Minimal hayatı benimseyen kaç kişi kaldık bilmiyorum ama benimsemiş olanlar ne kadar huzur verici olduğunu gayet iyi biliyordur. Yine de bugün sizlere minimal hayattan değil minimal bir kitaptan bahsedeceğim. Minik yapısı içinde dev cümleleri olan bir kitap, hafif olduğu kadar derinlemesine ağır da ayrıca. Fatoş Avcısoyu Ruso’nun kaleme aldığı şiirleri barındıran upuzun ve okumayı bitirdiğiniz zaman dahi okumaya devam edeceğiniz bir kitap…
Haziran ayının ortası, bir bayram havası bazılarında yanlış hatırlamazsam, hem de Kurban Bayramı. Şimdi düşününce ne ironik. Ben bu kitabı elime alacağımdan habersiz, Romeo ve Juliet’i evde unutmuş, dostla kahve içerken; “çantamda kitaplar var” demesiyle, bakıp kalmayarak okumaya başlamak. İkimiz de okuyoruz farklı kitapları. Karşımızda deniz, kumlara yakın bir yerdeyiz. Meğer kurban bayramı, biz bayramdan uzak, bayram bizden uzak, elimde Fatoş’un kitabı: Hayvan.
John Berger; “İlk metafor hayvandı” diyerek başlıyorum okumaya. İçimde kuvvetli bir his adı ne bilmiyorum.
Gilles Deleuze; “Et ölü beden değildir; yaşayan bedenin bütün ıstıraplarını taşır ve bütün renklerini üstlenir” diyerek devam ederken içimdeki o kuvvetli his bir o kadar da ağırlaşır. Normalde de zaten ağırlığa etki eden kuvvet değil midir diye düşünmeden geçemedim yine yazarken. Bu kitapta kuvvetli bir şey olduğu ilk sayfalardaki ağırlıktan belliydi yine de beden öyle hafifti ki o gün, bu ağırlığı taşıyabilecek kadar yerim mevcuttu ruhumda…
Doğanın en huzur verici yerinde duran bu kitap hiç huzursuz etmiyor gibiydi çevreyi ta ki okuyana kadar. Okumaya başlayınca içinizdeki o hayvani his, o ilkel insan kendi kendini huzursuz etmeye başlıyor, belki de amaç budur ve amaca ulaşılmış olacaktır bu kitap okununca. Başka bir toplum içine doğmuş olsaydım vejetaryen olurdum demişimdir hep ve hep de sorgulamışımdır ne kadar olabilirim diye. Hayvansal gıdalarla beslenmekte minimum düzeye inmek yeterli midir diye de artmıştır sorularım, yine de ne yazık ki düzenim de düzensizliğim de buna hiç uymadı. Bir gün uyması mümkün mü, evet mümkün, epifiz bezimi olumlu yönde etkilemeyi istemek bile bahanesi olabilir bunun fakat bunu uygulamak için bahaneye gerek var mıdır? Tüm bunlar bizi konudan konuya itebilir, bizim konumuz ise Hayvan’daki şiirlerdir. Konumuz budur aslında, şiir de değil. “Şiir bahanesidir hayatın” der Kelebeğin Rüyası. İçimizdeki aşk ne ise şiir ona evrilir. Şiir bahanesi olur aşkın. Peki, hayatınızdaki aşk size göre nedir?
İlk sayfalardan incinmeye başlarsınız tıpkı süzgeçleri işe yaramaz hale gelen bir balık gibi “incinmeyi kasede duran yüzgeçlerden bil kıpırtısız, kuru”
İçiniz incinir, içinizde incinecek yer vardır çünkü siz en rahat andasınızdır, tüm dertleri atmışsınızdır karşınızda duran denize ve hazırsınızdır yeni dertlere. Okumak bir şiiri, dert sahibi olmaktır. Dünyaysa şiire konu, dünya kadar derdiniz olur ve siz dışındaki bir canlı türü ise konu, siz o canlıya dönüşürsünüz okurken, istemeden. Empatinin çok ötesinde bir boyuttur geçtiğiniz, sessizce sizi evine davet eden bu kitap artık sizin ev sahibiniz olur.
Minimal şiirler kocaman oluyor okurken…
Bir hayvan gibi numara verilmişse her kitaba, hangi kitap hangi hayvan düşünmeden geçemiyorum…
Sıcak kum taneleri kitabın yanında etkisiz, denize girmek suya dokunmak istemiyorum, yanmak bu düş bozumunda ruhuma iyi gelecek biliyorum.
Okuyorum… Okuyorum… Yanıyorum… Dilim, bedenim, düşlerim yangın yeri…
…
Ardından “onlar da hisseder” diye bir görsel karşıma çıkıyor. Okuduğumu bilen evrenin türlü mesajlarına kapım açılmış olacak ki hayvanlara dair ne varsa karşıma çıkıyor acımasızca… Görüntüler, sözler, türlü türlü içerikler. İçim ürperiyor, bir değişik oluyorum.
…
Ardından Sweet Tooth adlı dizi filmin devamına rastlamak tesadüf olamaz kesinlikle. Gelecekte insanlar, hayvansal özelliklere sahip olursa ve bağ kurmak zorunda kalırsak ne olacak, melezlere (yarı insan yarı hayvan) karşı da savaşacak mıyız yoksa sevecek miyiz onları… Bugün hayvanı sevmeyi ne kadar başarabiliyorsak, o gün de herhalde o olacak…
“Devriniz bitti, insanlar fazlasını hak etmiyor” derken haklı olabilir miydi Gus? İnsan birbirine düşman olurken hayvana neden olmasın… Burada amaç sadece beslenmek değil ki. Hayvanlar etraftaki her şeyi yok etmezken insanın bu bitmek bilmeyen yok etme sevdası nedir? İnsanlar mı kurtarılmaya değer hayvanlar mı? Kim hak eder kurtarılmayı? Siz doğaya, hayvana merhamet gösterdiğiniz sürece o da size gösterecektir. Tabii bir yere kadar.
Kitap da film de izlemeye değer…