Garanti antlaşmalarının 3. maddesinin ikinci paragrafına göre:
Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı takdirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar.
Bu 1974’ün meşru sebebini oluşturduğu iddia edilirken genelde Kıbrıs’ta federasyon destekçilerinin vurguladığı nokta “antlaşmanın oluşturduğu durumu münhasıran oluşturmak gayesi” ile ilişkilendirilerek, adanın bölünmesinin yeni bir durum (state of affairs) oluşturduğu ile eleştirilir. Buradan da Türkiye’nin müdahalesinin art niyet taşıdığı vurgulanır. Ancak, arada bir noktaya daha odaklanmak gerekmektedir. Cümlenin devamında “hareket etmek hakkını” (right to take action) silahli müdahale anlamına geldiğini iddia edebilir miyiz ? Bence tek başına “hareket etme hakkı” askeri müdahale anlamına gelmek zorunda değildir.
Federal Kıbrıs’ta belki de garantilerle ilgili olarak ihtiyacımız olan, “hareket etme hakkı” ile ilgili olarak “tek taraflı olmayan” adımların nasıl atılacağıdır.
2016 yılında askeri müdahaleden önce, olası bir çatışmada Federal Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünün korunması ve milliyetçi bir çatışmanın önlenmesi için ön mekanizmaların iyi etüd edilerek sıralanması önemlidir. Önleyici ve caydırıcı olabilecek olan siyasi direktifler, ekonomik sınırlandırmalar gibi adımlar askeri bir müdahaleyi ve can kaybını çatışma yaşanmadan önlemesini sağlayabilir.
Bu hem Kıbrıslı Rumların bazılarında olan Türkiye’nin garantörlüğüne yönelik korkularını azaltabilir. Hem de Kıbrıslı Türkler’in bazılarında olan güvenlik endişelerinin yumurta kapıya dayanınca askeri bir oldu bitti ile çözüleceği gibi bir varsayıma cevap olabilir.
1963 – 1974 arası yaşanan onca kanlı olayın arasında, 1960 ile 1963 arasında çatışma risklerini azaltacak hiçbir mekanizmanın bulunmaması da Kıbrıs’ta istenmeyen olayların yaşanmasına neden olmuştur.