Temmuz 1974 ne kadar tabu ise, o kadar da tabuttur…
20 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın düzenlediği ‘bayram’ resepsiyonunda Dayanışma aktivistlerinin “Acıların Bayramı Olmaz” yazılı pankart açmak istemeleri gerçekçi olup imkansızı istemenin halen mümkün olduğunun bir göstergesi ise; aktivist gençlerin barış ve çözüm vaadiyle seçilmiş bir cumhurbaşkanının huzurlarında korumalar tarafından tartaklanarak engellenmeleri de, barış ve çözüm vaadinin bir kere daha tabulara kurban edildiğinin, ve hatta tabutlara yerleştirilmek istendiğinin göstergesidir…
KKTC makamlarında oturup da 1974 Temmuz’unda Kıbrıs’ta bir savaş yaşandığını söylemek bile büyük cesaret gerektiriyorsa hâlâ, sevsinler bizim barış mücadelemizi…
“20 Temmuz 1974 Barış Harekatı” ifadesinin aslında “Barış savaşı”na, yani gerçekte imkansız olan bir şeye tekabül ettiğini anlamakta zorlanıyorsak hâlâ, sevsinler bizim Türkçemizi…
( Bu cümledeki “harekat” sözcüğünün karşılığının “savaş” olduğu açık değil mi? )
74’te Rumların da Türklerin de kayıpları olduğunu, utanç verici tecavüzlerin, katliamların yaşandığını söyleyememek, bütün bunların yaşanmadığını göstermez…
Acıları saklamak örtmek yok saymak Kıbrıslıları olsa olsa aptal durumuna düşürür, ki bu duruma da çoktan düşülmüştür zaten…
Dayanışma aktivistleri Akıncı’ya yazdıkları açık mektupta şöyle diyorlar:
“Eylemimiz pankartımızı açıp, basın bildirimizi okuduktan sonra son bulacaktı. Fakat pankartı açmak istediğimiz anda saldırıya uğradık. İki sence önce tarafınızdan söylenmiş ‘her ne kadar adına barış harekâtı dense de, bu bir savaştı’ sözünüz ile bugüne dair pratik ve eylemleriniz birbirini inkar etmektedir. Yapmak istediğimiz eylemin sizin geçmiş dönemki sözünüzle bire bir örtüştüğünü düşünmekte ve tahammülsüzlüğünüze şaşırmaktayız. Tarafınızın gözleri önünde yaşanan olaylar sonrası tek bir açıklama yapma gereği bile duymamanız kaygı vericidir.”
Bu sözlerin muhatabı KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı iken, cevabın TC Lefkoşa Büyükelçisi Derya Kanbay’dan gelmesi de, Kanbay’ın sözlerinin kimi gazetelerde “ders niteliğinde tespit” başlığıyla verilmesi de hali pür melalimizin göstergesidir…
20 Temmuz kutlamaları için KKTC’de bulunan Türkiye Harp Malulü Gaziler heyetini kabulü sırasında şu talihsiz cümleleri kurmuştu sayın Elçi:
“Bazı gençler, ‘1974’te Kıbrıslı Rumlar da acı çekti’ şeklinde söylemler kullanıyor. Onlar ne zaman acı çekmişler, hatırlayamıyorum…”
Bu arada Kanbay’ın sözlerinin cevapsız bırakılması da ayrı bir faciadır…
Sayın Akıncı 74’te Türklerin de Rumların da acı çektiklerini hatırlamıyor mu? Sayın Tufan Erhürman, Mehmet Çakıcı, Cemal Özyiğit, Sibel Siber hatırlamıyorlar mı?
Hatırlıyorlarsa neden bir zahmet sayın Elçi’ye de hatırlatmadılar?
Hatırlamıyorlarsa hafızalarını mı kaybettiler?
Ben şahsen Türklerin de Rumların da acı çektiklerini çok iyi hatırlıyorum.
Ne yani, 1974’ü yaşamış olup da benim gibi hatırlayacak yaşta olanların hatıralarına mukayyet olmaları mı gerekecek bundan sonra?
Neden?
Yoksa Ampulün Sefil Efendileri Türkiye’nin tarihini yeniden yazdılar da, Kıbrıs’ın tarihine mi geldi sıra?
*Bu yazı ilk olarak 26 Temmuz 2017 tarihinde Afrika Gazetesi’nde yayınlandı.