“İki kesimliliğin sulandırılması” üzerine çıkan yaygara ama esası itibariyle “bireysel hakların sınırlandırılması talebidir”. Bu bir anlamda da federal bir devleti ve federal bir hayatı nasıl anladığımız (ya da anlamadığımız) ile ilgilidir. Bana göre böylesi tepkiler, kurulacak bir ortaklık devletinde siyasi eşit olma halini içselleştirip içselleştirememek sorunudur.
Dünya’da birçok federasyon vardır ve tümünün kendine özgü hassas dengeleri söz konusudur.Bizim Kıbrıslı Rum toplumu ile yaşadığımız acı tarihin bir sonucu olarak aynı toprak üzerinde, ayrı siyasi yapılanmalara da ihtiyaç duymamızın bir sonucu olarak Kıbrıs’ta toplumların siyasi iradesine dayalı bir federasyon söz konusudur.
Kendi oluşturucu devletimizin yanında ortak federal devletin içinde siyasi bir birliktelik oluştururken, siyasi yapılanmaların bu şekilde oluşması Kıbrıslı Türk toplumu olarak Kıbrıslı Rum toplumundan siyasi olarak farklı bir tarihsellik ile bu adada var olabilen oluşturucu unsur olmamızdan kaynaklanır. Siyasi eşitlik dahil tüm toplumsal haklarımızın da bu tarihsel sürecin bir temsiliyeti olduğunu anlamak önemlidir. Siyasi eşitliğin kabul edilmesinden dolayı görüşülen Kıbrıslı Türklere “otonomi” gibi ayrıcalıklı “azınlık hakları” değil, federal devletin eşit ortağı olma halinin oluşturulacak yeni düzene neşredilmesi ile ilgilidir.
Siyasi olarak eşit ortağı olduğumuz bir yapının içinde, “azınlık reaksiyonları” ile korku salarak uyarılarda bulunmak iyi niyetli mi bilinmez ama öyle olsa dahi temelde Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğinin tarihsel ve siyasi aşamalarını kavrayamamış olmak, Kıbrıslı Türklerin gelecek tahayyülünde siyasi eşit olarak yaşamayı içselleştirememiş olmakla ilgili sorunlu bir tavırdır. Siyasi eşit olduğumuzu Kıbrıslı Türk siyasi eliti içselleştiremediyse, geriye kalanların içselleştirmesi nasıl mümkün olabilir ?
Eğer iki kesimlilik bir güvenlik kaygısı ise bunun giderilmesi için doğası gereği önce karşı toplumda federasyona inanan Kıbrıslı Rumların samimiyetine ihtiyaç duyarız. Bu samimiyeti bir federasyon oylamasında göreceğiz. Çözümü destekleyen Kıbrıslı Rumlar doğal olarak Kıbrıslı Türkler ile kader birliği yapmaya hazır demektir.
Bir diğeri etkin insan hakları ve yasal mekanizmalarının kurulması ile ilglidir. Etkin insan hakları mekanizmaları, ihlallere karşı önleyici unsurlar, insan hakları odaklı eğitim ve yargı gibi araçlar güvenlik korkusunu azaltabilecektir. Ancak güvende olmayı istemekle katı bir “iki kesimlilik” arasında net bir ilişki yoktur. Daha da ileriye gidersek, “iki kesimlilik” ya da kendi bölgeni koruma arzusunun yüksek olduğu zamanlar güvenlik endişelerinin “çok yüksek” olduğu zamanlardır. Mesela 1963 sonrası dönemi düşünelim: insanların enklavlarda hapsolduğu dönem mi daha güvendeydik yoksa kapıların açık olduğu geçişlerin serbest olduğu dönemde mi ? Oluşturulacak olan federal devlette kimlik gösterilerek geçilen kapılar olmayacak, sahillerimizi kuşatan askeri bölgeler, kent merkezini karpuz gibi ikiye bölen yeşil hat olmayacak.
İnsan kendini garnizonda mı güvende hisseder diye sormalı ya da askerlik yapanlar cevaplamalı kendini sınırda nöber tutarken mi yoksa sivil hayatında mı güvende hissediyor diye…
İki kesimlilik konusunda katı çizgiler çizen ve duvarlar yaratmaya çalışanlar gerçekten güvenlik ve huzur istiyor mu?
Mevcut kaygıları sömürerek mi yoksa yapıcı bir biçimde üstesinden gelerek mi barış yapılır tekrar tekrar düşünmeli. Kim olursa olsun, korkuyu manipüle ederek oradan çıkar sağlayanların, milli ve zilli çıkar ilişkilerini savunanların, kim olduğu farketmeksizin bireylerin temel hakların kısıtlanmasını çözüm olarak sunanların en büyük korkusudur, o yüzden bizler istemeye devam edelim: her zaman daha fazla özgürlük, eşitlik ve demokrasi!