Kıbrıs’ta statüko nedir?
Adanın ortasından geçen dikenli tellerdir, yani bölünmüşlüktür.
Türk ve Yunan milliyetçilikleri kullanılarak 1950’lerden itibaren yürütülen enosis ve taksim politikalarının bir sonucu olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslırumların idaresine terk edilmesi, adanın yarısına yakınının zorla ve şiddetle Türkiye tarafından ele geçirilmesi ve kolonileştirilmesinin doğurduğu sonuçtur statüko.
CTP Başkanı Erhürman’nın “müzakereler başarısız olursa statükoya dönülmemelidir” açıklamalarının ardından Genel Sekreteri Asım Akansoy da benzer açıklamalarda bulunarak “Olası bir müzakere kazasında doğabilecek sorunlar karşısında şu anki statükoya geri dönmek ciddi bir sorundur. Kıbrıs Türk toplumunun böyle bir durum karşısında bu statükoya yeniden mecbur kalması ciddi bir sorundur.” dedi.
Peki CTP nereye dönülmesini istiyor?
Bir tahmin yürütelim.
Böyle bir durumda temelde iki farklı senaryo var;
Birincisi, Kıbrıs’ın kuzeyine bazı ayrıcalıklar verilerek ayrılığın ve taksimin kalıcılaşmasıdır.
Çünkü Kıbrıs sorunun çözülemediği şartlarda Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı bir devletin bağımsızlığı her şeyden önce Türkiye sayesinde mümkün değil. Neden? Çünkü, Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin alt yönetimidir ve Kıbrıslıtürklerin siyasal iradesi yıllar içinde sulandırılıp ortadan kaldırılarak, gasp edilmiştir. Yani, statükoya geri dönmeme senaryolarından biri taksimden başka bir şey değildir. O da bugünkü durumun devamı, hatta bence çok daha kötüsü demektir.
Her ne kadar da, hem merkezi güçsüz federasyon talebinin arkasındaki niyete hem de tarihsel geçmişe ve Kıbrıslıtürk siyasal elitlerinin bugünkü durumuna baktığımızda olası bir federasyon çatısı altında birleşme durumunda bu bağımsızlığın ne kadar mümkün olduğu da tartışmalı olsa da bu başka bir yazısının konusudur.
Gelelim ikinci senaryoya.
İkinci senaryo madem ki bugünkü statükoya dönülmeyecek, geriye diğer bir seçenek kalıyor, o da Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönmek.
Elbette ikinci seçeneği CTP’nin savunması beklenen bir şey değildir, mümkün de değildir.
Bana kalırsa “statükoya dönülmemeli” söyleminin esas sebebi, her ne kadar BM’ye atıfta bulunulsa da, aslında bir Ankara tezidir ve adada 50 yıldır yaratılan oldubittilerin artık tartışılmaması talebidir.
Bu tez ilk kez de dillendirilmiyor. Farklı dönemlerde, farklı terminolojilerle benzer talep dillendirilmiştir.
Zaten o dönemlerin politikalarının ve bugün Ersin Tatar tarafından savunulan görüşlerin mimarı da aynıdır, AKP’dir.
Annan Planı sonrasında Talat döneminde girişilen izolasyon ve ambargoların kaldırılması politikasının da temelinde benzer bir gerekçe vardır. O da “Kıbrıslıtürkler evet dedi, daha fazla cezalandırılmamalıdırlar.”
Zaten Akansoy da bunu açıkca söylüyor.
Ne diyor?
“Annan, Kıbrıs Türk toplumunun yüzde 65 oranında “evet” diyerek ayrılıkçı olmadığını kanıtladığını ve bu nedenle uluslararası toplumun Kıbrıslı Türklerle ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini belirtmiştir. Bizim için temel referans noktası budur” diyor.
Sevgili Akansoy uluslararası toplum tarafından “ayrılıkçı” olarak nitelendirilen şeyin Kıbrıslıtürk toplumu değil de, 1950’lerden itibaren uygulanan taksim politikalarının bir sonucu olan kktcnin bizzat kendisi olduğunu bilmiyor mu? Elbette çok iyi biliyor.
21 yıl sonra aynı temcit pilavını, bizlere “ne kadar çözüm istediklerini” göstermek için önümüze koyuyorlar. Üstelik de CTP, oturup çalışmış ve Kıbrıs sorunun çözüm süreci için 4 tane de madde belirlemiş ve statükoya dönülmemesi şartı o maddelerden biriymiş.
Akansoy, “Bizim vurguladığımız nokta, öncelikle siyasi eşitlik konusunun BM Güvenlik Konseyi tarafından tanımlandığıdır. 1991’de alınan kararda siyasi eşitliğin nasıl sağlanacağı net bir şekilde belirlenmiştir. Biz bu konuyu pazarlık konusu yapmayız. Dönüşümlü başkanlık ve ayrıcalıklı oy hakkı konusunda, Kıbrıslı Türklerin siyasal haklarını güvence altına almak bizim için esastır. Daha önceki müzakere süreçlerinde yapıldığı gibi bu bağlamdaki siyasi eşitlik çerçevesinin herhangi bir başka konu ile ilişkilendirilmesini kabul etmiyoruz.” diye de ekliyor.
“Çözümün lokomotif partisi CTP” daha masa kurulmadan, Kıbrısrum tarafını suçlayarak, neyin pazarlık konusu yapılmayacağını da belirtiyor.
Peki tam da burada sormazlar mı;
Neyin pazarlık konusu yapılmayacağını Kıbrıs’ın güneyindeki siyasal partiler de söylüyor.
O da tek yanlı müdahale hakkının kaldırılması, Türkiye’nin adadan asker çekmesi ve çağdışı ve ucube garanti sisteminin ortadan kaldırılması ve yerini yeni bir sisteme bırakmasıdır.
Kıbrıslırumlar da bu konuyu pazarlık konusu yapmayacaklarını açıkça ifade ediyorlar ki bu talep sadece Kıbrıslırumların değil hatırı sayılır bir oranda Kıbrıslıtürklerin de talebidir, barış isteyen, çözüm isteyen bir toplumun bu gerçeği göz ardı ederek çözüme ulaşması mümkün de değildir.
CTP’nin garantiler konusunda bir politikası var mıdır? Hayır yoktur. Var diyen lütfen açıklasın!
CTP Başkanı Erhürman defa defa “bu konuyu garantörler çözecek” diye geçiştirmiştir.
Sn Akıncı’nın “bir toplumun güvenliği, diğer toplum için tehdit unsuru olmamalı” cümlesi dışında ana akım “çözümcü” partilerin bu konuda yaptıkları herhangi bir yoruma dahi ulaşmak güçtür.
Garantilerin varlığıyla herhangi bir çözüme gidelemeyeceğini, garanti sisteminin dağıtılması, tek yanlı müdahale hakkının kaldırılması ve Kıbrıslıtürklerin ada üzerinde siyasal eşitliğinin olmasının birlikte değerlendirilip karşılıklı adımlar atılması gerektiğini konuşmak yerine, koro halinde Kıbrıslırumların siyasi eşitlik samimiyetini sabah-akşam ölçmeye çalışır, topu sürekli taca atarsınız.
Kıbrıslırumlar Annan Planı’nı neden reddettiler? En önemli sebeplerden biri o dönem CTP’nin yine aynen şimdi olduğun gibi hiç bahsetmediği, konuşmadığı ve tartıştırmadığı garantiler ve Türkiye’nin adadaki varlığı konusuydu.
Crans Montana’daki süreç neden çöktü? En önemli sebeplerden biri Sn. Anastasiadis’in Türkiye’nin garantilerle ilgili pozisyonunu yazılı olarak talep etmesi ve Türkiye’nin bunu reddetmesidir. (Anastasiadis bunu neden yaptı, masayı çökertmek mi istedi tartışması da başka bir yazının konusudur)
Yani demek oluyor ki CTP sözcülerinin bizlere günlerdir anlatmaya çalıştığı gibi Kıbrıs sorununun çözülmemesinin en önemli nedeni sadece Kıbrıslırumların siyasal eşitliği kabul etmemesi değil, aynı zamanda Türk tarafının garantiler ve tek yanlı müdahale hakkıyla ilgili pozisyonudur da.
Madem ki Kıbrıs sorunun çözülmesine bu kadar önem veriyorsunuz neden garantileri konuşmuyorsunuz?
Sn. Hristodulidis ya da başka biri yarın aynen Sn. Akansoy’un koyduğu şart gibi “Daha önceki müzakere süreçlerinde yapıldığı gibi garantiler ve tek yanlı müdahale konusunun herhangi bir başka konu ile ilişkilendirilmesini kabul etmiyoruz.” derse o zaman da yine garantileri konuşamadan “Kıbrısrum tarafı kabul edilmez şartlar” koyuyor demeyecek misiniz?
Biz bu yazının konusu olan “statükoya geri dönülmemelidir” talebine ve nereye dönülebileceğine geri dönelim.
Sevgili Akansoy açıklamasının devamında “CTP, herhangi bir ayrılıkçı projede yer almayacaktır. BM Güvenlik Konseyi kararları da bunu yasaklamaktadır” diye de ekliyor.
Kıbrıs’ın federal bir çözümle birleşemediği şartlarda peki ama “ayrılıkçı olmayan” proje ne olacaktır?
Ayrılıkçı proje son 75 yıldır uygulanan taksim projesinin bir sonucu olan 1983’te ilan edilen kktc ve bugün gelinen noktadır.
Bu projenin daha fazla cezalandırılmamasını istemek mi ayrılıkçılık değildir, yoksa seviyesinin yükseltilmesini istemek mi ayrılıkçılık değildir?
Görmek ve anlamak istemediğiniz, ortada duran kocaman bir gerçek var:
Türkiye Dışişlerinin politikalarını savunmaya devam edildiği, Ankara’nın kırmızı çizgilerinden milim sapılmadığı sürece, Ankara kimin cumhurbaşkanı, kimin hükümet, kimin parti başkanı olacağına karar verebildiği şartlarda Kıbrıslıtürklerin siyasal eşitlik talebi tartışmalı olmaya devam edecektir.
Kıbrıslıtürklerin bu ada üzerindeki siyasal eşitlik talebi, Kıbrıslıtürk siyasal elitlerinin bu adanın ve toplumlarının çıkarlarını değil de, başkalarının çıkarlarını savunmaya devam ettiği sürece sorgulanmaya devam edilecektir.
Sn. Hristodulidis ve Kıbrıslırum siyasal elitler çözüm konusunda samimi midirler?
Bence değiller.
Fakat bize anlatmaya çalıştıklarınızla siz hiç ama hiç samimi değilsiniz.
Sahi ama Kıbrıs’ta “statükoya dönülmeyip” nereye dönülecek?