Thomas R. Malthus demografi ve politik ekonomi üzerine ilk fikirleri oluşturan düşünürlerden biridir. Bir papaz olan Malthus, yaşadığı dönemde (1766-1834) Malthusçu büyüme teorisini ortaya atmıştır.
Malthus’a göre kaynaklar aritmetik olarak artarken, nüfus geometrik olarak artmaktadır. Nüfusun artışı bir noktada kaynakları paylaşmaya yetmeyecektir. Bu açıdan da nüfus kontrolünün önemli olduğunu düşünmüştür.
An essay on the principle of population isimli eserinde aynen şunları yazmıştır:
” Yoksullara temizlik tavsiye etmek yerine aykırı alışkanlıkları teşvik etmeliyiz. Kentlerimizi, sokakları daha dar yapmalı, evleri kalabalıklaştırmalı ve vebanın dönüşüne yol açmalıyız. Kırsal bölgede, köylerimizi durgun suların yanına inşa etmeli ve bütün bataklık ve sağlıksız koşullardaki yerleşimleri özellikle teşvik etmeliyiz.”
Bu anlayış döneminin hastalıklı anlayışı olarak görülse de, salgın hastalık riskini nüfus kontrol aracı olarak, daha yoksulları hedefleme biçimi olarak tanımlayan bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Bugün, bunu Malthus kadar açıkça dile getiren yok belki ama yaşadığımız sistemin benzeri sonuçları bize nimet gibi sunduğu gerçeğini de görmezden gelemeyiz.
Birkaç ay geriye gidelim. Covid-19 herşeyi tepetaklak etmeden önce gündemde imar planı tartışmaları vardı. Temel tartışma noktalarından biri de, kat miktarı, nüfus yoğunluğu eksenli tartışmalardı.
Malthusun geometrik artan nüfusa karşı önerdiği işçi sınıfının ömrünü kısaltma fikri rahatsız edici değil mi?
Ancak, bugün bu şekilde yaşamanın dışına çıkmamız bize sunulan makul çözüm. Böylesi bir ekonomik gelişme yaklaşımının makul olmasının tek meşru yanı ise herhangi bir salgın riskini hesaba katmamış olmamızdan kaynaklanıyordu.
Ancak, salgın artık bir gerçeğimiz. Bu durumda verili gerçeğe göre düşünmek, planlamak ve gelişimi ortaya koymak gerekiyor.
Planlanacak kentler bugünün ve yarının değil, 50 yıl içinde yaşayacağımız daha birçok insani güvenlik riskine de hazır olmalı. Ne kadar detayı düşünür, onlara göre önlemler alır ve öngörüleri planlandırabilirsek, bu fırtına geçtiğinde o kadar uzun süre güzel günler görebiliriz.
“Şu an kriz zamanı bunları düşünemeyiz. Zaten batacağız” diyenler olacaktır elbette. Konut sektörünün daralmaya girdiği ve belli başlı firmaları başına derde sokacağı da bir süredir sokakta dile geliyordu. Covid-19 bu anlamda büyük bir darbe olmuştur.
Ancak, tam da şimdi “düşünme zamanı” değil mi?