Bu makale ilk kez 30 Mart tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Milyarlarca işçi ve emekçinin yarattığı zenginliğe bir avuç azınlığın el koyduğu; milyarlarca insanın açlık içinde yaşadığı emperyalist bir dünyada yaşıyoruz
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın Ocak 2024’te yayınlanan “Eşitsizlik A.Ş.” (Inequality Inc) başlıklı raporu bu durumu bir kez daha ortaya koydu. Rapora göre, dünyanın en zengin beş iş insanının serveti 2020’den beri iki kattan fazla artmış, dünya nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan en yoksul kesim (yaklaşık 5 milyar kişi) ise bu süre içinde daha da yoksullaşmıştı. Yine rapora göre, küresel şirketlerin ve tekel gücünün yoğunlaşması, en zengini daha zengin, en fakiri daha fakir yapan eşitsizliğin derinleşmesine yol açmaktadır. Rapordaki verilere göre, dünyanın en zengin beş iş insanının (Elon Musk, Bernard Arnault, Jeff Bezos, Larry Ellison ve Mark Zuckerberg) toplam serveti 2020’den bu yana 423,8 milyar euro, yani kişi başına yüzde 114 artış göstermişti. Oxfam raporuna göre, bir yanda dünyanın en zengin yüzde biri tüm küresel finansal varlıkların yüzde 43’üne sahipti. Diğer yanda ama dünya çapında insanlar sıklıkla riskli ve güvenli olmayan işlerde, asgari ücret karşılığında daha yoğun, daha uzun çalışmak zorunda kalıyordu. 52 ülkede yaklaşık 800 milyon işçinin reel ortalama maaşı düşmüştü. Bu işçiler son iki yılda toplamda 1.5 trilyon dolar kaybetmişti; bu her biri için 25 günlük maaş kaybı anlamına geliyordu. (Rapordan aktaran euronews.com, 15 Ocak 2024)
Bu durum böyle devam edemez. Bu sömürü sistemine karşı isyanlar gündeme gelecektir. Sorun bu isyanlara önderlik edecek olan örgütlenmelerin eksikliğidir. Acil yapılması gereken iş komünist önderliklerin yaratılmasıdır.
2023’ün 2024’e devrettiği 30’dan fazla savaş insan kayıpları yanında çevre ve iklim sorununu da gündemde tutuyor. Kapitalist ekonomilerin çoğu savaşlara hazırlık ekonomisine yönelmiştir. Örneğin Ukrayna savaşında taraf olan batılı emperyalistler, ellerindeki silah stoklarını tüketmek, imha etmek amacıyla Ukrayna’ya gönderiyor. Böylelikle de bütçelerinde yeni silahlanma payını katmer katmer artırıyorlar.. Bu, bir anlamda savaş ekonomisine geçiş demektir. Yeni gelişmiş imha silahları için siparişler artıyor, emperyalist silah sanayii sevinçle ellerini ovuşturuyor. Savaş, sadece emperyalist paylaşımlar için katliam, halklar için bir felaket, yok oluş, yerinden yurdundan göç anlamına gelmiyor. Savaşlar aynı zamanda dünyamızda “iklim felaketi”ne yol açıyor! Savaşta binaların, altyapıların, teknolojilerin ve diğer kaynakların yok edilmesi bir yanıyla “yenilenme” olarak görülse de esasen enerji ve üretim araçlarının büyük çapta yok edilmesine yol açıyor. Çağımızda iklim krizi ile bağıntılı olarak CO2 emisyonu önemle gündemdedir. Bugün bilinmektedir ki, yeni inşaatların, binaların yapılmasında zorunlu olarak kullanılan beton tam bir iklim canavarıdır. Günümüz savaşlarının, ve bu gidişle kaçınılmaz olarak gelecek olan savaşların zararları bununla da sınırlı değildir elbette. Nükleer ve kimyasal silahların kullanılması toprak, hava ve suyun kirlenmesine de yol açacaktır.
Tüm bu olumsuzlukların panzehiri örgütlü komünistlerin önderliğinde güçlü bir uluslararası anti emperyalist birleşik cephe ve güçlü bir barış hareketidir.