Kıbrısın kuzeyinde döviz krizi ile ilgili çeşitli adımlar atıldı. Atılan adımların piyasaya etkisi ya hiç olmadı, ya da sınırlı oldu.
Henüz bağımsız olarak bunu değerlendirmek mümkün değil ancak Kuzey Kıbrıs ekonomisinde yaşanan bağımlılık kaynaklı sorunun iki yansıması oldu.
1) Enflasyon artışı alım gücünü hızla düşürdü. Talep kaynaklı sorunlar oluştu
2) Bankalardan kaçış yaşandı, bankalara güven azaldı ve bankacılık sektörünün kırılganlığı arttı.
Her iki bulgu da Türkiye piyasasına kıyasla bizde daha kritik bir seviyededir. Bu noktada Türkiye’nin uygulayacağı mali ve para politikaları, Kuzey Kıbrıs’a etkisi beklenildiği gibi olmayacaktır.
Başbakanın Ankara’da gerçekleştirdiği son ziyarette, piyasaya nakit akışının arttırılmasına yönelik bir talep ortaya konulduğu söyleniyor. Ancak, uygulanan politikaların, geleceğe yönelik umut vermemesi, paranın piyasada dolaşımını hızlandıracak etkisinin olmadığına işaret ediyor. Başka bir deyişle, bankalar aracılığıyla piyasaya nakit pompalansa dahi, bankalar bu miktar bankalardan çıkıp piyasaya giremeyecek. Bugün gerçekleşen faiz arttırımı lie %24 seviyesine gelen faiz piyasadaki nakit paranın bankacılık sisteminde kalmasına neden olacak. Bu noktada kredi almak aşırı masraflı hale gelecek.
Üstelik bir artışın uzun dönemli sorunları çözmekten uzak bir davranış olduğunun bilincinde olursak, yapısal sorunlar çözülmeden dövizin ateşi sönmeyecek. Türkiye devlet başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz – kur – enflasyon ilişkisini uluslararası finans kuruluşları için ikna edici olması zaman gerektirecek. Belki de hiçbir zaman ikna edici olmayacak.
Görünen o ki, Türkiye’nin yeni dönemde ucuz Türk lirası merkezli bir ekonomik model uygulanacak. Üreten Türkiye ile ithal eden kuzey Kıbrıs arasında asimetri tam da burada başlıyor.
Çünkü, ithalata dayalı Kıbrıs’ın kuzeyinde maliyetler daha fazla artacak ve her halükârda buranın kendine has ekonomik sorunları da şiddetlenecek.
Hal böyleyse, hükümetin politikalarını belirlerken verili gerçeklere odaklanılması gerekmez mi?..
Başka bir deyişle şu soruların cevabı şimdi çok daha önemli:
1) Değeri düşük türk lirasına yönelik ekonomik strateji nasıl olmalıdır?
2) Enflasyon ile mücadeleye yönelik nasıl bir yol izlenmelidir?
Muhtemelen, KKTC – TC ilişkileri üzerinden kurulu ekonomik modelimizde; hesaplanmayan ancak su sıralar piyasayı şu an rahatlatan en önemli olay güneyden kuzeye doğru gerçekleşen alışverişin artmasıdır.
Kıbrıslı Türklerin düşen talebini kısmen de olsa Kıbrıslı Helenler karşılıyor. Ortasından çizilmiş bir yeşil çizgisi de olsa, karşılıklı ilişkilerde iniş çıkışlar olsa, müzakere masasına fazla odaklanıp günü kaçırdığımızdan olacak; toplumlar kaderlerinin birbiri ile bağlı olduğu gerçeği ile yüzleşiyor.
Sadece Ağustos ayında geçişlerde %80 artış ve geçen yılın aynı ayına göre kredi kartları üzerinden harcanan %78 artış ile yaşanıyor. Güneyden kuzeye yönelik alışverişlerde gerçekleşen 1,4 milyon euro kredi kartı harcamasının yanında, bilmediğimiz ve azımsanamayacak nakit harcamalar da var.
Bu piyasadaki talebi dengeleyen Kıbrıslı Rumların harcamaları ile yeni bir ekonomik denge oluşuyor. Dahası siyasi olarak geçiş noktalarının son derece önemli olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Sadece toplumların sosyal olarak yakınlaşması için değil; ekonomilerin de birbiri ile yakınlaşması için önemli bir fırsat çıkıyor.
Türk lirasının değeri düşük oldukça, kuzeydeki önemli döviz varlıklarından biri olarak Euro ikamesi önemli olacak. Kıbrıslı Rumların talebi ve ekonomideki rolü arttıkça piyasayı şekillendirmekte daha etkili bir unsur haline gelecekler.
Mevcut geçiş noktalarındaki yığılmanın azalmasına yönelik tedbirler, yeni geçiş noktalarının açılması ve iki toplumun birbiri ile güvene dayalı ekonomik ilişkiler oluşturulması önlenemez biçimde yakınlaşmaları arttıracaktır.
Hal böyleyken değeri düşük Türk lirası Kıbrıslı Rumların talebinin devamlılığını sağlarken, aynı zamanda kuzeydeki ekonomik döngüyü hızlandıracaktır. Doğal olarak piyasaya giren euro cinsi işlemler artmaya başlayacaktır.
Eğer üretim ve tüketim ilişkilerinde “doğrudan ticareti”, “serbest ticarete” dönüştürebilirsek; doğası gereği gündelik hayatımızda kullanacağımız para biriminin de ağırlıklı olarak euro cinsine dönüşebileceği açıktır.
Hal böyleyse değeri düşük olan lira stratejisi kendiliğinden euro kullanımını arttıracaktır.
Kuzeyin Euro bölgesi piyasada en kolay elde edilen para birimi olması durumunda da gerçekleşebilir. Ticari hacim arttıkça bunun gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yoktur. Geriye kalan tek şey ise kutuplaşma yaratarak siyasi müdahale ile bu dönüşümün engellenmeye çalışılmasıdır. Buna karşı ada insanı arasında provokasyon ile TMT taktikleri güdecek olanlara karşı durabilmek önemli bir meziyet olacak.
Kriz, derinleştikçe Kıbrısın kuzeyinde oluşturulmuş dayanaksız statükonun çatırdadığı gerçeği ortaya çıkıyor.
Büyük adamların, akılcı politikaları pek bir işe yaramazken, sıradan insanların duygusal geçiş noktaları Kıbrıs’taki ezberi bozuyor.
Ezberi bozmak ya da ezberin bir parçası olmak…
Sanırım mesele tam da bu…