Evrensel Hasta Haklar Derneği, Kıbrıs’ın kuzeyinde koronavirüs vakalarında azalma görülmesi üzerine kısıtlamaların kaldırılması kararının ardından bir basın açıklaması yayımlayarak, çıkarılması gereken dersler ve öncelikleri ifade etti. Açıklama şöyle:
Ülkemizde alınan önlemler neticesinde Kovid-19 vaka sayılarında azalma görülmesi üzerine, 4 Mayıs Pazartesi itibariyle kademeli olarak kısıtlamaların kaldırılıp ekonomik hayata dönme kararı alınmıştır. Ancak, tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgını hala devam etmekte ve Dünya Sağlık Örgütü(DSÖ), salgının sona ermesinin uzun zaman alacağını söylemektedir. Tam da bu aşamada şimdiye kadar gelinen sürecin bize hasta hakları ve insan hakları açısından hatırlattıkları ve öğrettiklerini yeniden vurgulamak gerekmektedir.
Aynı gemide değiliz
Küresel salgın başladığında hepimiz aynı gemideymişiz gibi düşündük. Ancak süreç içerisinde bunun yanıltıcı bir algı olduğunu gördük. Sağlık sistemimizi zorlayan tek unsurun Kovid-19 olmadığını ve biyolojik olarak hastalıklara karşı dayanıklılığımız veya yakalanma yatkınlığımızın aynı olmadığını kavradık. Buna ilaveten sosyoekonomik nedenlerle sağlığını koruma, evde kalma, evden çalışma, izolasyon, tedaviye erişim ve rehabilitasyon anlamında eşit fırsatlara sahip olmadığımızı da deneyimledik.
Bu “eşitsizlik” sorununun aşılabilmesi, öncelikle eşitsizliği yaratan faktörlerin farkına varmak ve Kovid-19 salgını gibi kriz dönemlerinde, eşit olmayan koşulların daha belirgin ve derin sorunlara neden olabileceğini öngörmekle mümkün olacaktır. Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Danışma Kurulu’nun yayınladığı “Yoksulluğun Artmasını Engellemek için Kamu Gelirlerinin Yeniden Yapılandırılması” raporu, Kovid-19 sürecinin sonuçlarının ekonomide %20 veya %40 daralma yaratabileceğine vurgu yapmaktadır. Bu, yoksulluk sınırının altında yaşamak durumunda kalacak olanların sayısının ikiye, hatta üçe katlanabileceğine işaret etmektedir. Rapor, çok sayıda vatandaşın bir anda yoksulluk sınırı altına ineceğine, pek çok alanda eşitsizliğin artacağına, gelir dağılımındaki farkın derinleşeceğine işaret etmektedir. Oluşacak sosyoekonomik eşitsizlik de, toplum içerisinde sosyal adalet duygusunu zedeleyecek ve huzursuzluk yaratacaktır. Bütün bunlar sağlık yanında eğitim ve iş alanlarında da yeni sorunları beraberinde getirecektir.
Sağlık sisteminin iyileştirilmesi birinci hedef olmalıdır!
Kovid-19 salgını sağlık sistemimizdeki birçok sorunu daha görünür kılmıştır. Salgın öncesi mevcut olan sorunlar, salgınla birlikte daha da derinleşmiştir. Devlet, sağlık hizmetlerinden yararlanma ihtiyacı olan herkesin, en başta dezavantajlı ve toplumda ötekileştirilmiş bireylerin, gerek koruyucu önlemlere ve gerekse de tedavi edici sağlık hizmetlerine erişimini adil, eşit ve etkin şekilde sağlayabilmek için kaynaklarını seferber etmeye çaba göstermelidir.
Salgın ve diğer sağlık sorunlarıyla etkili mücadele için kamusal sağlık!
