1500 TL yardımı ile ilgili farklı yorumları gözlemlerken, amaç ile araç ilişkisinin yeniden gözden kaçtığını tahmin ediyorum. Bu yüzden büyük resim içinde 1500 TL’nin yerini ekonomik açıdan olarak bir daha anlatmak isterim.
Genel tüketimin hızlı bir şekilde daralması, insanların işlerinden olmasını ve spiral bir etkiyle toplam talebin düşmesine ciddi bir sorundur. Toplam talebin düşmesi ekonominin sağlığı açısından kendi içinde sorunlu bir durumdur.
Basit bir örnek verecek olursam, kuzey Kıbrıs ekonomisinin %73’ünü tüketim oluşturur. Yani sizin market alışverişinizden, bir başkasının alacağı yeni arabaya, hellim üreticisinin piyasadan satın alacağı süte kadar bu aktiviteler bizim ekonomik yapımızın %73’üdür.
Son zamanlarda yerel tüketim gruplarının yanında ciddi tüketim yapan iki önemli grup vardı.
Birincisi gerek günü birlik ziyaret için gerekse de tatil amaçlı olarak Ercan veya geçiş kapılarından giren “ziyaretçilerden” oluşmaktadır.
İkincisi, adanın kuzey yarısında sürekli ikamet eden “öğrencilerden” oluşmaktadır.
Bu iki grubun yarattığı nüfus artışı doğal olarak tüketimi arttırmakta ve ekonomik çarkların döngüsüne büyük bir katkı yapmaktaydı.
COVID19 temel olarak bu iki grubun sayısında dramatik bir azalma yaratmıştır. Bu da iç talebi aşağıya çekmiştir. İkincisi ise ekonomik çarkların durmasından dolayı insanların tüketim alışkanlıklarında aynı geniş seçeneklere sahip olmaması doğal olarak tüketimi azaltmıştır. Sürenin uzamasından dolayı da işverenler, ücretli işçilerini işten çıkarmaya başlamıştır.
1500 TL işsizlik yardımı değildir.
1500 TL ekonomik birikim niyetiyle düşünülmemelidir.
1500 TL yardımının temel mantığı, daralan iç talebi yükseltmek için kişilerin alım güçlerini arttırma desteğidir. Çünkü tüketme davranışları artacak olan insanlar, daha fazla alışveriş yaparak devletin genel anlamda düşen toplam vergi havuzunu arttırmak içindir. Yani döngünün devam etmesi için araca benzin eklemek amacıyla yapılan bir işlemdir.
Ancak, kktc’nin kıt kaynakları ve sorunun bir biçimde tüketimi arttırma çabası yerine sektörlere destek piyangosuna çevrilmesinden dolayı, amaca hizmet etmeyen bir durum ortaya çıkmıştır.
Dahası, birçok işveren çalışanlarının maaşlarını bir kaç ay ödeyebilecek olmasına rağmen, gelecek olan katkının maaş desteği gibi anlaşılmasından dolayı, maaş kesintisine gitmiştir. Oysa ki, işveren çalışanını ödeyebiliyorsa bu destekten bağımsız ödemelidir.
Bu durumda doğal olarak önlem istenilen toplam tüketimi arttırma hedefinden şaşmış, firmaların işçileri ile olan sözleşmelerini by-pass etmeleri için bir bahane haline gelmiştir. İşten çıkarma yasağı ile bunun harmanlanması daha da zor bir durum yaratmıştır.
İşin en kötüsü ise, çeşitli bürokratik sebepler sunulup, yapılan katkıda tüketmeye en çok ihtiyacı olanlar devre dışı bırakılmış ve güvencesiz çalışanlar yerine, göreceli iş güvencesine sahip olan kişiler bu katkıdan yararlandırılmıştır.
Hal böyle olunca, işveren ve işçi bu parayı aldıklarında, acil tüketim amaçlı kullanmak yerine zor günlere saklama arzusuna girmiştir. Doğrudan toplam talebi etkilemek yerine, birikim havuzuna atılmak istenen bu paraların ekonomiye girme süresi ertelenmiş ve hedeflenen “araca benzin” politikası amacından sapmıştır.
Bakanlar Kurulu dün gece bir de “çok tepki gösterildiği” sebebini ortaya koyarak, kararını değiştirmiş ve bu paradan yararlanacak olan sektörleri genişletmiştir ancak yine hükümlerdeki değişiklik olmadığı için en çok tüketme ihtiyacı olan kesimler hedeflenmemiştir. Böylelikle aynı anda birden fazla hata yaparak, en fazla ihtiyaçlıların görmezden gelindiği ücretli kesim arasında bir adalet tartışmasının başlamasına neden olmuştur. Bu hem gereksiz, hem de adaletsizliğin doğrudan etkilediği insanları dahil etmeden yapılan bir tartışmadır.
Başka ülkelerde bu olaya “helicopter money” deniliyor. Tüketimin devam etmesi için helikopterle para atıp, insanların tüketmesini devam ettirmekten bahsediyor. Biz ise buna dair yarattğımız bürokratik engeller, verilen cuzi miktarı ne kolay erişebilir yaptı, ne de istenilen hedefe oluştırdı. Tüm bunların ışığında konuyu değerlendirirsek, amaç ve araç arasındaki ilişkiyi de daha iyi belirleriz.
Son olarak, ekonomik adalete dair konuşmak gereklidir. Ancak bunun üst limiti 1500 TL değildir.