Avrupa Parlamentosu üyesi Niyazi Kızılyürek, gazeddakıbrıs’a konuştu, gündemle ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Hasan Yıkıcı
Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde yaptıklarına seyirci kalmayacağını ifade eden Kızılyürek, gerek nüfus taşıma meselesini gerekse de son dönemde yaşananları Avrupa Birliği’ne taşıyacağını kaydederek, “Son yaşananlar ve bu süreç iki tarafın ilişkilerinde olabilecek en kötü yere geldiğimizi gösteriyor” dedi.
“Türkiye son dönemlerde Kıbrıslıtürklerin varlığını tanımıyor” şekilinde konuşan Kızılyürek, “Bu da en büyük insan haklarından biri olan “olduğunuz gibi tanınıp kabuk görmenin hakkının” ihlalidir. Kıbrıslıtürkler aleyhine çok ciddi bir insan hakkının çiğnenmesi söz konusudur” ifadelerini kullandı.
“Kıbrıslıtürklerin varlığına ortada bir saygısızlık vardır. Sayın Akıncı’ya yapılan son dönemdeki hakaretlerden ötürü Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin özür dilemesi lazım. Çünkü sayın Akıncı’nın şahsında Kıbrıslıtürklere hakaret edilmiştir” şeklinde konuşan Kızılyürek, Kıbrıslıtürklere yönelik sistematik bir değersizleştirme saldırısı olduğunu da vurguladı.
Kızılyürek: “Ve bunlar ilk defa olmuyor. Çok sistematik bir yerden Kıbrıstürk toplumunu küçük düşünürücü ne varsa yapılıyor. Kıbrıslıtürklerin adı iş bilmeze çıkıyor, tembelle çıkıyor, beslemeye çıkıyor, dinsize imansıza çıkıyor, sürekli olarak böyle bir kimliksel saldırı altında, değersizleştirme yaşanıyor burada.”
“Efendi ile kölenin bir diyalog kurması mümkün değildir. Bazıları diyor ki “işte Türkiye ile kapışanlar var.” Hayır! Aslan ile kedinin ilişkisini kapışma ya da karşılıklı didişme olarak okuyamazsınız. Kedi aslana küfür edemez. Burada tek taraflı hegemonik dayatma ilişkisi vardır. Bunu anlamazsak o zaman bir takım çarpık heveslere de kapılırız.”
“Türkiye karşısında talepkar olmazsanız siyaset yapmanızın manası kalmıyor. Maalesef bu bağımlılık ilişkisinden dolayı o güce yaklaşan, o gücün gölgesi altında varlığını tahayyül eden siyasi elitler de ortaya çıkıyor. Bu da anlaşılır bir şeydir. Bu ilişkiler oldukça bunlar da olacaktır. Esas bu ilişki biçiminin değişmesi gerekiyor.”
“Nüfus meselesi çok önemli. Bu Türkiyeli nüfusun bir gün çoğalıp Kıbrıslıtürkleri es geçeceğinden değildir korkum. Bu nüfus politikası ile “paralel toplunların” ve birbiriyle çatışan toplumların oluşmasından uzak değiliz. Dolayısıyla en tehlikesi sadece nüfus aktarılması değildir, aktarılan nüfusun ideolojik duruşlarıdır. Siz Kıbrıslılar’ı bu kadar aşağılarsanız, buraya getirdiğiniz nüfusu şımartırsınız. İster istemez Kıbrıslıtürkler’i değersizleştirme politikanız bu iki nüfus grubu arasında gerilimler açar.”
“Hakikatsiz bir siyaseti düşünemiyorum... İktidar doğası gereği yabancılaştırıcıdır. Bir entelektüelin ve siyasetçi olan bir entelektüelin dikkat etmesi gereken en büyük nokta, iktidarın kendini kendine yabancılaştırmamasıdır. Bu tehlike bütün insanlar için vardır. İktidarın insanda yarttığı bozulmanın her gün farkında olmamız lazım.”
