Kıbrıs’ın kuzeyinde, ücretli ve kendi şahsına çalışan kesim iş gücünün büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Asgari ücret tartışmalarında, artışa karşı en önemli argümanlardan biri, ücret artışının özel sektörde çalışan emekçilere yansıtılmasını sektörlerin kaldıramayacağına dair pozisyondur.
Oysa, önce bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek gerekir. Asgari ücret artışı ile kast edilen, birim başı emek değerine yönelik bir geliştirme değildir. Enflasyondan dolayı ortaya çıkan hayat pahalılığının karşılığını vererek, toplam talebi canlı tutmak için yapılması gereken bir adımdır.
Ancak, ekonomik akıl deyip de aslında bunu sadece emekçiyi sömürüp suyunu çıkararak refahın korunabileceğin inancıyla çözüm bulacağına inanlar, ekonominin çok daha karmaşık bir mesele olduğunu görmezden gelirler.
Ücretlere hayat pahalılığının yansıtırılmasını, kendi sattıkları ürünlere dönük talebin korunması olarak göremedikleri için, maliyet artışından şikayet ederler.
Bu anlayışa göre, asgari ücret artışı işletmelerde sadece maaş değil, ihtiyat sandığı ve sosyal sigorta yatırımlarında olacak artış ile birlikte ele alınır. Çoğu zaman, özel sektörde asgari ücretin artışı gerçek ücretlere dahi doğrudan yansıtılmadığı bilinir, ancak yatırımları asgari ücretten yapılan personelin maliyetini arttırdığı için kar oranının düşme eğilimine gireceği hükmüne varılır.
Özel sektörde, işverenlerin işçinin harcayabileceği ücret arttırmadan daha fazla maliyete işçi çalıştırması garip bir durum oluşturduğu gibi, işçinin pahalılaşmasının ekonomik çarpan etkisini de ortadan kaldırır..
İşveren maliyetleri artarken, ücret artmadığından dolayı toplam talep artmaz. Talep artmadığından dolayı da, işverenin maliyet artışının karşılığı olacak talep artışı gerçekleşmez.
Özellikle, kendi namına çalışan işletmelerde bu durum daha sert hissedilir. Çünkü, iş yerini ayakta tutmanın maliyetleri artarken, piyasanın daralması durumunda en savunmasız kesim bu kesimlerdir.
Sadece kamuda ve kurumsallaşmış ücret politikası olan elle sayılacak kadar az işyerinde, asgari ücret artışına endekslenmiş bir ücret politikası olduğundan dolayı, hayat pahalılığından yararlananlar iş gücünün %30 civarında bir kesimi ile emekliler olur. Aktif iş gücü ise yoksullaşır. Yoksulluk sarmalında, girişimci faaliyetlerin de güçlenmesi mümkün olmaz.
Bu durumda, ücret politikalarına dair, “asgari ücret artışına karşıtlık” tutumundan vazgeçilmesi gereklidir. Kısa vadede toplam talebin artması için hayat pahalılığının yaratılması elzemdir, kör topal piyasanın ayakta kalması için de bu gereklidir.
Bunu anlamakta sıkıntılı bir yönetim varken, bir de pandemi koşulları durumu daha da zorlaştırmaktadır.
Pandemi ile ilgili kapanma tartışmaları yapılırken, toplam talebin bir yıldır hali hazırda daraldığı gerçeği ile birlikte ele alındığında ve tüm dünyadan farklı olarak, pandemi ile ilgili kapatma kararlarının mali destek sözünün hala daha tutulmamış olmasından ötürü konuya daha dikkatle yaklaşmak gerektiği açıktır.
Pandemi ile mücadele kapsamında etkin kısıtlayıcı uygulamalar getirilmesinin esas sebebi nedir? sorusu bu noktada önemli olur.
Benim anladığım kadarıyla, ekonomik olarak kapanma/kısıtlama kararlarının temel mantığı, vaka takiplerinin kolaylaşması ve sağlık krizinin kontrolden çıkmasının engellenmesidir.
Bugün sağlıkta uzman kişiler açıklamalarında vaka takiplerinin yapılmasının zorlaştığını ifade etmektedir.
Bu noktada, bu takipleri kolaylaştıracak önlemler gerekli olduğu kesindir.
Aynı zamanda Ocak ayı genel olarak genel talebin görece daha düşük olduğu bir dönemdir.
Hotellerin kapatmış olması, okulların kapatılmış olması da takip edebilmeyi kolaylaştıracak olan durumdur.
Bu anlamda, güçlü tedbirler alınarak, talebin artacağı, havaların ısınarak görece durumların iyileşeceği, aşılamaların yapılması için zaman kazanılmasına olanak sağlayacak bir dönemdir.
Eğer önlem alınacaksa, şimdi tam zamanıdır. Ancak kısıtlama/kapatma gibi önlemler alınırken, hiçbir güvenilir mali destek mekanizması olmayacaksa, sağlık krizi çözülecek diye, çok daha karmaşık bir ekonomik kriz ortaya çıkacaktır.
Bu durumda, “mali destek mekanizması” ile ilgili şeffaf bilgi sunulmalıdır. Bunun için kaynak varsa ve bu erken zamanda aktif bir şekilde sağlanacaksa, tam anlamıyla kapanma etkili bir yöntem olabilir.
Eğer sunulamayacaksa o noktada, tam kapanmanın alternatifi olacak, piyasada işsizlik, yoksullaşma koşullarına sebep olmayacak bir durum yaratılmalıdır.
Bu durum, evinden çalışabilenler (kendim de bu kategorideyim), kamuda istihdam edilenler, maddi gücü olanların konforlu tercihlerine göre değil, düzenli gelire sahip olmayan, prekarya, dar gelirlilerin durumu üzerinden belirlenmelidir.
İstihdamın korunarak, işletmelerin sınırlandırılmış saatlerde, paket servis hizmeti, sosyal mesafe uygulamaları, belli bir sayıda insanın aynı anda, aynı mekanda bulunamayacağı biçimde işletmelerin hizmet vermeye devam ederken, kalabalık oluşturmayacağı biçimde devam etmesi gerekecektir.
Aksi halde, yıkım çok daha sert olacaktır. Bu anlamda, tercih yapılacaksa iyi bir denge kurulması gerekmektedir. Bir grup için ölüm riskine sahip bir salgından kaçarken, başka bir grup için ölüm riskine sahip bir yoksulluk sarmalına düşmemek gerektiği açıktır.