Dayanışma, İsviçre’de yapılacak müzakere sürecine yönelik bir açıklama yayınlayarak, liderlere desteğini beyan etti.
İşte açıklama:
Dayanışma olarak, barışa susamış bu topraklarda İsviçre’de yapılacak müzakere sürecine Kıbrıs sorununu çözümü adına büyük önem vermekteyiz.
Kıbrıs sorunu soğuk savaş döneminde sömürgeci çelişkilerden ortaya çıkmış 1963’ten beri toplumlararası çatışmalarla tüm dünyada bilinen ve 1968 yılından beridir müzakerelerin devam ettiği artık çözülmesi gereken kangrenleşmiş bir sorundur.
Yaşanan çatışmalar, kayıplar ve göçler her iki taraftan insanlarımızı acı ve gözyaşları içinde bırakmış, etkileri yarım asırdır devam etmektedir. Tüm yaşananlar ve bugün yaşadıklarımız adamızda bir çözümü ve barışı bir gereklilik hatta bir zorunluluk olarak dayatmaktadır. Kıbrıs sorunu öyle bir noktada bulunmaktadır ki günlük hayatımızın ve içinde bulunduğumuz sistemin çelişkilerinin ve sorunlarının hemen hemen tamamının sürekli gelip bağlandığı nokta olarak geleceğimizi esir almaya devam etmektedir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974 sonrası oluşturulan rejim, parlamentosundan trafiğine, eğitiminden sağlığına, doğasından tarihi yapılarına kadar pul pul dökülmektedir. TC’den gönderilen ekonomik protokoller, yasal düzenleme dayatmaları, ikili anlaşmaların tamamı yıllarca üretimden kopartılmamıza, gelir düzeyimizin gerilemesine, kamu mülklerinin ve fabrikaların peşkeş çekilmesine neden olmaktadır. TC’den ekonomik faaliyet olarak dayatılan turizm sektörünün içeriği, kumarhaneler ve gece kulüpleri ekonomisi olarak insan ticaretini, seks köleliğini, mafyalaşmayı, kara para ve kayıt dışı faaliyetleri yaratmıştır. Alçak orman arazileri ve kıyıların peşkeş çekilmesi ile doğamız talan edilmektedir. Üretimden gittikçe uzaklaştırılan ve yaratılan gayri yasal sistemle kendi ülkesinden gittikçe yabancılaşan bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. 1974’ten bugüne kadar yaşadığımız süreçte hem ekonomik olarak hem de siyasi olarak gerilediğimiz kesindir. Ayni zamanda 2004’teki Annan Planı sonrası siyasi liderliğin yarattığı umutsuzluğa bir de 2011’deki “besleme” sürecindeki mücadelelerimizde siyasi liderlikten yoksun olmamızın umutsuzluğu eklenince toplumsal muhalefette gerileme kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Kıbrıslı Türkler olarak bizim açımızdan tarihsel anlamda varlığımızın tartışıldığı hatta varoluş-yokoluş çelişkileri yaşadığımız bir döneme denk gelen Mustafa Akıncı’nın toplum liderliği yeni bir umudun oluşmasına neden olmuştur. Bu anlamda Sn. Nikos Anastasiadis ile yürütülen toplumlararası görüşmelerin sonuç alınacak noktaya gelmesi en büyük beklentimizdir. Bu bekleyiş hali hem Kıbrıslı Türkler için hem Kıbrıslı Rumlar için en kısa zamanda sonlandırılması tek dileğimizdir. Her iki toplumun da genel anlamda birtakım hassasiyetlerle müzakerelere yaklaştığını biliyoruz. Görüşmelerin de bu anlamda yürütülmesi gerektiğini de anlıyoruz.
Bunula birlikte Kıbrıs sorunun çözümü ile toplumlarımız arasında yeni bir sürecin başlayacağından, çözümün hem ekonomik hem de siyasi açıdan Kıbrıslı Türklere yeni kapılar açacağından, barışa doğru gidecek süreçlerin yapı taşlarının döşeneceğinden hiçbir kuşkumuz yoktur. Dayanışma olarak bugün verdiğimiz mücadelenin çok daha fazlasını çözüm sonrası barışın kurulması için vereceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Liderlerin yaptığı açıklamalar ve gelinen süreçte varılan mutabakat itibarıyla Kıbrıslı Türkler için hem Senato’da hem de Temsilciler Meclisi’nde siyasal eşitliğin oluştuğunu, kuzeyde yaşayan herkesin federasyon çatısında yaşayacağını ve kurucu devlet vatandaşlarının federasyonun da vatandaşı olacağını yeniden hatırlatırız. Belirtmek isteriz ki bireysel olarak değil toplumsal olarak dünya ile temas kurulması, hem sporda hem kültür ve sanatta yürütülecek çalışmaların önünü açacak yaşadığımız topraklarla aramızda yeni bir bağ kurmamızı sağlayacaktır.
Günlük hayatımızda ise mobil telefonlarının kullanılması, araç sigortalarının ve geçiş noktalarının yarattığı sorunların ortadan kalması çok önemli kolaylıkları da beraberinde getirecektir.
Bugün tartıştığımız ve sorunun en önemli noktası olarak gündemimize getirilen toprak ve mülkiyet gibi müzakere konusu yapılarak konuşulan, tartışılan bir çok konunun ülkemizin bölündüğü 1963-1974 dönemde çatışma konusu olmadığını hatırlatır ancak yaratılan yapılar itibarıyla da çözülmesi gerekliliğinin altını çizmek isteriz.
1977-79 Doruk Antlaşmaları ile Denktaş ve Makarios’un federasyon ve iki bölgelilik vurgusu, daha sonraki BM belgeleri; De Cuellar belgesi, Gali Fikirleri, Annan Planı ile toprak düzenlemesinin olacağı hatta bunun %29 ile belirlendiği hatırlanmalıdır. Mülkiyetin ise AİHM’de açılan Loizidou Davası sonrası TC’nin sorumluluğunda olduğu, Kıbrıs sorunu çözülmese bile mülkiyet sorunun devam edeceği çok nettir. AİHM’de davaların ardı arkası kesilmeyince iç hukuk yolu oluşturulması kaçınılmaz olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde Mal-Mülk Komisyonu’nun oluşmasını da getirmiştir. Artık bu tartışmalar sona ermeli her iki taraftan da insanlarımız oturdukları mahallelere ve evlerine evim-yerim diyecek duruma gelmelidir. Bu anlamda Omorfo’nun (Güzelyurt) federal bir kent olarak kurgulanması ile en az şekilde yer değiştirme olması ayrıca federal bölgeler mantığı içerisinde insanlarımızın birlikte yaşayacağı bir çözüm bizim açımızdan olasıdır ve her iki toplumun yani hepimizin çabası ile hayata geçirilebilir.
Sn. Nikos Anastasiadis ile Sn. Mustafa Akıncı’nın bugünden itibaren toprak ve mülkiyet başlıklarıyla İsviçre’de Mont Pelerin’de yapacakları görüşmelerin hukuk çerçevesi ve geçmişten gelen çalışmalar neticesinde çözülebileceğini biliyoruz. Her iki lidere de bu süreci çözmeleri adına tam destek veriyoruz. Ardından gelecek çoklu konferansın duyurusu umutlarımıza umut katacaktır. Hepimizin liderlerden ve ekiplerinden beklentisi cesaret ve iradeyle bu basamaklardan hızlıca çıkmaları, en kısa zamanda yaşayabilir bir çözüm planı ile Kıbrıs ve Kıbrıslıların önünün açılmasıdır.
Saygılarımızla