21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını, bugüne kadar dünyada 156 milyondan fazla kişiye bulaşmış ve 3 milyon 256 bin 34 kişinin ölümüne neden olmuştur. Gerçek rakamların bunların çok daha üstünde seyrettiği tahmin edilmektedir.
Çin’in Wuhan eyaletinde hastalık 2019 sonbaharında patlak verdiğinde, başlangıçta bunun süratle dünyaya yayılıp küresel bir salgın haline geleceğini, pek çok kişi öngörememişti. DSÖ bile başlangıçta problemin bu boyutlara ulaşabileceğini düşünmemişti. Ama hastalık süratle Avrupa, ABD, Güney Amerika ve dünyanın her yerine dağıldı. Çin hükümetinin başlangıçta şeffaf davranmayarak konuyu gizlemeye çalıştığı ama aldığı sıkı tedbirlerle, hastalığı kontrol altına aldığı bilinmektedir.
Avrupa ülkelerinde, ilk dalgada çok yüksek oranda can kayıpları gerçekleşmiş, sağlık sistemleri çökmüş ve doktorlar solunum cihazlarına bağlamak için hasta seçmek durumunda kalmışlardır. İngiltere ve İsveç gibi ülkeler, başlangıçta korona virüs salgınını önlemek yerine, insanların hastalığı geçirerek sürü bağışıklığı kazanması yönünde politika geliştirmişlerdir. Bu politikanın İngiltere’de çok büyük can kayıplarına neden olacağı yönündeki bilimsel bir rapor ışığında ve Başbakan Boris Johnson’un hastalığa çok ağır bir şekilde yakalanıp yoğun bakımda tedavi görmesini takiben, politika değişikliğine gidilmiştir. Buna rağmen ölümler oldukça yüksek rakamlara ulaşmıştır.
ABD Başkanı Donald Trump da, korono virüs salgınını ciddiye almayarak, ABD’de çok ciddi can kayıplarının meydana gelmesine neden olmuş popülist liderlerden birisi olmuştur. ABD‘de bugüne değin ikinci dünya savaşında ölen insanların çok üstünde, altı yüz bine yaklaşan sayıda insan hastalıktan ölmüştür. Donald Trump’ın, korona sürecini yönetmekteki başarısızlığı, seçimi kaybetmesine neden olmuştur. Yine benzer durum Brezilya’da da yaşanmaktadır. Orada da hastalıkla mücadelede, büyük zafiyetler yaşanmakta ve popülist liderleri Jair Bolsanoro’ya karşı tepkiler artmaktadır. Özetle 2021’in yarısına yaklaşırken dünyada, yakın coğrafyalarımızda ve ülkemizde koronavirüs salgını, bütün hızı ile devam etmektedir.
Dünya tarihinde yaşanan salgınlar hiçbir zaman çok kısa sürede kontrol altına alınamamıştır. Bu hastalıklarla yıllarca süren mücadele programları uygulanmış, aşısı keşfedilenler sayesinde pek çoğu kontrol altına alınmıştır. Günümüzde ağır hastalık bulguları gösteren ve ölümlere neden olan difteri, tetanoz, boğmaca, çocuk felci, kızamık, kabakulak, suçiçeği, menenjit, hepatit A, hepatit B, tüberküloz gibi hastalıklar, aşılar sayesinde önlenebilmiştir.
Batı blokundaki zengin ülkeler, gelişmiş sağlık sistemlerine rağmen, koronavirüs salgınından çok etkilenmiş ve büyük can kayıpları vermişlerdir. Can kayıpları sürerken, aşı ve ilaç çalışmaları da başlatılmış ve kısa sayılabilecek bir süre içinde farklı tekniklerle üretilen aşılar, acil durum nedeni ile kullanıma sürülmüştür. Bu aşılardan, canlı korona virüsün inaktive edilmesi ile elde edilen Çin orijinli klasik Sinovac, Sinopharm aşılarının yanında, yeni teknoloji ile üretilen mRNA aşıları (BioNTech, Moderna ) ve viral vektörlere SARS-CoV-2 DNA sının yüklenmesi ile elde edilen Astra Zeneca, Johnson and Johnson, Sputnic V gibi yeni tip aşılar piyasaya çıkmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Vektör aşılarla ilgili olarak, düşük oranda tromboemboliye neden olduğu yönünde bildirimler olmasına karşın, bu aşıların yüksek seviyelerde antikor üretilmesine yol açtığı bilinmektedir.
Aşı çalışmaları sürerken, zengin batı ülkeleri nüfuslarının kat kat üstünde aşıyı satın alarak vatandaşlarını aşılamaya başlamışlardır. Hastalığın ilk günlerinde konuya ciddi şekilde yaklaşmayan ve büyük kayıplar veren İngiltere, aşılama konusunda önemli bir başarıya imza atarak, çok kapsamlı bir aşılama programı başlatmıştır. Günlük 350-400’e yaklaşan ölümler, aşılamayı takiben bir veya ikiye düşmüştür. İsrail de aşılama konusunda büyük başarı sağlamış ve aşıların sonuçlarını en iyi denetleyen bir laboratuvar haline gelmiştir.
