Bir süreden beridir Bağımsızlık Yolu’nun CTP’ye yönelttiği eleştirileri, ilk kez duymuşçasına hayretle karşılayan ve büyük bir haksızlığa maruz kalmış gibi tepki gösteren kişilere rastlıyorum. Böyle davranmak işine gelen çok dar bir nomenklatura dışındaki birçok insan için de bu durumu doğal karşılıyorum. Öncelikle Bağımsızlık Yolu’nun bilinirliği (ve doğal olarak duyulurluğu) yeni yeni artmaya başlamış durumdadır. İkinci olarak da UBP’nin erimesi nedeniyle CTP’nin gelecek vaadeden yükselişi ve seçimler yaklaştığı için toplan borusunun çalmasıyla, eski tayfanın yeniden toparlandığı yani algılarının CTP’ye yönelik eleştirilere yeniden açıldığı günlerden geçiyoruz. Geçmişte uzaklaşmalarının nedeni de aynı eleştirileri duymamaktı, şimdi de duymak istememeleri gayet anlaşılırdır.
Bu koşullarda eleştirilerimizin temelini oluşturan iki ana noktanın altını kalın çizgilerle çizmemiz gerek ki ne dost ne de düşman yanılsın… İlk günden beridir Bağımsızlık Yolu’nun da bir parçası olduğu devrimci geleneğin CTP tahlili iki ana eksenden gelişti: Barış konusundaki yalpalayan duruş ve emek siyasetine ihanet…
CTP’nin EMEK siyaseti ile ideolojik bağlarını tamamem kopartmış bir parti olduğu bizim açımızdan nettir. Bunun için emeklilik yaşını arttıran, kadının yıpranma payını kaldıran, özelde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasına en çok karşı çıkan, geçmişte özelleştirme süreçlerinde aktif rol oynayan, faize faiz uygulaması ile finans sermayesini tatmin eden, kamu emekçilerinin kazanılmış haklarına saldırıları kendi gazetesinden onaylayan, Göç Yasası’nı ilk gündeme getiren, asgari ücret konusunda sadece vergi gibi anlık boyutlar dışında söyleyecek sözü olmayan, servet vergisine karşı çıkan, sermayeye yönelik teşviklerde her zaman başı çeken parti olması gibi örneklerin her biri birer makale konusudur. Emek mevzularını geçim kaynağı haline getirmiş, vekillik ve müşavir/müsteşarlık için sıçrama tahtası olarak kullanan bürokratik bir kaymak tabaka; tarihinde 30-40 yıl geriye giderek gösterilebilecek antik örnekler ve güçlü bir alternatif bulamadığı için hâla ummaya devam ederek bile bile lades olan tabanı dışında; CTP’nin emeğin sınıfsal çıkarlarından yana bir duruşu kalmamıştır. Dahası ancak emek ekseninden bir mücadele ile gerçekten savunulabilecek kadın hakları, ekoloji gibi konularda da durum aynıdır. Sadece ekolojiden örnek vermekle yetinelim: İnşaat sermayesini karşısına almayanın, akaryakıt tekelleri ile bozuşmayanın, araba ithalatçılarının tekerine çomak sokmayanın, taş ocaklarını kapatmayı, AKSA’yı kamulaştırmayı hedeflemeyenin inandırıcı bir ekoloji politikası olamayacağını çok iyi biliyoruz. “Yerlere çöp atmayalım”, “hayvanlar çok şeker, onları seviyoruz”, “aslında hepimiz suçluyuz” çevreciliği ile ekososyalizm arasındaki fark, ayan beyan ortadadır. Kamusal eğitim, kamusal sağlık vb konularda CTP’nin ne yaptığını görmek isteyen son yirmi yılın on yılında hükümette neler yapıl(ma)dığına bakabilir. Tüm bu meseleler uzatılabilir, açılabilir, derinleştirilebilir. Ama bizce net olan şudur, tüm bunlar kişisel tercihler, anlık yanlışlar, geçici pratikler değil; ideolojik bir tavrın, sınıfsal bir yönelişin sonuçlarıdır. Bu sebeple tarihinde savunduklarının doğruluğu veya yanlışlığı bir yana bugün CTP’nin emekçilere boş laf ve cicili bicili vaatler dışında verecek hiçbir şeyi kalmadığı bizim için açıktır…
