Şunu baştan vurgulamak lazım; “Halkın derdi geçim, siyasilerin derdi seçim…” doğru bir söylem, ya da slogan değildir!
Bir kere, bu söylem bütün siyasileri ve her türlü siyaseti bir potaya atıp, üstüne “sifonu çekme”ye hizmet eder. Yani; devrimci, dönüştürücü emekçiden yana siyasetle; tutucu, gerici burjuva siyaset arasındaki nitel farklılığı sıfırla çarpar, değersizleştirir. Amiyane tabirle, “fasülyenin yahnisi, gitti geldi aynisi…” mantalitesini güçlendirir ve kitlelerin siyasetten uzak durmasını körükler…
Halbuki, sorun siyasette değil, burjuva siyasettedir.
Ezilmişliğimiz siyaset yüzündendir, kurtuluşumuz da siyasetle, siyasal mücadeleyle gerçekleşecektir!
Kitlelerin sömürülmesi, ezlilmesi burjuva siyaset eliyle gerçekleştirilmektedir…
Kitlelerin kurtuluşu da proleter siyaset sayesinde olacaktır!
Evet, “Halkın derdi geçim, siyasilerin derdi seçim…” doğru bir söylem ya da slogan değildir!
Çünkü, kitlelere seçimlerin geçim ile bir alakası olmadığı yanlış düşüncesini şiringa eder, sinsice… Seçim ile ve genel anlamıyla siyasetle uğraşmamalarını öğütler… Ki, bu eğilim halihazırda oldukça yaygınlaştırılmış durumdadır.
Halbuki, siyaset yaşamın kopmaz bir parçasıdır. Geçim derdinin varlığı bizzat uygulanan siyasetlere bağlıdır. Ve bu sömürücü siyasetleri yenmenin yolu da, son tahlilde karşıt bir siyasetle olacaktır.
Seçim sathımaline girdiğimiz bu günlerde yükseltilen “boykot” çağrıları da, bir yandan siyasetsizleşmeye ve pasifleşmeye, diğer yandan da “güçlünün” zaferine, yani statükonun devamına hizmet eder.
Gerçek anlamıyla boykot, alternatifsizliğin değil, yeni bir alternatifin siyasal tezahürüdür.
“Benim kendi siyasal alternatifim vardır, senin alternatifin sana kalsın! Ben kendi siyasal alternafimi uygulamaya başlıyorum!” diye haykırmak ve ilan etmektir.
Yoksa, henüz devrimci odakların bile üzerinde ortaklaştıkları, halkın azımsanmayacak bir kesiminin benimseyip sahiplendiği bir alternatifin yokluğu koşullarında, genel kapsamıyla parlamenter mücadeleyi ve seçime katılmayı “boykot yapıyorum” diyerek reddetmek, tabir yerindeyse, “fare dağa küsmüş, dağın haberi yok!” durumundan farksızdır.
Devrimcilerin görevi, burjuva siyaseti teşhir etmektir!
Devrimcilerin görevi, burjuva demokrasisini teşhir etmektir!
Devrimcilerin görevi, burjuva parlamento yapısını teşhir etmektir!
Devrimcinin görevi, burjuva seçim sistemini teşhir etmektir!
Devrimcinin görevi, tüm bu burjuva, halk düşmanı pozisyonların teşhiri temelinde, sürecinde alternatif politikalarını kitlelerin benimsemesi ve sahiplenmesini sağlamak için her türlü yöntem ve çalışma şeklini kullanmaktan kaçmamaktır.
Bunun aksi, “devrimci lafazanlık” ve kitlelerden kopuk maceracılıktan başka bişey değildir.