İşte Kızılyürek’in sorulamıza verdiği cevaplar:
“Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin özür dilemesi lazım. Çünkü sayın Akıncı’nın şahsında Kıbrıslıtürklere hakaret edilmiştir.”
“Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde yaptıklarına seyirci kalmayacağım. Bunu Avrupa Birliği’ne taşıyacam. Avrupa parlamenteri olarak bunu konu yapacağım. Konseye ve komiteye soru ve dilekçeler sunacağım.
Kıbrıslıtürkler yurt hakkına sahip bir halktır. Kıbrıslı türklerin yurt hakları vardır. Toprak ve insan türk milliyetçiliğinin özelliğinden biridir. İnsanı toprak için görmek, toprağı insan için değil ama. Bu bütün toprak, kan ve şehitlik üzerine kurulan milliyetçilik söylemlerinden biridir. Kıbrıs’ın kuzeyi insanların, şehitlerin kanının akıttığı bir toprak değildir. Kıbrıs’ın kuzeyi Kıbrıslıtürklerin yaşadığı, yaşamak istediği ve varlıklarını sürdürmek istediği bir topraktır ve Kıbrıslıtürkler Kıbrıs’ın bütününde de bir yurt hakkını elde etme hakkı olan bir toplumdur.
Şimdi buraya siz bir yandan durmadan nüfus yağarsanız, hatta yurttaşlık yapılsın diye sistematik olarak Kıbrıslıtürk siyasilere baskı uygularsanız, Türkiye’den buraya sermaye akarsa, siz ‘de facto’ ilhak koşulları yaratıyorsunuz demektir.”
Ve de Kıbrıslıtürklerin varlığına ortada bir saygısızlık vardır. Sayın Akıncı’ya yapılan son dönemdeki hakaretlerden ötürü Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin özür dilemesi lazım. Çünkü sayın Akıncı’nın şahsında Kıbrıslıtürklere hakaret edilmiştir.
“Sistematik olarak Kıbrıstürk toplumunu küçük düşünürücü ne varsa yapılıyor”
Ve bunlar ilk defa olmuyor. Çok sistematik bir yerden Kıbrıstürk toplumunu küçük düşünürücü ne varsa yapılıyor. Kıbrıslıtürklerin adı iş bilmeze çıkıyor, tembelle çıkıyor, beslemeye çıkıyor, dinsize imansıza çıkıyor, sürekli olarak böyle bir kimliksel saldırı altında, değersizleştirme yaşanıyor burada.
Bu değersizleştirme Kıbrıslıtürkleri kimlik mücadelesi vermeye itiyor. Dolayısıyla siyaset biraz daha Kıbrıslıtürklerin varlıklarını, kimliklerini koruma ve yeniden üretme noktasına geliyor.
Buradan ister istemez bir Kıbrıs merkezli boyut güçleniyor. Çünkü Kıbrıslıtürklerin olduğu gibi tanınmaya ihtiyaçları vardır.
Türkiye Kıbrıslıtürklerin varlığını tanımıyor, insan hakkı çiğneniyor
Türkiye son dönemlerde Kıbrıslıtürklerin varlığını tanımıyor. Ya da çarpık bir tanıma içerisindeyiz. Bu da en büyük insan haklarından biri olan “olduğunuz gibi tanınıp kabuk görmenin hakkının” ihlalidir. Kıbrıslıtürkler aleyhine çok ciddi bir insan hakkının çiğnenmesi söz konusudur.
Durum vahimdir aslında. Çünkü bu süreç sürekli Kıbrıslıtürklerin aleyhine işleyen süreçlerdir.
Ekonomik alanda da bu böyle siyasi alanda da.
Ekonomik olarak zaten sermaye seni denetliyor, siyaseten zaten gelip müdahalelerde bulunabiliyor; ve bir tek alan kalıyor. Kültür alanı. Kültür alanında Kıbrıslıtürkler hala egemendirler.
