Editör notu: Bu yazı ilk olarak www.tabella.org sitesinde yayınlanmıştır. Bu yazıyı Tabella’nın hem yayın kurulu hem de yazının yazarının izniyle yayınlıyoruz.
Uğruna konaklar yaptıran Arabahmet rüzgârını bir başka hüzünle selamladım Lefkoşa’ma bu gelişimde.
Yedi yıl boyunca her gün Ledra Palas’tan sınırı geçip okula giderken günaydınlaştığım, kuşatmalara, çatışmalara ve şüphesiz ki nice sevdalara tanık olmuş hâlleriyle heybetini koruyan surların bir kısmı yıkılmıştı…
Olaydan birkaç gün sonra Zahra Sokak’a gittiğimde, yıkılan surun olduğu noktadaki zabıta kordonu, bağlandığı İngiltere’den ithal belediye aracından hırçın rüzgâr tarafından koparılmış, yıkımı getiren vurdumduymazlığımızı yansıtırcasına dalgalanmaktaydı.
Aradaki o korkunç boşluktan, adına bir zamanlar Taksim Sahası dediğimiz, önce savaşın öldürdüğü, sonra da ralli adına sahalıktan çıkardığımız papatya tarlası, ilerisindeki metruk “UN” kulesi öylesine korkutucu görünmekteydi ki… Sanki de yıkılan surlar, onca yıl ölü bölgenin hayaletlerinden korumuştu bizi, şimdi onu yıkmış ve karşılarında duran bizlerin kanıksamışlığına saldırıyorlardı…
***
Kendimizi kandırmayalım, bu felaket “geliyorum” demişti.
Surların yıkılabileceği konusunda Çevre Koruma Vakfının 2016 yılından açıklamaları vardı. Sadece bu bölge değil, Lefkoşa surlarının kuzeyde kalan bölümünün tamamı bitki örtüsü tarafından işgal edilmiş durumdaydı.
Suç aslında hepimizindir. Silihtar’da, Cumhurbaşkanlığı’nın altındaki surlarda ağaçlar “eşkerirken”, o surların hâline kafa yormaktan, talepkâr olmaktansa o sarayda kimlerin oturacağına dair spekülasyon yapmayı tercih ettik toplum olarak.
Aslında bu yılın ocak ayında, Nisan-Ağustos ayları arasında Zahra Burcu’ndan Girne Kapısı’na kadar olan bölgede Kültürel Miras Teknik Komitesi bünyesinde çalışmalar yapılacağını sevinçle okumuştum. Acil bakım gerektiren bu bölgedeki çalışmaların hâlen başlamamış olduğunu not düşüyor, en kısa sürede başlayacağını umuyorum. Ancak maalesef yıkılmanın yaşandığı bölge bu kapsamda değildir.
Yıkımın yaşandığı bölgeyle ilgili olarak, elbette ki ilk olarak acilen harekete geçmesi gereken makam, birinci derece tarihî eser olmasından dolayı Eski Eserler ve Müzeler Dairesi, ayrıca dairenin bağlı olduğu Turizm ve Çevre Bakanlığıdır. Gerek daireden gerekse bakandan surlara dair bir açıklamanın dahi gelmiş olmaması kabul edilebilir değildir. Lefkoşalı olarak sesimizi yükseltmemiz gerektiğini göstermektedir.
Her ne kadar doğrudan yetki sahibi olmasa da, Lefkoşalıyı ve Lefkoşalının hassasiyetlerini yansıtan belediyeye düşen, çalışmanın yapılması için gerekli inisiyatifi almaktır. Belediye konuyla ilgili tüm makamların başını ağrıtmalı, konunun ısrarla takipçisi olmalı, gelişmeleri şeffaflıkla kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Eğer ki bu momentum kendiliğinden oluşmayacaksa, surlarımıza bizim, Lefkoşalıların sahip çıkması gerekmektedir. Yapılması gereken, genciyle yaşlısıyla, konuyla ilgili etkin girişimlerin şeffaflıkla yapılmasını talep etmek, konuyu gündemden düşürmemektir. Vakit ses çıkarma vaktidir!
Yoksa başımıza daha çok taş yağacaktır!