Yenidüzen Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı, 19 Kasım tarihli köşe yazısında, kamu çalışanlarının devlete vergi vermediğini, bütçenin ‘gelirler’ hanesine yazılan bu verginin, bir kağıt oyunundan ibaret olduğunu savunuyor.
Mutluyakalı yazısında, şöyle diyor:
“Ortada böyle bir sıcak para yok. Yani kayıtta var ama paranın kendisi yok. Brüt ücrete ‘gider’ diye yazılıyor, sonra ‘gelir’ diye bir diğer tabloya yansıyor. Kağıt ya da kayıt oyunu. Markette çalışan tezgahtar ya da restorandaki şefin maaşından gelen vergi ‘sıcak para’ olarak var, esnafın ya da işletmecinin vergisi var, bu yok”…
Mutluyakalı, Maliye Bakanlığı’nın müsteşarıyla da konuşmuş, bunun üzerine o da Vergi Dairesi, Hazine, Muhasebe, Bütçe Dairesi, hepsiyle konuşmuş, birkaç gün boyunca hep beraber bu parayı aramışlar ama bulamamışlar!
Bunun üzerine müsteşar; ‘Bu soruyu terfi mülakatlarında sormalıyım. Bize yeni bir ışık çaktın’ demiş ve ‘gerçekten de nerede bu para?’ diye sormuş.
Ben de şimdi tüm samimiyetimle, şu soruyu sormak istiyorum; başta müsteşar olmak üzere, Maliye Bakanlığı’nın üst düzey bürokratları, sahiden bu paranın nerede olduğunu bilmiyor mu? Çünkü eğer bilmiyorlarsa, sistemin nasıl çalıştığını bilmiyorlar demektir. Bu da hoş görürsünüz ki, biraz tuhaftır! Yanıtını merak ettiğim diğer bir soru ise müsteşarın, cevabını bilmediği bir soruyu mülakatlarda nasıl soracağıdır.
Paranın nerede olduğunu açıklamaya çalışmak, dünyanın neden yuvarlak olduğunu ya da sütün neden beyaz olduğunu anlatmaya çalışmak gibi birşey aslında, ama madem ki gerekli, anlatmaya çalışayım.
Bahse konu verginin ‘nakit’ olarak bir havuzda bulunmayışı, o paranın orada olmadığı anlamına gelmez. Bu para, aynı zamanda bir işveren de olan devletin doğrudan bir cebinden çıkıp, öteki cebine girmez. Dolayısıyla elinize fener alıp da arasanız, mikroskopla da baksanız, o paranın toplu olarak biriktirildiği bir havuz bulamazsınız. Çünkü dünyanın büyük çoğunluğunda olduğu gibi, KKTC’de de sistem o şekilde çalışmaz.
Mutluyakalı’nın aradığı o ‘sıcak’ parayı bulabileceği ender ülkelerden biri, Fransa’dır.
Şimdilik…
Fransa’da şu anda yürürlükte olan sistemde gelir vergisi kaynağından kesilmiyor. Kamu çalışanları dahil bütün çalışanlar her ay brüt maaşlarını ellerine alıyorlar ve gelir vergilerini her vergi yılının sonunda, vergi dairesine gidip bizzat ödüyorlar. Ama dediğim gibi, Fransa bu sistemi uygulayan ender ülkelerden bir tanesi. Yani Mutluyakalı’nın ‘kriterlerine’ göre Fransa, kamu çalışanlarının vergi ödediği ender ülkelerden biri.
Ama gelin görün ki Fransa da gelecek yıl itibarıyla, yeni bir vergi sistemine geçiyor. Yeni sistemde, Kuzey Kıbrıs’ta ve dünyanın diğer birçok ülkesinde olduğu gibi gelir vergisi kaynağından kesilecek. Yani devlet, memura maaşını gelir vergisini kestikten sonra yatıracak.
Bundan çıkaracağımız sonuç, kamu çalışanlarının artık vergi ödemeyeceği mi?
Tabii ki hayır.
Çalışanın gelirinde herhangi bir değişiklik olmayacak, sadece verginin toplanma şekli değişecek. Vergi, doğrudan devletin gelir hanesine kaydedilecek. Yani tıpkı bizde olduğu gibi, ortada ‘nakit’ falan olmayacak.
Peki Fransa neden sistem değişikliğine gidiyor? Çünkü bu çok daha etkin bir sistem.
İdari açıdan bakıldığında, devlet milyonlarca vergi mükellefi ile uğraşmak durumunda kalmayacak. Buradan bir kaynak tasarrufu sağlanacak. Bunun yanında, net maaş brüt maaşa göre daha düşük olduğundan, devlet maaşları ödemek için daha az nakit paraya ihtiyaç duyacak. Bu aradaki farkın bir kısmı borçlanarak karşılanıyorsa, bu durumda, devletin borçlanma ihtiyacı ve dolayısıyla ödedigi faiz azalacak.
***
Basının öncelikli görevi, halkın doğru ve tarafsız bilgi almasını sağlamaktır. Basının, siyasi otoritenin yaptığı işleri, kamu yararı açısından sorgulaması beklenir. Bu açıdan da bir denetim mekanısmasıdır ve demokrasinin temel unsurlarından biridir.
Oysa Yenidüzen Gazetesi, özellikle ekonomik kriz başgöstereli beri hükümetteki partisinin yanlış işlerine kılıf uydurma gailesi içerisine girdi ve ısrarlı yayınlarıyla kamu sektörüyle özel sektörü karşı karşıya getirmeye çalışıyor.
Hükümetin, kamu çalışanlarının hayat pahalılığı ödeneğinde kesintiye gitmek amacıyla çıkardığı yasa gücündeki kararnameye ilişkin yapılan yayınlar, bunun en son örneklerinden biri.
Ombudsman Emine Dizdarlı’nın, krizin yarattığı bütün yükü bir kesime yıkmaya çalışmanın Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirterek, bunu mümkün kılan hayat pahalığı kararnamesinin kaldırılması gerektiğini açıklamasının hemen ardından Yenidüzen, Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın, Dizdarlı’ya sitem ettiği röportajı manşetine taşıyor.
Denktaş, bu kararın kendilerini üzdüğünü açıklıyor ve bu manşet aracılığıyla, kararnamenin ekonomik olarak gerekli olduğu algısı yaratılıyor.
Bu kararname ‘ekonomik olarak gerekli’ olsa dahi ki gerekli olmadığını ve yarar değil zarar getireceğini defalarca anlatmaya çalıştım, bu Anayasa’yı delmek için bir mazaret oluşturur mu? Yoksa gazete, Anayasa’yı ‘bir kere delmekle birşey olmaz’ mantığında mıdır?
Bir sol gazete olarak emekçinin hakkını gasp eden bu kararın bir an önce yürürlükten kaldırılması için baskı yapması gerekirken, Yenidüzen tam aksine hizmet eden yayınlar yapıyor.
Serdar Denktaş manşetinin ardından, meseleye tuz-biber ekercesine, kamu çalışanlarının devlete vergi vermediğini, ödediği vergi kasaya gerçekten yansıyanın sadece özelde çalışanlarla esnaf ve işletmecilerin olduğunu savunan, yukarıda sözünü ettiğim köşe yazısı yayınlanıyor.
Sayın Mutluyakalı, vergilerin önemine inanıyorsa, sorgulaması gereken ülkedeki kayıt dışı ekonominin büyüklüğüdür. Yapılan tahminler ülkede kayıt dışı ekonominin yüzde 50’nin üzerinde olduğu yönündedir ve bu kayıt dışılık kamuda değil, özel sektördedir.