Aşıların uygulanmaya girmesi ile bir aşı milliyetçiliği yaşanmış ve gelişmekte olan ülkeler bir doz aşıya dahi ulaşamamışlardır. Böylesi bir eşitsizliğin önüne geçebilmek için, aşılardaki fikri mülkiyet haklarının bir süreliğine kaldırılması ve farklı merkezlerde yeteri kadar aşı üretiminin sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla ABD Başkanı Joe Biden, Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin, DSÖ Başkanı Tedros Adhenam Ghebreyesus, Papa Fransis ve gelişmekte olan bazı ülkelerin liderleri, çağrıda bulunmuşlardır.
Bu çağrı, hastalıkla mücadelede çok önemli bir adım olup, sözde kalmamalıdır. Bu çerçevede, Dünya Ticaret Örgütü’nce (DTÖ) adı Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights (TRİPS) olarak anılan ve fikri mülkiyet haklarını koruma altına alan antlaşmanın yürürlükten kaldırılmasına üye ülkelerce onay verilmesi gerekmektedir. DTÖ’ye göre, kararların oy birliği ile alınması gerekmekte ve bir üyenin bile olumsuz oy vermesi ile konunun ileriye götürülemeyeceği yönünde bir kural bulunmaktadır. DTÖ bu konuda ne yazık ki halen olumlu bir karar üretememiştir.
Bu arada aşı ve ilaç üreten firmalar da, aşıların karmaşık üretimleri, bu alanda yeterli sayıda bilgi ve tecrübeye sahip yeteri kadar insan iş gücü olmayışını, aşıların standart ve biyo güvenlik sorunlarına yönelik endişelerini gerekçe göstererek, fikri mülkiyet haklarından vazgeçmeye yaklaşmamaktadırlar. Buna karşılık aşı tecrübesi olan birtakım firmalarla işbirliği yaparak, aşı üretimini artırmayı vadetmektedirler.
Koronavirüs salgınının, dünyada tamamen kontrol altına alınabilmesi için, dünya nüfusunun %70’ini teşkil eden 5,5 milyar insanın aşılanması gerekmektedir. Bu da, yaklaşık 11 milyar aşı demektir. Aşı sektöründe çalışan teknik insanlar bu miktarlardaki aşıların mevcut firmalarca, çok kolay üretilemeyeceğini ve kolay erişilecek rakamlar olmadığı belirtilmektedir. Bu miktarlardaki üretimin ancak 2022 sonlarına doğru mümkün olabileceği de ayrıca vurgulanmaktadır. Hedeflenen miktarda aşıya ulaşabilmek için aşı üretim merkezlerinin artırılması esastır.
Koronavirüs pandemisinin sonlandırılması, ekonomik ve sosyal hayatın normale dönebilmesi için, tüm dünya ülkelerinin, eşgüdüm içinde hastalıkla mücadele etmesi şarttır. Korunmada en önemli faktör olan aşılanma, ticari gerekçeler düşünülmeden herkese uygulanabilmelidir. Bu konuda süper güçlerin liderlerinin çağrıları sözde kalmamalı ve gelişmekte olan ülkeler, mevcut teknolojilerini geliştirerek aşı üretimine geçebilmeleri için desteklenmelidir. Yeni tekniklerle geliştirilen aşıların karmaşık uygulama metotları ile uygulanması teknik yönden kolay olmasa da, klasik yöntemlerle elde edilen aşıların yaygınlaşmasının önünde ciddi engel olmayacağını düşünüyorum. Nitekim Çin ve Rusya ürettikleri aşıların, ülkeleri dışındaki ülkelerde de üretilmesine onay vermişlerdir. Türkiye’de Sinovac ve Sputnic V aşılarının üretimi ile ilgili haberler medyaya düşmüştür.
Koronavirüs salgını bir kez daha göstermiştir ki, hastalıklarla mücadelede sosyal devlet, siyasi liderlik, hastalığa yaklaşım, şeffaflık ve bilimsel kurallar içinde hareket etmek çok önemlidir. Hastalığı hafife alan, şeffaf davranmayan, kitlesel ölümlere neden olan popülist liderler, bu ölümlerden sorumlu tutulmalıdırlar.
Nitekim 13 Mayıs 2021’de, DSÖ’nün salgındaki rolünü incelemek için kurulan bağımsız panelin raporu açıklanmıştır. Eski Liberya Devlet başkanı Ellen Johnson Sirleaf ve Yeni Zelanda eski Başbakanı Helen Clark’ın eş başkanlığında oluşan panelin raporuna göre, DSÖ’nün 30 Ocak’taki “Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durum “ ve 11 Marttaki “Küresel Salgın =Pandemi “ ilanının çok geç kalınmış kararlar olduğu, Şubat ayının kayıp bir ay olduğu, pek çok ülkenin salgını önlemek konusunda çok yavaş davrandığı, hiçbir tedbir almadan bekle gör politikası uyguladığı, zincirin her noktasında zayıflıkların olduğunu, uyarı sisteminin çok yavaş işlediğini, küresel liderlik eksikliğinin yaşandığını, aşı adaletsizliğinin sürdüğünü ve bunca ölüme ve ekonomik kayba neden olan hastalığın önlenebilir olduğuna inandığını belirtmiştir.
Dileğimiz, dünyada en erken zamanda aşı üretiminin artırılarak, adil bir şekilde insanlığın aşıya ulaşması ve yaşanan böylesi bir felaketten dersler çıkararak, önümüzdeki yeni salgınlara yönelik çok daha etkili tedbirler alınmasıdır.
Dr. Gülsen Bozkurt
Sağlık, Sosyal Yardım ve Çevre eski Bakanı