Çağımızın hastalığı covid değil. Çağımızın hastalığı işsizlik. Tahminimizden çok daha uzun süren ve hala o veya bu şekilde varlığını ısrarla bize hatırlatan covid pek çok can aldı; ama en azından bu kişilerin canı bir kez alındı. Peki ya her gün ölenler?
Döviz krizi, enflasyon, alım gücünün çökmesi ve kaynak sıkıntıları gibi neredeyse covid ile paralel gelişen ekonomik sorunların yol açtığı sosyolojik buhranlar kaynaklı her gün ve gün-be-gün ölenlerin farkında mıyız? Covidin istatiktiki olarak dünya çapında veya yerelde kaç kişinin canını aldığı bilgisine ulaşılabilir; ama buz dağının altındaki sayı çok daha büyük!
Vasıflı bir kadın belli donanım, bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olduktan sonra kariyer basamaklarını, özellikle rekabetin nispeten haklı olduğu bir ülkede ise, tırmanmaya başlayabilir. Bulunduğu işyerinde yükselebilir veya belli işyeri değişiklikleri ile kariyerinde sıçramalar yapabilir. Sonra belli bir an gelir ve hamile kalırsa eğer, o zaman vay haline! Kariyerinde boşluk oluşmuş bir kadın artık o kariyer basamaklarının öyle bir gerisine itilir ki, itildiği o yerden yukarıya doğru çıkabilecek gücü ve en önemlisi özgüveni kalmaz. Çünkü artık en en aşağılardadır. O aşağıdan yukarısı o kadar uzak, o kadar zor ve erişilmez görünür ki bunun için savaşacak gücü olup olmadığını sorgularken bulur kendini. Bir yandan ‘güçlü kadın’ı oynamak isterken diğer yandan evladı onun tüm enerjisini halihazırda tükettiğinden gücünün hem anneliğe hem de sil baştan kariyer basamaklarını tırmanmaya, ki bu sefer çok daha çetrefilli bir yoldur bu, hazır değildir. Zaten sistem de hazır olmaması için elinden geleni ardına koymamıştır. Bu, basit bir sistem galibiyeti öyküsü değil. Kadınların başına gelenlerden hepimizin sorumlu olduğumuzun hatırlatması. Hepimiz kim miyiz? Eş derecede donanımlı bir kadını kariyerinde boşluk olduğu için bir erkek adaya tercih eden “işveren”. Ortaokul veya lise mezunu olması yeterli olmuş ve hiçbir sınava tabi tutulmadan, hiçbir mülakat süzgecinden geçmeden ömrü boyunca maaşı devlet tarafından garanti edilmiş ve ‘işsizliğin ne demek olduğunu anlarım’ diyen “memur”. Cebine üç kuruş daha fazla kalır açgözlülüğüyle aynı iş için bir erkeğe vermeyi planladığı maaşın çok altında bir maaşla bir kadını işe alan “müdür”. Gerçekten zorlu koşullarda kıdemli pozisyonlara gelmiş birisini kariyerinde boşluk oluştu diye azımsayan “arkadaş”. Kapasite, eğitim ve tecrübe gibi alanlar göz önüne alındığında ‘fazla kalifiye’ kaldığın açık olan pozisyonlara bile başvuru yapmanı söyleyen “eş”.
Ve sonunda hepsi birleşip seni ikna ederler: sen artık yetersizsin. Kariyerinde boşluk vardır, o yüzden haddini bilmen, her gün ölmen gerekir! Mutlaka duymuşsunuzdur, covidin en büyük komplo teorilerinden biri yaşlı nüfusundan kurtulmak ile ilgilidir! Kadınların varlığı toplumda kategoriksel olarak o kadar aşağıdadır ki, komplo teorilerinde bile yer etmeye değmez! Oysa ki covidle birlikte dünya çapında yaşlı ve çocuk bakımındaki ihtiyaç fazlaca artmıştır. Buraya kadar hepimiz himfikir olabiliyor ve bu gözlemimizi dile getirebiliyoruz. Peki bu ihtiyacın kimler tarafından ve ne koşullarda giderildiği hakkında artık kim konuşacak? Kadınları erkeklere oranla kıyas kaldırmayacak derecede iş hayatından uzaklaştıran covid, bu da yetmezmiş gibi kadınların kariyer boşluklarının iyice büyümesi ve dolayısıyla kariyerlerine geri dönememleri için olağanüstü bir hız ve sayıda çocuk ve yaşlı bakım ihtiyacı doğurmuştur. Kadın köşeye sıkıştırılmıştır.
Eşit şartlar sağlandığında erkeklerden çok daha hızlı sonuçlar üretebilen, çok daha çalışkan ve disiplin sahibi olabilen kadınların engel sağlanmazsa kariyer basamaklarını hızlıca çıkarak kıdemli pozisyonlara gelmeleri kaçınılmaz görünürken, bu pozisyonlar için bekleyen (beyaz) erkeklere çocuk ve yaşlı bakımı işi verecek değiliz ya! Bu basit bir komplo teorisi çalışması değil. Kadınların başına gelenlerden hepimizin sorumlu olduğumuzun hatırlatması. Hepimiz kim miyiz? İçlerinde bir adet numunelik dursun diye kadın bulunan “bakanlar”, anneliği ulvi ve kariyere tercih edilmemesi gereken birşeymiş gibi lense eden “kadın doğumcular”, kadın girişimcilere yalnızca seçim öncesi oy olarak görerek ulaşan “belediyeler”, sosyal medya aracılığıyla vaktinde işe aldığın asistanın boşluksuz bir kariyerle geldiği mevkiiye gizlice, utanarak ve kendini aşağıyalarak bakan “kendim”, aldığın tüm eğitimi sorgulatan ve bu durumun kendi suçun olduğuna ikna olmanı bekleyen “toplum”.
Ve sonunda hepsi birleşip seni ikna ederler sen artık yetersizsin. Kariyerinde boşluk vardır, o yüzden haddini bilmen, her gün ölmen gerekir! Çünkü bir çocuk doğduğunda bir kadın artık kadın değildir; o artık annedir; ulvi görevi bakımdır. İşte bu, kadını öldürmektir! Dolayısıyla sanki ortada işsizlik yokmuş gibi duracak, ne de olsa anne çocuk bakacak! Evhanımlığı da bir iştir evet, ama ödeneksiz bir iştir! Kadın doğursa da doğurmasa da öncelikle kadındır. Erkeğin çocuk sahibi olunca erkekliğini yitirmeden baba olmabilmesi gibi kadının da kadınlığını yitirmeden anne olabilmesi gerekir. Covid kaynaklı işsizliklerin neredeyse %80ini kadınların oluşturduğu toplumumuzda aktif olarak iş arayan kadınların %4ten az olmasına şaşırmayın! Çünkü kadınlar her gün yetersiz olduklarına ikna ediliyor, hergün daha da ağırlaşan bakım yükümlülükleri altında eziliyor ve her gün öl(dürül)üyor!