Hasta haklarının korunabilmesi, çağdaş, erişilebilir kamusal sağlık hizmetlerinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Bu hakların birincisi olan “koruyucu tedbirlerin alınması hakkı” için çevre temizliği ve gıda güvenliğinden, aşı ve tarama çalışmalarına tüm önlemlerin alınması ulusal bir plana bağlı olarak hayata geçirilmelidir. Ayni zamanda kamusal sağlık hizmetlerinin altyapısı ve kaynakları genişletilerek ülkede yaşayan vatandaş olsun ya da olmasın her birey için eşit şekilde erişilebilir kılınmalıdır. Kamu sağlık kuruluşlarındaki laboratuvar hizmetleri başta olmak üzere, mevcut kapasitenin güçlendirilmesi ve pandemi hastanesinin inşa edilebilmesi için kamu sağlık yatırımları öncelik kazanmalıdır.
Ülkenin sağlık haritası çıkarılmalıdır
Koruyucu önlemlerin tam anlamıyla planlanabilmesi, toplumun sağlık haritasının çıkarılması ile mümkün olacaktır. Oluşturulacak veri tabanı planlama yapılmadan önce risk gruplarının kimlerden oluştuğunu, bölgelere göre dağılımın ne şekilde olduğunu ortaya koyacaktır. Böylece ilaç/cihaz/personel kapasitesinin yeterli olup olmadığı öngörülebilecektir. Kovid-19 göstermiştir ki, salgın ile en etkili ve insanca mücadele eden ülkeler, güçlü kamusal sağlık sistemine ve toplum sağlık haritasına sahip olanlardır. Kamusal sağlık hizmetleri güçlü olan bu ülkeler, ayni zamanda ekonomik faaliyetlere de en erken dönebilenlerdir.
Sağlık sisteminin güçlendirilmesi için güçlü bir siyasi iradeye, kaynağa ve kaynakları etkin yönetebilecek kadrolara ihtiyaç vardır.
Kamu sağlık hizmetlerinin gücü sadece hastalık oluştuğunda kaliteli sağlık hizmetleri sunumuna eşit ve adil şekilde erişimin olması demek değildir. Halk sağlığını koruyucu önlemlerin de tüm toplumu kapsayacak biçimde planlanıp, hayata geçirilmesinin de bir sonucudur. Bunların olması için; güçlü bir siyasi iradeye, yeterli kaynağa ve bu kaynakları etkin kullanacak beşeri kadrolara gereksinim duyulmaktadır.
Mevcut düzende olduğu gibi, ulusal bütçeden %7.5-%8 kaynak ayırarak kamu sağlık yatırımlarının fonlanmasının mümkün olamayacağı nettir. Sağlık Bakanlığı’nın yasaların kendisine verdiği yetkiler doğrultusunda hareket edip, yıllardır Sosyal Sigortalar Kurumu’nun kamu hastanelerine olan sağlıkla ilgili borçlarını derhal tahsil etmesi artık elzemdir. Kamu sağlık merkezlerinin geliştirilmesi amacıyla kurulan Sağlık Fonu’na yurttaşların cebinden ödenen paraların, sadece kamu sağlık kuruluşlarının yatırımlarında kullanılmasına artık özen gösterilmelidir.
Önümüzdeki yasama ve bütçe döneminde önemli adımlar atılması şart olmuştur. Genel sağlık taramalarının yapılarak toplumun sağlık haritasının oluşturulması gibi bilimsel çalışmaların yapılması, kamu sağlık kuruluşlarının altyapısının güçlendirilmesi, hasta haklarının korunduğu bir sağlık sisteminin öncelik kazandığı bir yapılanma içine girilmesi ve bir pandemi hastanesinin inşa edilebilmesi için adımlar atılması elzemdir. Tüm bunların yapılması için ihtiyaç duyulan Genel Sağlık Sigortası ve Hasta Hakları gibi yasal enstrümanlar hazırlanmalı ve yasalaşmalı, tüm beşeri ve mali kaynaklarımız seferber edilerek, sağlığa 2021 yılı için ulusal bütçeden gerçekçi oranda pay ayrılmalıdır.