Kültür içinde Kıbrıslıtürkler kendi kimliklerini korumaktan onur da duyan, dolayısıyla bir kimlik mücadelesi içerisindedirler. Ekonomi ve siyasetteki bağımlılığını gidermek için kültürel alandaki yetkinliğine sığınıyor.
Son yaşananlar ve bu süreç iki tarafın ilişkilerinde olabilecek en kötü yere geldiğimizi gösteriyor.
“Efendi ile kölenin bir diyalog kurması mümkün değildir”
“Efendi ile kölenin bir diyalog kurması mümkün değildir. Bazıları diyor ki “işte Türkiye ile kapışanlar var.” Hayır! Aslan ile kedinin ilişkisini kapışma ya da karşılıklı didişme olarak okuyamazsınız. Kedi aslana küfür edemez. Burada tek taraflı hegemonik dayatma ilişkisi vardır. Bunu anlamazsak o zaman bir takım çarpık heveslere de kapılırız.
Türkiye ile kapışmak gerekmiyor. Türkiye ile nasıl kapışacaksın? Türkiye ile neyinle kapılacaksın. Burada söz konusu olan bu küçük mütevazi toplumun Türkiye ile hiçbir şekilde, hiçbir boyutta baş edemeyecek bir toplumun haysiyeti ile kimliği ile varolma meselesidir ve ona saygı duyulmasıdır.
Aslandan bunu bekliyorsun ve bunu talep edersin. Burada ricacı olamazsın çünkü varoluşun söz konusudur. Dolayısıyla Türkiye karşısında talepkar olmazsanız siyaset yapmanızın manası kalmıyor. Maalesef bu bağımlılık ilişkisinden dolayı o güce yaklaşan, o gücün gölgesi altında varlığını tahayyül eden siyasi elitler de ortaya çıkıyor. Bu da anlaşılır bir şeydir. Bu ilişkiler oldukça bunlar da olacaktır. Esas bu ilişki biçiminin değişmesi gerekiyor.
İki sinizm alanından çıkmak lazım
Türkiye ile ilişkilerde, ki bu ilişkiler doğası gereği zaaflı olur zaten eşitlikçi olmaz- o ilişkilerde Kıbrıslıtürkler arasında iki türlü bir eğilim baş göstermeye başladı.
İki eğiliminde sinizm olduğunu düşünüyorum. Bir tanesi artık bir takım solda da yaygın olan “Türkiye büyük güçtür, oun karşısında duramayız, bir şek yapamayız, dikkatli olmak zorundayız” diye diye aslında o güç ilişkilerini de inka ederek kendi varlığını korumaya almaktır. “Ben burada şu partinin başkanı iken bunu yapamıyorsam bu aslında gücün büyüklüğündendir benden kaynaklanmıyor karşımdaki güç çok büyük” gibi… o zaman bu sinizimde oradaki güç ilişkilerinin hiçbirine meydan okumuyorsunuz. Hatta olduğu gibi yeniden üretiyorsunuz. Ve marazi bir saplantı içinde “ben ne yapayım” diyorsunuz.
İkinci sinizm tarzı da hayatı ve o güç ilişkilerini hiç dönüştürmeyi düşünmeyen ama rahatlamak için söylenmiş bir “hassiktir” sözcüğü etrafında yaşanıyor. Bir “hassiktir” sinizm, bir de “yapamayız yaptırmazlar sinizmi” var. Buralardan çıkabilmek önemli.
