Paniğin bize faydası yokdur. Bunun yerine cesaret ve dayanışmayı yayalım
Çeviri: Exp.Edition Writing Services and Consultation
Bu yazı ilk kez 26 Mart’ta The Guardian Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
Panik ve farkındalık arasında büyük bir fark vardır. Farkındalık, sorumluluk, sorunun ölçeğine saygı ve yapılması gerekenlere dair sakin bir bilinç içerir.
Birey, koronavirüsünün ve yayılmasını en aza indirmek için ne yapılması gerektiğinin farkında olabilir – ki bunların yapılması da gerekir. Ancak, olumsuz hayal gücünün eseri olan korku ile durumu daha da kötüleştirmemelidir. Çünkü ateş gibi, hayal gücü yaratabilir ya da yok edebilir. Bizi en kötü benliklerimizden hareket ettirebilir. Panik bunu yapar. Panik, korkunun steroid almış halidir. Panik ile akıl sağlığı kaybolur. Virüs zihinsel kültürümüze girdiğinden beridir her yer ve anımızda mevcut hale geldi. Korkunun dünyası ve korkunç gücü tarafından yutulduk.
Telefonda konuştuğum birçok arkadaş, virüs hakkında çok fazla şey okuduktan sonra, geceleri göğüslerinde ağrı hissettiklerini veya geçici nefes yetersizliği yaşadıklarından bahsetti. Fakat birkaç dakika sonra kendilerini daha iyi hissettiler. Hızlı bir doktor kontrolünden sonra aslında herhangi bir rahatsızlıkları olmadığını ve fiziksel olarak herhangi bir sorunun olmadığını buldular. Sadece okudukları belirtileri yoğun bir şekilde hayal etmeleri üzerine, bu belirtileri bedenlerinde hissetmeye başladılar. Bu da bana salgının, zihinsel bulaşıcı diye adlandırılabilecek bir boyutu olduğunu düşündürdü.
Birinin bir şeyi hasta olana kadar saplantı haline getirmesi mümkün mü? İnsanlar kendi akıllarıyla kendilerini hasta etmişlerdir. Bu bireysel saplantılar için geçerliyse, hayal gücü üzerinde inanılmaz güçlü bir etkisi olan mevcut pandemik söz konusu olunca, bu koca bir kültürün bunu takıntıya dönüştürmesi ne gibi sonuçlar doğurur?
Belki de ölümcül olan zihinsel bulaşıcının gücüne karşı koymak için başka bir zihinsel bulaşıcı geliştirmenin zamanı gelmiştir. Belki de cesaret, sağlık ve dayanışmanın bulaşıcılaştırılmasının zamanı gelmiştir. Zihinsel durumumuzun virüsle mücadeledeki rolü hakkında yeterince şey söylenmedi. Korku, içimizdeki en kötüyü ortaya çıkarır, bizi panik tüketicilere dönüştürür. Ancak ruh zenginliği bize, ortak hayatta kalmamızı düşündürür. Bu, virüsün yayılmasını kontrol altına almak için yapmamız gereken önlemlerin getirdiği stres ile başa çıkmamız için yaratıcılığa yol verir. Asla cesaret ile hareket ettiğimiz zamanlardan daha becerikli olmadık.
Sadece bu salgından kurtulmakla kalmayacak, aynı zamanda nasıl kurtulduğumuza, sonradan ne olacağına da karar vereceğiz. Ya yaptığımız şeyle dönüştürüleceğiz ya da iyilik potansiyelimize ulaşamadığımız için zarar göreceğiz. Sürekli kendimizi yeniliyoruz, ama en çok da varoluşsal bir krizle karşı karşıya kaldığımız zaman.
…
Bencillik salgını, dünyanın iki dünya savaştan öğrendiği en iyi şeyleri aşındırdı. Yavaş yavaş uluslararası işbirliğinin değerini unutuyoruz. Piyasa değerleri, insan dayanışması değerlerinin yerine geçmiştir. Hatta, insan hayatı değerinin de. Kararlarımız kalbin ölçüleri yerine paranın ölçüleri tarafından çarpıtılmıştır.
Bu, yolumuzu kaybettiğimizi söylemenin başka bir yoludur. Yeni bir çorak arazinin içindeyiz. Buraya sadece bir tür sesin, yani finansal başarının, güçlü bir şekilde duyulmasıyla geldik. Diğer değerli sesler de yeterince duyulmadı. Bunlar hangi sesler? Bunlar, kolayca dalgası geçilen, doğa, yoksullar, adalet için konuşan seslerdir.
Felaket çağına girdik. Etkileri evrensel olacak çünkü dünyanın sorunları artık evrensel. İklim felaketi bir ülkeyi diğerine tercih etmeyecektir.
Son zamanlarda, cok fazla acı bizi böldü. Bölünme öğretileri bizi hiçbir yere götürmez. Dar görüşlü rüyaların artık bir kader yok. Sorunlarımızın ölçeği, vizyoner tepkimizin ölçeğini değiştirmelidir.
Korkunun getirdiği panik, gezegenimiz ve insanları için daha iyi bir yaşam tutkusu ile değiştirilmelidir. Bu salgınla başa çıkmamız için gereken sakinliği ölüm korkusu ile elde edemeyiz. İhtiyacımız olan şey, ölüme saygı ve hayata yeni bir açlık. Şimdi insan hikayesindeki en iyi bölümü oluşturmaya başlayabiliriz. Gelecekte, viral bir felaketle karşı karşıya kaldığımızda şaşırtıcı bir şey yaptığımızı anlatabilirler. Dünya liderlerinin şu anda iklim değişikliğini tersine çevirebilecek, tüm insanlara sağlık ve eğitim getirebilecek ve anlatılmamış sefaleti yayan yoksulluk virüsünü öldürecek politikalar uygulamaya koymayı seçtilşerini bir hayal edin.
Kulağa tuhaf gelebilir. Fakat tarih her zaman en büyük kriz anlarında vizyonuyla bize rehberlik edenler tarafından yazılmıştır. Bütün efsanelerimiz iki yöne işaret ediyor. Ya yukarı, yani medeniyetin gerçek anlamına doğru gideriz, ya da bir kıyamete yöneliriz.
Trajik zamanlar olağanüstü nitelikler gerektirir. Destansı gerçeklikler için yaratıldık. Ne yapmamız gerektiğini her zaman biliyoruz. Seçimlerimiz, atalarımız tarafından bizim için masallarda ve efsanelerde kodlandı. Ama en çok duymamız gerekenlere sağır kaldık.
En çok duymamız gereken şey şimdi uğursuz ölüm sesi ile konuşmaktır. Belki en nihayet dinlemeye başlayacağız.
Gerçek trajedi, bu salgın sürecini, daha iyiye değişmeden bitirirsek olur. Bu da sanki tüm bu ölümlerin, tüm bu acının, gelecek tüm ölümlerin ve acıların boşa gitmesi demek olacak.