two bags into the recycling bin.
There are a lot of uncanny people in Trahoni and I don’t want trouble. Someone calls out behind me. I look; he is throwing a black object towards me. I take a few steps back;
– ‘Is there a problem?’
I am surrounded by 5-6 young men with their faces covered.
– ‘Where are you from?’ they ask.
– ‘I’m Kurdish.’
– ‘Give us money,’ they say.
I have no money on me.
I show them my pockets;
– ‘I don’t have any money.’ I’m scared, if I had money on me I’d give it to them, but I don’t!
One of the young men is talking on the phone.
For me;
– ‘Turko, Turko’.
Then a young man punches me in the back of my head. Another one pushes me.
– ‘Please stop,’ I say.
They don’t stop.
Another one kicks me. I fall to the ground.
I’m in a state of shock. For the first time in my life I am subjected to a civilian racist attack. It is as if the blue of the sky and spring are gone in an instant.
I stand up. I still have the clothes in my hand, I don’t let go.
– ‘Please call the police’, I shout at the top of my lungs. The windows of the surrounding houses don’t open. A black car appears. I shout loudly towards the car;
– ‘Please call the police,’ I say.
For the people in the car with the mobile phone;
– ‘Flemo, Flemo’ and they laugh at me.
I try to run towards home. Another punch lands on the back of my head. My slippers fall off my feet, I leave the bags in my hands on the ground and run towards home.
All this happens in 1-2 minutes.
When I got home, I told my flatmate Mehmet Akgül;
– ‘I was attacked, call the police’.
Mehmet calls the police. 15 minutes later a police car arrives.
I tell them about the racist attack and show them the place where the attack took place. The police did not go and look at the place 80 metres away;
– ‘We will go with the team and look’, they said.
Exactly 10 days after this attack…
The place is Trahoni again, the date is 20 January 2025, the minute hand of the clock shows 21:44. I am walking home from the Kiosk just down the street from my house at Morfou 3. 15-20 young men dressed in black appear around the corner. They recognise me. They start manhandling me. I realise it’s the same racist gang again!
I shout loudly and run towards the house.
Some of them kick me. My flatmate Mehmet Akgül and Talip Ugurlu hear my voice and come out on the balcony.
They tell the youth
– ‘Stop, stop, stop,’ they say.
They’re coming towards the house. My first thought is to go in the house and get the phone. I enter the house and take my phone from the living room.
I go outside. I want to take a photo of the young people to reveal the identity of the attackers and report them to the police. For a few seconds I can’t adjust the phone. The attackers see the phone; they become more aggressive.
They started attacking all three of us.
Meanwhile, a white car stops in front of the house and tries to calm the young people down.
They don’t stop. They say ‘Turko, Turko’ and throw stones at us.
– ‘We will kill you’ they say. They threaten to kill us.
We run into the house. Mehmet tries to lock the door. At that moment they threw the table and flower pots they had in their hands at the door. The glass of the door was broken and Mehmet’s nose was cut by the glass.
His nose is starting to bleed.
Mehmet’s nose was bleeding on the one hand and on the other hand he was trying to reach the police by phone.
We waited for the police for 45 minutes. The police didn’t come. The police called us and said ‘come to the police station’!
If it wasn’t for the white car, the attack would have been even more severe.
We went to the Episkopi Police station! Again we filed a criminal complaint. We told about the racist attack and showed the footage I had taken with my mobile phone.
The police said, ‘It doesn’t look clear’.
Police: Are you filing a criminal complaint?
I am;
Yes.
Police;
-But if you sue, you’ll pay for the lawyer.
So…
Shouldn’t we press charges?
The police will almost say ‘don’t file a criminal complaint’!
We say, ‘We have no life safety, we can’t stay in this house like this’. Early police say:
– ‘We have people there, we’ll tell them, they won’t interfere.’
What do you mean…
The behaviour of the police surprised us!
After the hospital and the police station again, we could only get home at 2.30 a.m. If there was somewhere we could go, we wouldn’t have come home.
Fearing that we might be attacked at any moment, we vacated the room facing the street and the three of us made a mattress on the floor and lay down in the back room.
Talip and Mehmet barricaded the door against a possible attack. They were right because we might be attacked again.
25 years ago I slept in Ermenek Prison in Turkey, barricading myself behind the door to survive the 19 December massacre.
Today I sleep behind a barricade to survive against a civilian racist mob in the Republic of Cyprus.
The three of us could have been maimed or killed.
In Turkey, I have been tortured, imprisoned and targeted by racist aggression because I am Kurdish and because I oppose the Turkic malady.
In Turkey I was a Kurd when I was the target of racism, in the Republic of Cyprus I am a Turk!
Racism has no religion, land or nationality; it exists everywhere. The target of the evil called racism is us today; perhaps tomorrow it may appear closest to us.
On 19 December 2020, two places belonging to foreigners in Hanau, Hesse, Germany, were targeted by racism; 9 people were murdered. On that day, German Chancellor Angela Merkel said the following: ‘Racism is a poison and hatred is a poison. This poison exists in our society.’
Merkel wanted to confront it and was sincere about it.
This disease called racism does not only exist in Turkey or Germany. A young generation is being contaminated by racism. This darkness, which produces aggressive children from young children, can create a generation of murderers. This danger exists.
Will the Cypriot government and society face up to the scourge of racism and develop a solution?
I expect the President of the Republic of Cyprus, Mr Nikos Christodoulides, like Angela Merkel, to confront it and take a sincere stance.
I am waiting and I want to hope.