Bazen hiç farkında olmadan uzun soluklu bir mutsuzluk yolculuğuna çıkarsın. Her gün uyur, uyanır ve o mutsuzluk orda değilmiş gibi davranmaktan hiç çekinmezsin. Durduğun noktada her şey ilk başta daha kötü hale gelir. Çünkü ertelemişsin, bakmamışsın, görmezden gelmişsin. Bir bir baş etmen gereken duygular, şimdi bir grup haline gelmişler. O kadar güçlenmişler ki senin sessizliğinde, onları duymaya karar verdiğinde artık bir çığlık gibi duyuluyorlardır. Seni güçleriyle yere sererler. Ama yine de iyi durumdasındır. Çünkü en azından artık durumu kabullenme aşamasına geçmişsindir. Evet önce dipte bir ne olduğuna bakman gerekir. Bazen dibe vurman gerekir. Ancak dibe vurduktan sonra ayağa kalkan insanın gücü çok uzaklardan bile hissedilir. Çünkü o artık bilir ki, her şeyin üstesinden gelecek gücü vardır. Dibi görmekten korkmaz artık, çünkü dipte ne olduğunu bilir ve oradan kendini çıkarabilmenin özgüveniyle yaşar hayatını. Bilir ki yine olsa yine oradan çıkarabilir kendini.
Bu dibe vuruşların en temel sebebi, yine yolda bir yerlerde kişi kendisiyle hizasının bozulduğu bir hayat yaşamaya başlamıştır. Bu hizadan sapma, bir süre sessizce devam edebilirken, bir noktadan sonra devam edemez olur çünkü, her insanın ilk görevi kendi olabilmektir. Hiçbir terkediliş kendimizi terk etmiş olmak kadar acı değildir. Kendimizi terkedilişlerin bedeli genelde çok ağır olur. O yüzdendir ki, kendimizi terk ediş bir diple sonuçlanır genelde. Ancak bu bir ceza değil, bu bir son değil, bu bir başlangıçtır. Çünkü kendini terk ediş acısı o kadar derinlerde hissedilir ki bu acı unutulmaz bir anı bırakır. Kişi her fark etmeden kendini terk etme yoluna girdiğinde artık çok güçlü bir farkındalık sinyali geliştirmiş olur ve bu sinyal onun kurtarıcısıdır. O yüzden o kişi için önce ‘Ben’ demenin önemi ve anlamı paha biçilmezdir. O bu olguyu zor yoldan öğrenmek zorunda kalmanın tecrübesini hayat boyu taşır ve diğer kendi gibi olanlara zor yoldan öğrenmek zorunda kalmamaları için ışık olmaya çalışır, durur.