NOT: Önünüzdeki bu yazı, elde olmayan nedenlerle yaklaşık 2 ay geciktirilmiş bir yazıdır. Yazı, 4 bölüm halinde yayınlanacaktır.
BÖLÜM 1: Giriş niyetine
Siyasette her ‘ortak müşterek’in, ortaklığı belirleyen bir ana zemini vardır.
‘Ortak müşterek’, ya da daha çok kullanılan şekliyle ‘asgari müşterek’ farklı siyasal yapıların, ortaklaştıkları asgari (minimum) zeminde ve farklılıklarını koruyarak, hatta farklılıklarını özgürce ortaya koyarak yaptıkları bir iş ve güçbirliği şeklidir.
Yoksa, her konuda tümüyle anlaşsalar, vardıkları yer kelimenin en geniş anlamıyla bir birleşme, örgütler arası bütünleşme olurdu. Bu birleşme (bütünleşme) gerçekleşmediği, hatta hedeflenmediği müddetçe ve o oranda sözkonusu örgütler arasında somut bir mesele veya sorun üzerinde ortaklaşabildikleri oranda ortaklaştıklarını ve bu ortaklaşmalarını ilan ettikleri bir pratiktir ‘asgari müştereklerde’ ortaklaşmak.
Bir anlamda ve geometrik tabirle örgütleri ayrı ‘kümeler’ olarak ele alacak olursak, herbir örgüt (yani ‘küme’), ‘evrensel küme’ içinde ayrı ayrı olarak yer alırken, aynı zaman ve mekanda bir kısım ‘ara kesit(ler)e’ de sahip olabilir. İşte bu ‘arakesit(ler)e’ ‘asgari müşterek’, ya da ‘ortak müşterek’ denir.
Ve, en önemlisi de, bu ortaklığın zemini ve muhtevası, yani karakteri bu ‘ara kesit(ler)’in, ortaklaşılan müştereklerin muhtevası ve karakteri ile sınırlı olmasıdır. Bu sınırın ötesi örgütlerden birinin sahip olduğu bir karakter olsa bile, ortaklığın karakterini ‘ortak müşterekler’ ötesine taşımaz.
Yani, ortaklığın karakteri varılan ‘ortak zemin – ara kesit’in karakteri ve muhtevası kadardır, ne fazla, ne eksik…
Örneğin; sosyalist bir parti ile sosyalist olmayan bir parti ‘asgari/ortak müştereklerde’ herhangi bir ortak bir metin (deklerasyon) imzaladığında, bu ortaklaşmanın zemini sosyalist bir zemin olmaz. Bunun tersi iddia ediliyorsa, ortaklaşan bu partilerden sosyalist olanda bir sorunun varlığına işaret eder.
Ya da, örneğin; Kıbrıs sorununun çözümünü emperyalist çerçeve dışında, anti emperyalist bir mücadele ile çözülebileceğine inanan bir örgüt (anti-emperyalist bir örgüt), sorunu emperyalist çerçeve içinde, şu veya bu emperyal güçlerden birine dayanarak ve hatta o emperyal güce dahil olacak bir formülasyonla çözülebileceğine inanan (anti emperyalist olmayan) bir örgütle, konunun özüne dair bu denli farklı iki çizgiye sahipken bile, Kıbrıs sorununun parçalarından biri veya birkaçı üzerinde ortaklaşabilir, ortak bir deklerasyon kaleme alabilir, hatta bu deklerasyonun altına Türkiye’den de birkaç örgüt imza koyabilir.
Buraya kadar fazla bir sorun yok. Böylesi ortaklaşmaların, ortak siyaset beyanının herbiri kendi koşullarında ve kapsamı çerçevesinde değerlendirilip, işçi sınıfı mücadelesine getireceği yarar/zarar ölçülebilir.
“Bu örgüt(ler) ile bu kadar ortaklaşabildik, gerisi her örgütün kendi bağımsız siyaset ve propagandasına kalır” diyebilirsiniz. Bunda da fazla bir sorun yok.
Ama, siz kalkar da ortaklaştığınız zeminin, ‘asgari müştereğinizin’ anti-emperyalist bir zemin olduğunu ilan ederseniz, bu, sizin anti-emperyalist siyasetinizde sorun, hatta büyük bir sorun olduğunu işaret eder her şeyden önce.
Çünkü; siz aslında anti emperyalist olmayan yapı/yapıları sahip olmadıkları bir karaktere büründürmüş, dolayısı ile de savundukları emperyalist siyaseti de gözlerden gizlemelerine yardımcı olmuş oluyorsunuz.
Bu da, sizin ’emperyalizm-anti emperyalizm’ kavrayışınızda; sizin ‘asgari müştereklerde iş ve güç birliği’ anlayışınızda büyük sorunlar olduğuna işaret eder.
Bu sorunları görmeden, kavramadan ve en önemlisi de aşmaya çalışmadan ilerlemeniz mümkün değildir. Sizin, herşeyden önce, örgüt olarak bu sorunlarla yüzleşmeniz gerekmektedir.
1. BÖLÜMÜN SONU. İKİNCİ BÖLÜM YARIN YAYINDA!