Olası 23 Ocak seçimleri ile ilgili bir taraftan, meclisin içindeki ve dışındaki muhalefet ortak bir paydada buluşma konusunda ısrarcı olmadı. Bu noktada herkesin kendi yoluna giderek, ayrı ayrı seçimlere katılacakları anlaşılıyor.
Ancak, muhalefetin iş ve güç birliği olmadan iktidarın büyük bir kayıp vermeyeceğine dair açık bir durumun olduğuna dair işaretler de karşımıza çıkıyor.
Bu durumu meşrulaştırmayı reddettiğini düşünen, iradesini sandığı boykot ederek gösterecek olan seçmen ise şimdiden, daha propaganda süreci dahi başlamadan, seçim sonucunda sağ iktidarın ortaya çıkmasına sebep olmakla suçlanıyor.
Blok hareket etme kabiliyeti olan sağ partilere karşı, parça pinçik hareket ederken koordine olma konusunda bile zaafiyetleri olan muhalefet partilerinin ortaya çıkacak tablodan sorumluluğu olmadığı kanısı yerleştirilmeye çalışılıyor, uzun dönemli bir vizyon ve stratejisi olmayan, günübirlik, propaganda taktikleriyle.
Parçalanmış muhalefet, ekonomik kriz, sağlık krizi, siyasi kriz, sosyal kriz demetine yönelik kaygısını ortak bir yaklaşım benimseyemeyenler -iktidar olmaya dönük inançsızlıklarından olacak- konuyu görüşmeyi seçim sonuçlarının sonrasına ertelemeyi uygun görüyor.
Geleceğe dair belirsizlikten şikayet ederken, siyasi olarak belirsiz bir maceraya atılmayı tercih eden muhalefetin izlediği yolun yanlış olduğunu ifade eden boykotçu kesimin, tüm yaşanacaklardan sorumlu ilan edilmesinin normal görülmesi ve bunun üzerinden boykot edenleri hedef göstererek propaganda yapılması ne kadar da “hoş” ne kadar da “yoldaşça” değil mi?