Geçtiğimiz gün Eurostat, 2020 yılına ait Satınalma Gücü Paritesini (Purchasing Power Parity) yayınladı. Ardından da Türkiye İstatistik Kurumu, fiyat düzeyi endeksi yayınladı. Bu endeks, ülkelerin ulusal para birimlerinin karşılaştırmalı olarak döviz kuruna göre alım gücünün göstergesidir.
Fiyat Düzey Endeksin puanı 100’ün üzerindeyse ülke karşılaştırıldığı ülke grubuna göre pahalı, 100’ün altındaysa karşılaştırılan ülkeden ucuzdur.
AB ortalaması ile kıyaslandığında, bu rakam Türk lirası kullanılan bölgeler için 38 çıkıyor.
Yani, Türk lirası bölgesi, AB ortalamasından çok daha ucuz.
27 Avrupa Birliği (AB) ülkesi genelinde 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin, TL bölgesinde 38 Euro karşılığı Türk Lirası ile satın alınabileceği görülüyor.
TÜİK’in yaptığı tabloya göre Türk lirası bölgesi, Avrupa’nın en ucuz bölgesi…
Türkiye’deki fiyatlara göre farklı mal ve hizmet gruplarında ise en ucuz 33 puanla giyim, 35 puanla Tüketim Mal ve Hizmetleri ve 40 puanla da Restaurant ve Hoteller var.
Benzeri koşulların Kıbrıs’ın kuzeyi için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Bu ucuzlamanın anlamı, euronun değer artışının henüz fiyatlara eş miktarda yansımamasından kaynaklanıyor. Bir de yerel emek yoğun girdiye sahip ürünlerin, emeğin görece ucuzlamasından ötürü ürün gruplarının fiyatının düşük kaldığını gösteriyor.
Bu yerliler için kötü haber. Çünkü, TL kazanıp TL tüketen biri için durum iyileşmiyor. Dahası, yurt dışına gidecekseniz fiyatların astronomik yüksek hissedileceğini ortaya koyuyor. Fakirleşme çok sert bir biçimde herkesi etkiliyor.
Yoksullaşma riski ortaya çıktığında, devletlerin talebi arttıracak politikalar uygulaması gerekir. Bu konuda kapsamlı projelerin yanında etkili hedef odaklı adımların atılması da gereklidir.
Özellikle bu konuda mikro ve küçük işletmeleri hedefleyen adımların atılması çok daha yüksek bir etki yaratma potansiyeline sahiptir.
Daha önemlisi, yoksullaşma riski ortaya çıktığında, atılması gereken adımların gecikmesi yoksulluğun derinleşmesine sebep oluyor. Başka bir deyişle, ne kadar geç adım atılırsa çözüm zorlaşıyor.
Yasallığı tartışmalı komiteye göre seçim Nisan’da yapılacak. Bu da demek oluyor ki, önümüzdeki yıla kadar yapısal bir dönüşüm ihtimalini beklemek bile hayal.
Peki yapısal dönüşümü beklemeden, hemen atılması gereken adımlar yok mu?
Mesela, adanın güneyinde ikamet eden yurttaşların kuzeydeki tüketimi arttırması sağlanamaz mı? Kapıların açılması dışında henüz etkili bir adım atılmış değil.
Rakamlar, güneyde yaşayan yurttaşlar ile doğru sinerji yaratılırsa kuzeyin ekonomisi olumlu yönde etkilenecek.
Ekonomik anlamda karşılıklı bağımlılık yaratması önemli bir katkı yaratmasını istiyorsak, sadece geçiş noktalarının açılmasının kendi kendine çözüm yaratacağını beklemeyelim.
Sonuçta, geçen 1 buçuk yıl çok şeyi değiştirdi. Eski siyasi koşullar yok. Yaratılan yeni koşullar, yıkıcı sonuçlara sahip ve bu yıkıcı sonuçların kendi kendini olumlama ihtimali de yok.
Maraş fanatizmi, iki devletlilik söylemi şu an Kıbrıslı Rumların karşılaştığı psikolojik engellerin başında geliyor. Bu konuda taviz vermemeyi seçen liderliğin, esasen küçük işletmeler için olası katkının önünde bir engel olduğu açık…
Bu açıdan ifade edeceğim olası çözümlerin azınlık hükümeti tarafından benimsenmesini mümkün olarak görmesem de yine de paylaşmakta fayda görüyorum.
Birincisi, Kıbrıslı Rumlar için kuzeye geçiş maliyetleri nelerdir sorusu akla geliyor. En önemlisi araç sigorta masrafı.
Bu maliyetin ortadan kaldırılması ve etkin bir biçimde iletişimin kurulmasının olumlu etkileri olacağı açıktır.
Aylık sigorta için ödenen 20 euroluk maliyetin kamu tarafından karşılanmasına yönelik açılım, muhtemelen bu konuda önemli bir insiyatif sağlar.
Psikolojik engellerin de azaltılması önemli.
Geçiş noktalarındaki milliyetçi unsurların ortadan kaldırılması, azaltılması gerçek bir etki yaratabilir.
Turizme dönük küçük işletmelerin canlandırılması da bir başka yöntem olabilir.
Mesela kuzeydeki konaklama tesislerinde yada günlük kiralanan konutlarda kalmak isteyen Kıbrıslı Rumlara dönük bir destek paketi bir taraftan konut kiralayarak gelir kazananların kaydolmasına olanak sağlarken, hem de kısa dönemli konaklama opsiyonlarının tercih edilmesine yönelik bir katkı yapabilir.
Atılabilecek 2-3 adım ile yeni sinerjilerin yaratılması mümkün.
Bunlar uzun dönemli çözümler olmayabilir ama en azından kısa dönemde hem karşılıklı ilişkilere olumlu etki yaratan temas alanlarının çoğalmasına hem de yaşanan derin yoksullaşmanın bir nebze de olsun azalmasına katkı koyabilir.
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek fantastik masallar yerine, etkisi yüksek ancak maliyeti düşük müdahaleler özellikle küçük işletmelere dönük çarpan etkisini arttıracak bir talebi yaratabilir.
Yaşanan krizi kesinlikle çözemez ama nefes almak için alan yaratabilir.