Uzun zamandır bekleyen yapısal sorunlarımızdan biri de borçlar ile ilgili meseledir. Mevcut düzenleme ve mahkemelerin bu konuda yetersiz kaldığı temel verilere de yansımaktadır.
Eldeki verilere göre, kktc’de borç tahsilatı için gerekli ortalama süre 6 yıl (Karadağ’da %8) tahsilat maliyeti alacağınızın %12’sine denk gelmekte olduğu hesaplanmıştı. (Kuzeyde, teminatlı alacaklarda tahsilat oranı 1 dolar teminata karşı 16,9 cent civarında. Güneyde yaklaşık 50 cent)
Pandemi öncesi, yani ekonomik çarklar dönerken, bu sorun ortada olmasına rağmen piyasadaki nakit döngüsü daha iyi çalıştığı için ötelenen bu sorun şimdi daha derin bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Özellikle, ikinci kapanmadan sonra sıkışan piyasaya nakit enjekte edilemediği için şimdi borçlular alacaklarını toplamakta zorlanırken, mahkeme süreçleri de çözüm sunamayacağı açıktır.
İşler iyiyken ötelenen reformların acısı, şimdi çok daha sert hissedilecek. Hem alacaklının, hem de borçlunun sıkıştığı bu dönemde, ekonomik yaralar ağırlaşırken, bunların çözümlenmesi de mümkün olmayacak. Yıkım herkesi acıtacak. Yoksullar, kadınlar, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlar ise daha ağır hissedecek.
Ekonomik vizyonu “Türkiye’den parayı kim alabilir” seviyesine getirip, sorumlu siyaset yerine gökten para yağacağına dair bir varsayım ile hareket etmenin faturasını şimdi hepimiz ödeyeceğiz.
Ülkedeki ekonomiye hakim olanlar, “toplantı yapmayı” öğrenip, “anne şefkati” ile mutlu olurken, siyasi irade tarafı ise kurultay hazırlıkları, erken seçimde koltuğu koruma hesabındayken, bayrak boyama etkinlikleri ile geleceği kuracak bir anlayış ile geleceğe yürüyoruz.
Deneyimlenen bu sorunu herhangi bir partinin tek başına çözemeyeceği öğrenilmiş bir durumdur. Bu yüzden şahsi fikrim sadece başka bir partinin gelmesi ile bu sorunların aşılacağı kabulunun yanlış olduğudur. Ancak, bu değerlendirme reform niyetli bir iktidarın olmasının etki yaratmayacağı anlamına da gelmemelidir.
Önemli olan yapısal sorunları doğru belirleyebilmektir. Etkin biçimde çalışan bir ekonomik düzenin mümkün olması için reform niyeti kadar, uluslararası piyasalara entegrasyon da gereklidir.
Uluslararası entegrasyon, uluslararası sorumluluklar getirir. Bağlayıcı kararlar, kurallar içinde oluşturulmuş ilişkilerin geliştirilmesine sebep olur. Uluslararası entegrasyon çabaları kaldıraç kuvveti ile dönüştürücü politikalarda başarı sağlamayı mümkün kılar.
Reform niyeti olan siyasi oluşumlar ve Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası anlamda entegrasyonunu mümkün kılacak politik reformlar sorunların aşılmasında karşılık bulabilir. Uluslararası entegrasyonu mümkün kılacak bir çözüm politikasının merkezi önemi ortaya çıkar, reform niyeti ise dönüştürücü yaklaşımın sürekliliği önemli hale gelir.
Mevcut koşullarda ekonomik hakim sınıflar ile siyasi erki elinde bulunduranlar sorunların çözümünü mümkün kılacak yaklaşıma sahip değildirler. Türkiye ile kurulan ilişkinin niteliğinden bağımsız olarak durumun böyle olduğunun en büyük kanıtı ise, yıllar içinde yapısal reformlara dair performansımızın düşüklüğüdür.
Hal böyle olunca, ne ekonomik kriz ile mücadele ne de herkesin insan gibi yaşama fırsatı ortaya çıkmaktadır. Reform niyetine sadık olan, federal çözüm siyaseti konusunda ısrarlı bir anlayış bugün yaşanan ekonomik krizin çözümlenmesine katkı sağlayabilir. Onun dışında gittiğimiz yol, sadece daha derin eşitsizlikler, daha kutuplaşmış pozisyonlar yaratır.