Türkiye’deki seçimin neticesini ve Kıbrıs’a olan yansımalarını önemsiyorum.
Türk kolonyalizminin, Devlet (AKP) kapitalizmiyle harmanlandığı bu süreç, Kıbrıstürk toplumu için ve tüm sendikal, siyasal örgütler için bayağı bir zorlayıcı olacaktır.
Hali hazırda planlanmış ve yapılandırılmaya başladıkları köklü değişikliklerin önümüzdeki yıllara yayılarak uygulamaya alınacağını öngörmek mümkün.
Tüm bu değişikliklerin altında toplandığı başlık herkesin malumu;
Kıbrıs Türk Devleti’dir. (KTD)
Adında Devlet falan yazdığına bakmayın. Kurumlarıyla, kurumlarının yapısı ve kadrolarıyla en az bir vilayet kadar merkezi yönetime (TC) entegre, bağlı ve bağımlı bir yapıdan söz ediyorum.
E-kimliklerimizle E-devlet üzerinden merkeze (TC) bağlanacağımız, memur maaşlarının E-devlet eliyle ‘Dijital Lira’ olarak E-cüzdanlara yatacağı, tüm vergi ve devlet hizmeti ödemelerinin Dijital Lira üzerinden talep edileceği, tüm sosyal sigorta, vergi, mal varlığı gibi verilerin E-devlet aracılığıyla merkezde yedeklenebileceği, tüm olası toplumsal olayların CCTV kameralarıyla merkezden izlendiği yapısal bir değişiklik söz konusu.
Mevcut kamu kurumlarının ve kadrolarının KTD minvalinde ‘Reform’ adı altında kademeli olarak baypas edilme olasılığı çok yüksek.
Yapılacak köklü değişikliklere karşı kurumlarda oluşabilecek muhalif sesi boğmak ve toplum kimliğini sindirmek üzere;
görevden almalar, yeni atamalar, polis istihdamları ve yeni vatandaşlıkların orantısız şekilde uygulamaya konması ile karşı karşıya kalabiliriz.
AKSA, USHAŞ, Taşyapı gibi AKP’nin Kıbrıs’ta faaliyet gösteren ‘kapital ve operasyonel uzuvlarının’ etkisini çok daha çarpıcı şekilde hissetmeye başlayacağız.
Değişime direnç gösteren tüm kamu kurumları çok büyük bir ihtimalle KTD’nin ‘dışında bırakılmak istenecektir’
… Ve
bu kurumların boşlukları, yukarıda saydığım vb. şirketler tarafından doldurulacaktır.
Değişmiş demografimiz herkesin malumu… fakat dün akşam seçim kutlamaları için kenti inleten korna sesleri bu durumu bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarptı.
Üstelik bu sorun sadece Kıbrıs’ın Kuzeyi ile de başlayıp bitmiyor.
Ortadoğu’daki bataklık ciddi şekilde genişlemeye başladı! Tek kelime Türkçe konuşamayan, cihatçı nüfusun Erdoğan’ın zaferinde ne denli önemli bir rol oynadığını görüyoruz.
Geçmişteki TC-Kuzey Kıbrıs ilişkileri ile bugünkü TC-KTD ilişkilerini aynı kapsamda değerlendiremeyiz.
Artık “Giden Türk, gelen Türk” bile diyemiyoruz.
Hal böyleyken Kıbrıstürk toplumu olarak bir karar vermemiz gerekecek…
Mücadele toplumsal mı olacak, yoksa zümresel mi?
Memleket aydınlarının, emekçilerin, örgütlü gençlerin ve daha nicelerinin ‘en iyi ihtimalle’ biber gazı, cop, tazyikli su yediği olaylara duyarsız mı kalacağız yoksa hep birlikte “Bu memleket bizim” mi diyeceğiz?
Bunları Gonuşmamız Lazım
Daha geçen yıl Şubat ayında derin devletin bu memlekette gözüne kestirdiği birinin canını ne kadar kolay alabileceğine bir kez daha şahit olduk.
Buradaki kukla hükümetin, (maktül kendi adamları olmasına rağmen) yaşanan olaya karşı nasıl biraçe kaldığını da gördük.
Gün, “Bir tarafı uçurum, bir tarafı ateş” olarak nitelendirilmiş günlerden daha önemsiz, ya da daha kolay değildir dostlarım.
Bu hadiseler sağcı solcu da tanımayacaktır! Zamanın ruhu tüm Kıbrıslıtürkleri dürüp bir kenara koymak isteyecektir ve bunun bir neticesi olarak artık kendi memleketimizde söz sahibi olamayacağız.
Bu nedenle toplumun akli melekeleri daha fazla imha edilmeden artık gözümüzü açmalı, hiç olmadığı kadar örgütlü şekilde konulara vakıf olmalıyız. Kıbrıs’da Federal çözüm istencimizi gerçekçi eylem, plan ve örgütlenmelerle ortaya koymalıyız.