Geçtiğimiz günlerde, IMF’den (Uluslararası Para Fonu) Kıdemli Ekonomist Wenjie Chen, online iş münhalleri konusunda dikkate değer bir analiz yayınladı. Gerçek zamanlı verinin işlendiği bu çalışmada, emeğe dönük talep değişikliği ile ilgili dikkat çeken noktalar ortaya çıktı.
İşyerlerinin kapalı olmasından ötürü, örneklem ülkelerde münhal sayısı %50 oranında azaldı. Münhal sayısının azalması bir taraftan işsizlik ile ilgili olumsuz bir tablo çizerken, diğer taraftan emeğe dönük talebin azalması, genel anlamda ekonomiyle ilgili kırmızı alarm zillerinin çaldığının habercisi…
Ancak tüm bunların yanında, göstergeler çok daha önemli bir noktayı daha ortaya koyuyor. Covid19 krizi, cinsiyet eşitliği konusunda da derin sorunlar yaratma etkisine sahip. Öyle ki, 2008-2009 krizinde, krizden en çok erkekler etkilenirken, bu sefer kadınların çok daha fazla olduğu görülüyor.
Örneklem ülkelere göre, kadınların temsil edilebileceği işlere yönelik istihdam olanakları geçen yılın aynı dönemine göre %40 oranında azalırken, yaşanılan krizin gelişmiş ülkelerde bile kadınların aleyhine geliştiğini gösteriyor. Bunların yanına bir de kapanmadan dolayı kadınlara yüklenen ev işleri eklendiğinde, krizin esas yükünün kadın işgücü üzerine yüklendiğini söylemek mümkün olabilir.
Geleceğe dönük iş olanaklarının azalması ile birlikte aynı zamanda, kadınların daha yoğun temsil edildiği turizm, çocuk bakımı, restaurant ve eğlence sektörlerinde de sıkıntılar daha yoğun olacağı açık bir gösterge. Bu da daha az kadının işgücüne eriştiği, daha fazla ev içi sorumlulukların ortaya çıktığı ve cinsiyet ayrımının daha da derinleştiği bir durumla bizleri karşı karşıya getiriyor.
Kadınlarla birlikte, bir diğer olumsuz etkilenen grup ise gençlerden oluşuyor. Aynı veri setine göre, düşük vasıflı işlere dönük istihdamlar azalmaktadır. Bu da iş gücüne yeni katılacak olan kişilerin iş bulma olasılıklarının azalmasına neden olmaktadır. Düşük vasıflı işlerin aynı zamanda daha az ücret ödenen işler olduğunu düşündüğümüzde ve bu tarz işlerin azaldığını bu yüzden de, işsizlerin ücret pazarlığı yapma olanaklarını da kaybettiklerini tüm fotoğrafa eklediğimizde, sömürü koşullarının derinleşeceği ve sosyal destek mekanizmalarına olan talebin artacağı çıkarımını yapmak mümkün. Ancak sosyal yardım mekanizmaları etkin çalışmayan ekonomilerde bu çok daha derin bir yoksulluk durumunu da yaratacaktır. Şüphesiz Kıbrıs’ın kuzeyindeki kadın ve genç işgücünün de bu durumdan nasibini alması kaçınılmaz olacaktır.
Araştırma’da bir diğer dikkat çekici nokta, devlet katkısı yapılan coğrafyalarda istihdamı azalmasının yavaşladığı görülmüştür. Birçok gelşimiş ekonominin gerek çalışanlara gerekse işletmelere sağladığı hibe desteğinin, istihdam yaratma sürekliliğine de yardımcı olduğu görülüyor. Ancak, Kıbrısın kuzeyi veya Türkiye Cumhuriyeti’nin izlediği modelin, işsizlik sorununu derinleştireceği açıktır. Çünkü anlamlı olmayan, geciken veya hiç yapılmayan devlet katkısının, derinleşen krizdeki mağdurlara olanaklar yaratacak iklimi de sağlamadığını söyleyebiliriz.
Birçok farklı ülkenin verilerinin karşılaştırılması ile ortaya çıkan bu çalışma küresel duruma dair önemli bir ipucu veriyor. Küresel ekonomik ilişkilerle tam olarak entegre olmayan, COVID19 ile ilgili üzerinden bir yıl geçmesine rağmen etkili bir ekonomik strateji üretmekte çekinceli olan Kıbrısın kuzeyinde ise bu anlamda daha derin şokların yaşınması kaçınılmaz olacak.
Bu anlamda Kıbrıs’ın kuzeyinde ne yapmalı sorusu daha da önem kazanıyor…
Özellikle kapalı olan sektörlerde istihdam edilenlerin yada becerileri bu sektörlerde çalışmaya uygun olanların, işgücüne yeniden kazandırılması için kapsamlı beceri programlarının geliştirilmesi muhtemelen bu krizden çıkabilmek için en önemli önlem olacak. Ancak Çalışma Bakanlığı’nın hala daha aktif iş piyasası programlarını geliştirmemiş olması, yıllarca ötelenen politikaların bugün bizlere çok daha maliyetli yansıyacağının da bir başka göstergesi.
İşgücü konusunda yaşanacak derin problemlerin devletin kamuya istihdam etme yöntemiyle çözemeyeceği aşikardır. Bu anlamda, kapsamlı bir politik çerçeve çizilmesi gerekldir. Bir taraftan, verilerin ortaya koyduğu gibi süreçten en çok etkilenen kapanan sektördeki kadın ve genç işgücüne (bununla beraber LGBTQ+ kişiler de düşünülmelidir) çok boyutlu katkı programları oluşturulmalıdır.
Bununla birlikte, yaşadığımız belirsizlik kapanma nedeniyle omuzlarındaki iş yükü artan kadın işgücünü ve tek ebeveynli aileler için daha fazla desteğin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sosyal ve ekonomik sınıfından dolayı mağdur olanların yardım ihtiyacının etkin bir biçimde belirlenmesi önemlidir. Özellikle, düşük vasıflı işlerde ücretler üzerine oluşacak baskının bilincinde olup, iş ve aile ile ilgili sorumlulukları dengeleyecek katkı mekanizmalarının geliştirilmesi bu anlamda önemli olacaktır.
Yukarıda belirttiğim bulgu ve politikalar halihazırda deneyimlenen cinsiyet eşitsizliğini gidermek için yeterli olan önlemler değildir. Burada söz edilen, Covid19 sonrası dönemde ekonomik krizden kurtulmak için kadınların ve gençlerin ekonomik olarak güçlenmesini sağlayabilecek deneyimlenen zorluklardan kurtulabilecekleri gerekli politikalardır.
Dahası, söz konusu araştırmanın IMF tarafından yapıldığını hatırlatır, özellikle ekonomiye dair hakim sınıfların ekonomi yönetimi ile ilgili bir dertleri ve ekonomik düzelme talepleri varsa, bu boyutta güncel politik ve ekonomik çözümleri göz ardı etmemelerini telkin etmekte yarar var.
Toplantı yapmayı yeni öğrenmişlerken, ekonomi yönetimi konusunuda daha kapsayıcı bir tavır takınmalarını beklemek, COVID19’da yaşadığımız bunca felaketten sonra ders alıp almadıklarına dair önemli bir gösterge de olacağı aşikardır.