Kıbrıslıtürklerin iki ötekisi var
“Burada, aslında mesele tanınmayı talep etmektir. Senin varlığının kayda geçeceği tek yer tanınmadır. Kıbrıstürk toplumunun iki tane önemli ötekisi vardır. Biri Kıbrıslırumlar diğeri de Türkiye. Ve Kıbrıstürklerinin her ikisinden de tanınma talebi vardır. Bu tanınma talebinin varlığı bir cebelleşme alanı olduğunu gösteriyor. Bu antogonist bir alan değildir. Siz Rumları veya Türkleri yeneceksiniz diye bir alan değildir bu. Benim anlattığım hem beraber olursunuz hem cebelleşirsiniz; hem kavga edersiniz hem de müzakere edersiniz. Sizin tam da buna ihtiyacınız vardır. İlişkileri buraya kaydırdığınız zaman, o zaman daha faklı bir dil de kurma imkanı yakalayacağız.”
“Kıbrıs yurtseverliği ilhakı engelleyen en büyük etken“
Kıbrıstürk toplumu ister istemez öznelik kapasitesinden çok şey kaybetmiş bir toplumdur. Ama diğer yandan da buna paralel olarak Kıbrıstürk toplumunda bir Kıbrıs yurtseverliği vardır. Kıbrıslıtürkler bu ülkeyi seven insanlardır. Ve kendilerini Kıbrıslı olarak anlamatan da hoşlanıyorlar. Bundan zevk duyuyorlar. Hatta bazen kendilerini üstün görme noktasına kadar da gidebiliyorlar. Bu duygu bu koşullarda belki de bu sözünü ettiğimiz ilhak gibi uçuk siyasetlerin karşısındaki en büyük engel olabilir. Yani Kıbrıstürk toplumunun bu ülkeye olan bağlanışı, bu ülke içindeki konumu belki çok cılızdır ama bu ülkeye olan bağlanış biçimi bir takım uygulamaların önünü kesiyor. Kıbrıslırumların hegemonya kurmasını engelliyor, Türkiyenin ilhak yapmasını engelliyor. Tabii şimdilik.
“Birbiriyle çatışan paralel toplumların oluşmasından uzak değiliz”
Nüfus meselesi çok önemli. Bu Türkiyeli nüfusun bir gün çoğalıp Kıbrıslıtürkleri es geçeceğinden değildir korkum. Bu nüfus politikası ile “paralel toplunların” ve birbiriyle çatışan toplumların oluşmasından uzak değiliz.
Nüfus politikasının sonuçlarının en vahimlerinden bir tanesi ülkenin ilhak olacağı değildir, buna kolay kolay evet demez Kıbrıslıtürkler. Ama orada bir gerilim alanı açılır. O gerilim alanı başladı zaten. Bu alan da şuna benzer; nasıl Ukrayna’da Rusya’dan yerleşen nüfus Ukrayna için Rusya’ya ilhak düşünüyor ama Ukraynalılar AB yurttaşı olmayı düşünüyor ve orada bir gerilim alanı varsa bu topraklardan da geleceğe dayalı tahayyüllerden iki toplum arasında bir gerilim olabilir. Dolayısıyla en tehlikesi sadece nüfus aktarılması değildir, aktarılan nüfusun ideolojik duruşlarıdır. Siz Kıbrıslılar’ı bu kadar aşağılarsanız, buraya getirdiğiniz nüfusu şımartırsınız. İster istemez Kıbrıslıtürkler’i değersizleştirme politikanız bu iki nüfus grubu arasında gerilimler açar.
Siyasetçi mi entelektüel mi?
“Hakikatsiz bir siyaseti düşünemiyorum”
“Hakikatsiz bir siyaseti düşünemiyorum. Ama hakikat de doğrucu davulculuk değildir.
İktidar doğası gereği yabancılaştırıcıdır. Bir entelektüelin ve siyasetçi olan bir entelektüelin dikkat etmesi gereken en büyük nokta, iktidarın kendini kendine yabancılaştırmamasıdır. Bu tehlike bütün insanlar için vardır.
İktidarın insanda yarttığı bozulmanın her gün farkında olmamız lazım. Adorno’yu hatırlamak lazım burada. Bir insanın her gün kendisini evinde hissetmesi ahlaka aykırıdır. Biraz evsiz yurtsuz kalmalısınız hakikat ile istişare etmek için.”