BARIŞ konusunda durum daha çetrefildir. CTP federasyondan yana bir partidir. Ancak partinin liderliği Türkiye ile ilişkiler konusunda bugüne kadar neredeyse hiçbir sınavı başarı ile verememiş, geçer not aldığı tüm pratiklerde bütünleme ile geçmiştir. CTP tabanı ezici bir çoğunlukla barıştan yanadır ama parti liderliği TC egemenleri ile flört etmeye ayırdığı mesainin yarısını kendi tabanının netliğine ayırmadığından; Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü özleyeler ile “Türkiye’yi ikna etmek şartıyla federasyonu savunanlar” aynı partide beraberdir. Partinin ana omurgası hâla (birini ikna etme şartı koşmadan) federasyoncudur ama partiyi yönetenler için aynısını söylemek mümkün değildir. Bu da federal Kıbrıs mücadelesinde yalpalayan CTP’ye geleceğimizi gözü kapalı emanet edemeyeceğimiz, tam aksine her an ensesinde olmanın şart olduğu anlamına gelir.
Unutmamalıyız ki CTP, “Türkiye otur derse otururum kalk derse kalkarım” diyen bir görüşmeciye Kıbrıs sorununu emanet etmiş, üstelik aynı kişiyi sonradan ve yeniden parti başkanı seçmiş bir partidir. Şimdiki parti başkanının ise zamanında Gezi sürecini “Kemalist bir hareket” olarak niteleyip AKP’den yana beyan ettiği fikirler hâla arşivlerde durmaktadır. Koordinasyon Ofisi anlaşmasını imzalayan CTP’li bir hükümettir, Su Protokolünü imzalayan CTP’li bir başbakandır, Bilişim Suçları Yasası’nı hazırlayıp geçiren CTP’dir, Özel Hayatın Gizliliği Yasası CTP’nin mevcut başkanının eseridir. CTP hâla federasyondan yana bir parti ise, bunun bir sebebi tabanı bir sebebi de tavla teslim CTP’ye geleceğini emanet etmeyi reddeden CTP dışı barış güçleridir. Ve bu basıncın devam etmemesi durumunda partinin pragmatik kanadının nerelere yelken açacağının garantisi yoktur.
Kısacası, ne devrimcilerin CTP eleştirisi yenidir ne de hiçbir somut öneri ortaya koymadan salt birbirlerinin çöküşünden beslenerek yükselen rejim partileri olgusu! 2009’da CTP’nin yarattığı hayal kırıklığından yararlanarak, hiçbir somut politikayı savunmadan tek başına hükümet olan UBP, hâla hafızası olanlar için uzak bir geçmiş değil. O tarihlerde çil yavrusu gibi etrafa dağılan ve partilerini inkar edenler yeniden heyecana geldi diye, yirmi yıllık eleştirilerimizi halının altına süpürmemiz beklenemez. Tam aksine yirmi yılda oluşturulan emek siyasetinin bağımsız temellerini korumak, sınıf siyasetinin yüzyıllık birikimini hükümet olasılığından ağzı sulanan yeni türedilerin anlık heyecanlarına meze etmemek ve emir Türkiye’den gelince yalpalayacağını bildiklerimize açık çek vermemek şimdi her zamankinden daha önemlidir.
Çünkü bu hükümet dalgası geldiği gibi gidecek. Suyun üstünde kalanlar, emek ve barış mücadelesinin temellerine tutunanlar olacak. 2004’den bizim çıkardığımız ders budur, şimdi sınav zamanıdır.
Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı