Bu aralar nüfus taşınması, vatandaşlık ile ilgili kısımlar gene çokça konuşulmakta, özellikle sol olduğunu söyleyen bazı kesimler ortada nüfus taşınmasının olmadığını herkesin göçmen işçi olduğunu söylemekte… Bu konuda İş Bankası Yayınlarında çıkan Semra Purkıs, Hatice Kurtuluş’un hazırladığı “Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenler” kitabını okumasını herkese öneririm… Benzer bir kitap da yeni çıktı Dr. Öğr. Üyesi Mehmet İnanç Özekmekçi’nin hazırladığı “KKTC’de Türkiyeli Göçmenler ve Siyaset”… İki kitabın da dikkat çeken özelliği kişilerle yapılan görüşmeler ve bunların aktarılması…
Kitabı bitirince daha kapsamlı yeniden yazarım ama yeni kitaptan bazı kısımları şimdiden aktaralım, örneğin sayfa 40’ta yazar bunların normal göç olmadığını anlatıyor:
“Adaya gelişler aslında var olan bir yapıya eklemlenip, zaten önceden de işleyen bir düzenin çarkını döndürmek için değildir. Tam tersine savaştan yeni çıkmış bir ortamın belirlediği koşullar içerisinde yeni bir düzen kurulabilmesi amacıyla, gerek Kıbrıslı Türklerin, gerekse Türkiye’deki resmi makamların planlayarak oluşturdukları ve uygulamasının da bir programa dayanarak yürütüldüğü nispeten kapsamlı bir göç, hatta iskân hareketidir.”
(..)
“Bu döneme özgü olarak Türkiyeli göçmenlerin Ada’ya gelip yerleşmelerini tetikleyen en büyük etken kendilerine devlet tarafından vaat edilen teşviklerdir”
(..)
“KTFD dönemindeki göçlerin büyük oranda bireysel bir nüfus hareketliliğinden ziyade göçmenlerin gruplar halinde Ada’ya geliş şeklinde olmasının, KKTC dönemindeki göçlerden daha farklı toplumsal yansımaları ortaya çıkardığı söylenebilir.”
(..)
“bu dönemde gelen göçmenlerin çok kısa süre içerisinde aşağı yukarı Ada’ya gelir gelmez, Federe Devlet vatandaşlığına geçirildiğini belirtmek gerek”
–
Aslında bu tespitler yeni değil, Semra Purkıs ve Hatice Kurtuluş da kitaplarında buna yakın görüşler ortaya koymaktadırlar.
Ancak sayfa 43’teki bu görüş dikkat çekicidir:
“Kıbrıs’a Türkiye’den gelmesi beklenen göçmenlerin sıradan birer iş gücü olarak değil, özellikle savaş esnasında daha da alevlenmiş olan Türkçü hissiyata paralel olarak başından itibaren ileriye dönük nüfus mühendisliğine dayalı milliyetçi bir projeksiyonun da parçaları olarak kurgulandıklarını göstermektedir.” Bunun için de referans olarak Selami beyle yapılan görüşmeye atıf yapıyor. Mesut Yılmaz’ın ziyareti sırasında sorunları aktardıklarını söylüyor, onun da dediklerini aktarıyor Selami bey: “Siz dediler; bayrağı tutun, biz sizi besleriz”
–
Zaten kitabın 67. sayfasında bunun geçmişte yapıldığını da yazar aktarıyor, gerçi bu da yeni değil, Semra Purkis’in kitabında mevcut:
“Tarım ve işgücü Protokolü ile gelen göçmenler iki seneye aşkın bir süre boyunca; nakdi ve aynî yardımdan faydalanmıştır”.
–
Elbette rakamlar konusunun sorunlu olduğunu yazar da söylüyor ancak bunun gerekçesine dikkat çekiyor, sayfa 70 ve 71’de:
“belirli teşviklerle gelip vatandaş yapılmış göçmenlerin sayısı tam olarak bilinmemektedir. Bu konuda bugüne kadar resmi bir açıklama da yapılmamıştır. Bu duruma, o dönemde sağlıklı bir kayıt sisteminin olmaması ya da olsa bile göç sürecinin dış dünyadan gizleme çabalarının olduğu söylenebilir.”
Elbette bu bilgi de yeni değil, gene buna benzer ifadeleri İş Bankası yayınlarında çıkan kitapta da okumuştuk.
–
İş Bankası yayınlarında çıkan kitapta çok fazla üzerinde durduğunu hatırlamadığım 74 yılında asker olanların durumu idi, yeni kitabın yazarının dikkat çektiği bir konu sayfa 45’te önemli “Türkiyeli göçmenlerden oluşan partilerin çoğunun genel başkanları Ada’ya yerleşen emekli subaylardır”. Yazar bunları da tek tek sayfa 45’te dipnotta aktarıyor.
Selami beyin aktarımlarını okumaya devam edelim, adaya asker olarak geldiğini aktarıyor, sonra terhis oldu, durumu sayfa 42’de aktarıyor:
“Rauf Denktaş bizdeki bütün bölükleri gezdi ve dedi ki: ‘Çocuklar, siz terhis oldunuz ama askerliğiniz daha bitmedi. Burda kalın, size ev, dükkan, bahçe, tarla her neyse; bunları tedarik edeceğiz.’ Hatta affedersiniz ‘Birer de karı vereceğiz’ diye ekledi. Dedik tamam. Savaş bittikten sonra biz bölük olarak Güzelyurt’a yerleştik.”
Yazar bu askerden sonra kalanlardan sayfa 45’te bahseder:
“Bu gruba dahil olan Türkiyelilerin Kıbrıs’ın yerlisi olan Türklerle evlenme oranlarının %70-80’lere varması bu durum bir göstergesidir”… Elbette yazar buna dair bazı gerekçeleri olabilecek iddialarını da ortaya koyarak bunu rakamı verir.
–
Gene İş bankası yayınlarda da göç dalgasını üç aşamada olduğunu söylenmekteydi, bu kitapta da benzer görüş vardır. Son olarak sayfa 70’teki bu kısmı da aktarayım:
“Üçüncü göç dalgasının en önemli özelliği enformel nitelikli olmasıdır ve 1990’lı yıllarda uluslararası ölçekte sermayenin hareketliliğinin artmasıyla hızlanan iş gücü göçleriyle paralel bir süreçte meydana gelmesidir. Dolayısıyla bu 1990’ların ortasından sonra ortaya çıkan göç dalgası için, ilk ikisinden farklı olarak küreselleşmenin başat bir rol oynadığı ama bunun da dünyadan izole ve halihazırda tanınmayan bir devletin kendi ölçeği çerçevesinde gerçekleştiği söylenebilir”
–
Özet olarak özellikle bizim soldan kesim tüm gelişleri üçüncü dalga gibi sunmaya çalışarak aslında nüfus taşımayı gizlemeye, onu örtmeye bunu tartıştırmaya çalışanları da Kıbrıslı milliyetçilik yapmakla suçluyor ancak arka arkaya yayınlanan kitaplardaki yaşanmışların aktarılması ile ilk iki geliş dalgasının, hem direkt taşınma hem de ikinci dalga olan göçmen ağları ile gelişlerin aslında teşvikler üzerinden olduğu yani devlet politikaları ile beslendiğini, organize olduğunu görüyoruz (arada aksaklıklara dayanarak konunun hiç olmadığını iddia etmek bazılarının huyu olsa da kitaplarda anlatılan geliş öykülerini iyi okumlarının öneririz) yani çok net olarak göçmen işçi statüsü ilk iki göç dalgasına söylenemeyeceğini kitaplardan da çok net okuyabiliyoruz.
Durum aslında düşündüğümüzden de daha net, görmek ve durumu anlamak isteyen için… iyi okumalar
(bu arada kitabı nerede bulabiliriz sorunu olacak, ben Işık Kitabevi aldım, sormadan söylemiş olayım 🙂 )
–
Kitapların linkleri: