Çok karışık işler dönüyor. Hem bireyler olarak aklımızda, hem de içinde yaşadığımız coğrafyada. Olup biteni kavramak ve davranış geliştirmek durumundayız. Üstelik bunu yaparken de mikro ya da makro çevremizle uyumlu olmalıyız, toplumsal varlıklarız zira. Olağanüstü koşullarda olağan sıradanlığıyla hayatlarımızı devam ettirmeye çabalıyoruz. Evde kal dediler kaldık, çık dediler çıktık.
Artık markete giderken maskelerimizi evde unutabiliyoruz.
Ateşimizi ölçerken görevli ‘acaba ateşim mi var’ diye kalp atışlarımız hızlanmıyor.
Marketten aldıklarımızı dezenfekte etmeyi ya bıraktık ya bırakıyoruz.
Eldiven kullanmıyoruz alışverişlerde.
Sosyal mesafelerimizi gün geçtikçe kısaltıyoruz.
Kimi zaman dirseklerle de tokalaşıyoruz lakin öpüşüp sarıldıklarımız da var.
Cafelere de gidiyoruz, dışarıdan yemek de söylüyoruz.
Marketlerde maskeyi burun altına indirdik çoktan, cafelerde maske takmamıştık zaten hiç.
Ekşi mayalı ekmek yapmayı da bıraktık.
Adımızı telefon numaralarımızı yazdığımız listeler tek tük kaldı.
Devlet daireleri girişlerinde dezenfektanlar çoktan bitti, dolduran da yok, belki sabahları.
Müzisyenlerin Facebook üzerinden canlı performans zamanları da eskilerde kaldı.
Online eğitim bitti, okullar açılıyor.
‘Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ demiyor kimse.
1999 depreminde İstanbul’daydım. Deprem sonrası bir süre sokaklarda parklarda yaşadık. Hava da güzeldi. Deprem şiddeti tahminleri, ‘artçı mıydı öncü müydü’ler… Derken zaman geçtikçe, ki yedi küsurlu bir depremle yıkılması olasıydı evlerimiz, girdik yine yüksek katlılara. Kısa zamanda hayat ‘normal’e döndü.
Hafızayı beşer nisyan ile malüldür, yani insan hafızası unutmaya eğilimlidir. Unutuyoruz kolayca, unutunca alışmak da kolaylaşıyor. Alışmadan kanıksamadan, aklı aşkın bu dünyada var olabilmenin yollarını bilmiyoruz. Türümüzün genel eğilimi bu, unutuyoruz, alışıyoruz, kanıksıyoruz, sorgulamadan itaat ediyoruz, yaşayıp gidiyoruz işte, kendimize yeni itaat çemberleri inşa ede ede.
Okullar da itaat etmeyi öğrendiğimiz ilk toplumsal alan. Eylül’de açılıyorlar. Defter, kitap, kalem gibi okul gereçlerine maske dezenfektan falan eklendi. Cicili bicili kıyafete uyumlu maskeler hazırlamaya başlandı bile.
Pandemi kelimesini öğrendik kullanıyoruz, bulaş diye de bir kelime öğrenmiş ve kullanmaya başlamıştık ha keza. Aşı da bulundu. Yeni bir kelime daha öğreneceğiz yakın zamanda: ‘Rapel’ doz. Aşının tutması için yenilenmesi anlamına geliyormuş.
Ohh… Rapel dozlarda aşılarımızı da olacağız. Ne güzel normal normal yaşamaya devam edeceğiz.
Bakalım biz aşılarımızı olurken “Otur Arap, kalk Arap!”a (içselleştirilmeyen antişovenizm hortlar) biat etmeyen bir Cumhurbaşkanımız mı olacak yoksa er olup tatayan biri mi… Belki de başka biri…
Biat… İtaat..
Peki ya tabiat?