Geçtiğimiz gün bir grup siyaset meraklısı Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk arkadaşlarımla sohbet ederken, bir arkadaşım “sizce görüşmeler tarihinin en başarısız lideri kimdir” sorusunu ortaya attı. Cevap verirken, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk lider diye ayırmayacaktık. Herkes kendi fikrini söylemeye başlamıştı ki, sonra konu değişti ve soruyu unuttuk.
Yoğun geçen bir günün ardından eve gelip kendi kendimle kaldığımda soru yeniden aklıma geldi. Eğer soru “en büyük zararı kim verdi” olsaydı sanırım Papadopoulos ve Anastasiades bu yarışı önde tamamlardı.
“En inatçı ve uzlaşması zor lider” tanımının belki de müteveffa Denktaş’a daha çok uyacağını düşünürdüm. Vasiliou, Talat ve Akıncı çözümü en içten isteyen lider kategorilerinde kendilerine yer bulurlardı sanırım. Elbette ki tüm bu değerlendirmeler benim kişisel fikrimi yansıtıyor ve eminim ki benimle ayni fikirde olmayacak dostlarım da vardır. İsmini saymadığım diğer liderleri de herkes kendi penceresinden değerlendirebilir.
Her liderin kendince artı ve eksileri olabilir ve bu siyaseten durduğunuz yere göre de değişebilir. Ama inanıyorum ki şimdi yazacağım şey taraflı tarafsız bir çok kişinin üzerinde uzlaşacağı bir ifade olacaktır: 1968 yılında başlayan Kıbrıs görüşmeleri tarihinin en “başarısız” lideri tartışmasız Ersin Tatar’dır.
Gerçekçi siyasetin reddi
Sayın Tatar’a başarısızlık tanımını sadece kabul edilmesi imkansız “iki devletli çözüm” modeline sıkı sıkıya bağlı olmasından dolayı yakıştırmıyorum. Tarihte bazen öyle olaylar olabiliyor ve konjektür öyle bir gelişebiliyor ki kimsenin inanmadığı bir konuda bir lider çıkar tarihin akışını değiştirebiliyor. Ama bunun için yalnızca kendine inanmak yetmez, dünyayı iyi okumak da gereklidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, BM ve AB üyesi küçücük bir ülkenin sınırlarının askeri bir müdahaleyle değişeceğine inanmak, dahası bunu meşrulaştırmak için açıkça bir siyaset yürütmek bir liderin kendi toplumuna yapacağı en büyük kötülüktür.
Diplomasinin reddi
Sayın Tatar’ın “dirayetli durmak” zannıyla diplomasiyi toptan reddi, onun bu konudaki bir diğer başarısızlığıdır. Katı bir lider de olsanız, pozisyonunuzu anlatmak için her türlü fırsatı değerlendirmek zorundasınız. Hatta eğer duruşunuz dünyanın geri kalanınca reddediliyorsa, bunun için ekstra bir çaba sarfetmeniz gerekir. Kıbrıs sorunu öncelikle Batı dünyasını, Avrupa Birliği’ni ve bölgedeki ülkeleri yakından ilgilendirmektedir. Sayın Tatar’ın, Türkiye iktidarının yönlendirmesiyle kimse tarafından kabul görmeyen bir siyaset gütmesi sonrasında zaten tanınmayan bir idarenin temsilcisi olması hasebiyle kısıtlı olan diplomatik ilişkileri iyice sıfırla çarpılmıştır. Kendi siyasetine hiç fayda sağlamayacak coğrafyalardaki umutsuz çırpınışlarını ve Türkiye’nin hatırına kendisiyle kafeteryalarda görüşen yabancı bürokratları saymazsak Kıbrıslı Türkler diplomatik açıdan en çok dışlandıkları dönemi yaşıyorlar. Tanınmak bir yana, eskiden Kıbrıslı Türk liderleri makamlarında ağırlayanlar, arka kapıdan girdiği binaların koridorlarında bile kendisiyle yan yana gelmekten kaçınıyorlar. Böylesi bir ortamda Kıbrıslı Rum liderle bir araya gelmeyi de reddetmesi bir başka başarısızlık merhalesi olmuştur.
Altın tepside sundukları
Sayın Tatar’ın en başarısız lider tanımıyla hatırlanacak olmasının diğer bir nedeni de Kıbrıslı Rumların en uzlaşmaz kesiminin desteğiyle seçilen, ve Crans Montana’daki çöküşün ana mimarlarından olan Hristodulides’e altın tepside sunduğu “uzlaşı isteyen lider” kıyafetidir. Kıbrıslı Türklere yapacağını söylediği açılımları yapmayan, federasyon karşıtı kesimlerin oyuyla seçilen ve arkasında ciddi bir parti desteği bulunmayan Hristodulides, Sayın Tatar’a ne kadar dua etse azdır. Daha Crans Montana’daki uzlaşıları bile kabul etmeyen Kıbrıslı Rum lider, karşısında çözümü zorlayan bir Kıbrıslı Türk lider bulsaydı hayatının en büyük kabuslarını görecekti. Sayın Tatar kendisini o kadar kötü bir duruma soktu ki, Holguin’in Kıbrıslı Rum lidere dönük söylediği bir iki satırlık eleştiriler bile gazetelerin satır aralarında kayboldu.
Kendi kendini reddi
Tüm bunlar bir yana, Sayın Tatar’ı en başarız lider yapan şey, Kıbrslı Türkleri aktör olmaktan uzaklaştırmasıdır. Kıbrıs Rum toplumu arasında Kıbrıslı Türkleri sadece Ankara’nın sözünü dinleyen bir uzantı olarak tanımlayan tutucu ve önyargılı kesimlerin ekmeğine yağ sürercesine silik, emir alan ve asla Ankara’nın dediklerinden bir milimetre bile uzaklaşmayan bir memur görüntüsü çizmesidir. Dahası bunu açıkça kabullenmesi, adeta bununla övünmesidir. Son Holguin girişimi sırasında tepki okları kendisine yönelince herşeyi Ankara’nın direktifi ve onayıyla yaptığını dile getirmesi ve bu ifadedeki trajedinin farkında olmamasıdır.
Bulunduğu yere müdahalelerle gelmiş olsa da seçilmiş hiçbir lider “beni, bunu bilerek seçtiniz” bahanesinin arkasına saklanamaz. Oturduğu koltuğa, kendisine oy verenlere ve temsil ettiğini iddia ettiği kitleye ve sahip olduğunu söylediği meşruiyete bu kadar sırtını dönemez.
Bana “sen Kıbrıslı Rumsun, Sayın Tatar seni neden ilgilendiriyor” diyenler olacaktır. Buna yanıtım çok nettir. Çünkü bir Kıbrıslıyım ve tüm Kıbrıslıların kaderinin bir olduğuna inanıyorum. Sayın Tatar’ın yaptıklarının başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere tüm Kıbrıslılara çok kötü bir gelecek sunduğunu öngörebiliyorum. Tıpkı geçmişteki başarısız Kıbrıslı Rum liderlerin Kıbrıslı Türklerin kaderlerine etki etmesi gibi, Kıbrıslı Türk liderler de hepimizin kaderine etki etmektedir. Bulundukları konum nedeniyle bunun ölçüsü farklı olsa bile.
Yalnız Kıbrıslı Türkler değil, tüm Kıbrıslılar çok daha iyi bir lideri hak etmektedirler. İster Kıbrıslı Rum olsun, ister Kıbrıslı Türk olsun başarısız her lider hepimizin geleceğine olumsuz etki etmektedir. Akıncı ve Talat’ın liderliğinin kıymetini bilemeyen, suçlama oyunu başladığında bu liderleri bile Ankara’nın kuklası olarak ilan etmekten kaçınmayan, Kıbrıslı Rum siyasi elitleri de umarım Kıbrıslı Türk liderlerin niye önemli olduklarını daha iyi değerlendirirler.
Andromachi Sophocleous – Volt Kıbrıs Eş Başkan Yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu Adayı