Annem ile babam Portekiz’e ziyaretime gelmişlerdi. Bekliyorduk başka şehre geçmek için tren garında. Yanımızda Amerikan aksanı ile İngilizce konuşan iki kadın ve bir bebek vardı. Tren gelmiş ve trenin kapısına doğru aynı anda yönelmiştik. Birçok eşyaları olduğundan yardımcı olmuştum kendilerine. Trene girdiğimizde kadınlardan çocuğu kucağında olan bana teşekkür ederek CENTİLMEN, “gentleman“, yani bir diğer deyişle; “nazik/kibar adam” olduğumu söylemişti. Birinin babamın yanında bana CENTİLMEN olduğumu söylemesi hoşuma gitmişti açıkçası. Sanki babamın, benim erkekliğime onay vermesine ihtiyacım varmışçasına… Sonrasında centilmenlik üzerine düşünmüş, fakat çok da kafa yormamıştım.
Ta ki geçen güne kadar.
Bardaydım. Dans ederken hafifçe arkamda dans eden kadına çarptım. Özür dilemek için arkamı döndüğümde, çarptığım kadını, arkasındaki taburede oturan erkeğin bacakları arasında ve sırtı bana dönük buldum. Erkek de bana bakıyordu. Çarptığım insandan değil de partneri olduğunu varsaydığım bireyden özür dilerken buldum kendimi.
Gece boyu bu ana hapsoldum ve keyfim kaçtı.
Belki de o da CENTİLMEN olmuştu o an.
Belki de centilmenlik evrilmiştir.
Hatta öyle bir evrilmiştir ki saygıdan ziyade, topluma yaptığımız bir şova dönüşmüştür.
Hetero normatif bir ilişkiyi ele alacaksak centilmenlik belki de partnerler arasında kadını güçsüzleştirir ve erkeğin ona sahip çıkması gerektiğini, evinden alıp evine bırakması, koruyup kollaması gerektiğini gösterir. Tanıdığım birçok erkek, kadına kapı açıyor, yemeğini, içkisini ödüyor, sandalyesini çekip; ‘koruyup kolluyor’. Geçmişte kaldı bunlar derseniz eğer; alışık/aşina olduğunuz o ufak alanınızdan çıkmanızı tavsiye ederim.
Tüm bunlar dışarıdaki dünyada; yani sokakta, evin dışarısında gerçekleşiyor. Evdeki şov dünyası, toplumsal cinsiyet rolleri için farklı gösterileri izleme imkanı sunuyor bizlere. Orası centilmenin yuvası, rahat olduğu habitatı. Centilmenin hal ve hareketleri, orada değişim göstermeye başlıyor. Artık kapıyı açmıyor partnerine. Yemek masasına oturulacağında sandalyesi çekilmiyor kadının. Üstüne üstlük, yapılan yemeği beğenmiyor, evi temiz bulmuyorsa eleştirme hakkı da buluyor kendinde bizim centilmen. İstediği anda eve misafir çağırma hakkını kendinde görmesi ise bonusu. Ne de olsa evde 7/24 hizmete hazır birisi var CENTİLMENİN aklında.
Kıbrıs’ta birçok kadın ev dışında da çalışıyor. Eve geliyor, eve girer girmez kahvesini yudumlarken yemek hazırlıklarına başlıyor. Yemek yaparken çocukları ile iletişim kuruyor. Kadın masayı hazırlıyor, yemek beraberce yeniliyor ve masayı topluyor. Centilmen rahatça yayıldığı köşesinde bir gözü ile kitap okuyup bir gözü ile haberleri izliyor. Kadın; çocukların ödevlerini kontrol ediyor, ütü yapıyor, haftada üç, bilemediniz iki defa da cinsel ilişkiye giriyor. Sosyalleşecek ne imkan, ne de enerji kalıyor kadına. Partneri tarafından psikolojik şiddete maruz kalan kadın, fiziksel olarak da yıpranıyor. Böylelikle sosyalleşme alanı ve imkanı daralıyor günbegün.
Centilmen, partneri ile dayanışırsa yıllardır yücelttiği erkekliği yerler altına serilecek ve KILIBIK olacak. Bu yüzden ev kapısından girerken ceketiyle beraber centilmenliğini de askıya asıyor. Kadın; sanki çocukları yalnız başına, parmakları ile yapmışçasına; birlikte yaptıkları çocukları yetiştirmede ve birlikte yaşadıkları evin işlerinde partneri tarafından yalnız bırakılıyor.
Yıllar sonra çocuklar büyüyüp, evden uzaklaştığında işler değişiyor. Daha fazla vakit kalıyor bu GÜZEL ÇİFT’e. Orada da artık centilmenimiz, kadının sosyal statüsünden tatmin olmuyor. Çünkü kadın yıllardır kitap okumaktan, haberleri takip etmekten, sosyalleşmekten ve en önemlisi kendisini yaşamaktan, benliğinden mahrum bırakılıyor.
Fakat ne zaman centilmenliğimize veyahut erkekliğimize çomak sokup fikirler paylaşsalar, eski köye yeni adet getirme cevabını veriyoruz erkekler olarak. Keza hepimiz kerpiçten, iç havlulu, hanaylı evlerde kalıyoruz (!).
Erkekliğin aslında kabul ettiği, benimsedikleri, erkeklerin işini kolaylaştıracak olanlardır. Gerisi eski köye yeni adettir. Dileğim ve mücadelem o eski köye yeni adetler gelsin de batsın artık bu hepimizin altında her gün biraz daha ezildiği erkekliğin getirdiği ATAERKİL sistem.