Geçtiğimiz ay Lefke’de Belediye Başkanı Aziz Kaya’nın öncülüğünde açılan Madenci Anıtı’nın ardından biz de arşivleri karıştırdık. Aşağıda okuyacağınız röportaj ilk olarak 2010 yılında Havadis gazetesinde yayınlandı.
CMC’si madenlerinde babasını kaybeden; ardından “ekmek parası için” diyerek 25 senesini madenlerde çalışarak geçiren Salahi Solyalı anılarını anlattı…
Bakırdan zamanlara yolculuk
Salahi Solyalı: “Çıkartılan madene göre para verilirdi. Çok çıkarana ekstra da verilirdi. Ama bakır yoksa iş de yoktu”
“Babamız 25’de öldü. Ben 49’da gittim madene. Babamı bilemedim ben. Ekmeğimizi çıkartmak için mecburduk madende çalışalım.”
“Birlikte çalıştığım bir rum vardı. Yakın arkadaştık onunla, gardaştık. Hasta olduğumda ‘işe gelme evde yat dinlen, ben senin yerine çalışacam’ derdi.”
Hasan YIKICI
“Bir gün doktora gittik. Karım da ben de bakınacayık! İlk ben bakındım. Film çektik. Doktor aldı, filme bakar. Bana bir anda kızdı ve ne kadar sigara içtiğimi soru. ‘Bir paket günde’ dedim. ‘Sigarayı kesmessen’ dedi bana ‘diğer dünyaya gidecen, gezmeye!’ Sonra sigarayı kestik ama esas madendendi ki karardı ciğerler. Sadece benim değil sigara içmeyenlerin bile ciğerleri kararmıştı.”
Salahi Solyalı! 1950 yılında Xero’da (Gemikonağı) bir Amerikan madeni olan ‘Kıbrıs Maden Şirketi’ (Cyprus Mines Corporation – CMC)’de çalışmaya başlar. 1974’e kadar bir madenci olarak yaşar. Ardında hala izi dahi silinemeyen zehirli atıklar, yorgun bir toprak parçası ve silinip kaybolmaya doğru derlenen insan hatıraları bırakan CMC madeni birkaç kuşağın hayatında derin izler bıraktı. 1914 yılında Gemikonağı bölgesinde kurulan, 1974 yılında ise Ada’dan ayrılan CMC’de Kıbrıs’ın çeşitli bölgelerinden gelen, Kıbrıslı Türk’ü ile Kıbrıslı Rum’u ile bir çok insan yerin metrelerce altında, karanlıklar içinde ekmek mücadelesi verdi.
“Mesaryadan, dillirgadan adam vardı. Arodez’den çok vardı. Teradan. Solya bölgesinden çok vardı.” İşte bu insanlardan birisi de Salahi Solyalı.
Solyalı ‘bakırdan zamanları’, anısı silinip gitmesin diye anlattı.
“Bir zamanlar”
Salahi Solyalı 87 yaşında. Yaklaşık 25 senesini yeraltına, güneş yüzü dahi görmeyen CMC madenine verdi.
Solyalı madencilerin titizlikle kontrol edildiğini ve gerekli korunma malzemelerini takmayanları madene almadıklarını belirtiyor: “Eskiden garbayıt lambası vardı. Sonra modernleşti ve batarya ile yakmaya başladık ışığı. Kafamıza taktığımız kaskların üzerine yerleştirilmişti lambalar. Madene inerken gözlükleri de takmak mecburiydi. Gözlük takmadan seni tutarlarsa madenin altında doğrudan dışarıya yollarlardı.”
Madenin altında ateş yakmanın, sigara içmenin yasak olduğunu fakat kendilerinin bir yolunu bulup kaçak da olsa sigara içmeyi başardıklarını anlatıyor. “Yerin metrelerce altındasın ve canın da çok fena sigara çekiyor. Ne yaparsın?” diyor ve başlıyor anlatmaya: “Bizim şapkaların altında kurdelalar vardı. Onun altına saklardık sigaraları. Çok fazla da saklayamazdık. İki üç tane en fazla. Görevliler sık sık yoklama yapardı. Tünele girerken üzerlerimizi yoklarlardı. Tutarsa seni sigarayla o saatten hiç acımadan işten atardı. Biz de kaçak olarak içerdik. Görevlilerin ne zaman kontrole geleceklerini bilirdik. Geldiklerinde de kaçarlardı, yakardık sigaraları.”
Bu işler ince düşünülecek işlerdi diyor Solyalı. Medendeki denetleyicilerin ara sıra kontrole geldiğini belirterek sigara içme zamanlarını da ona göre ayarladıklarını söylüyor. Bir de “tünelin ortasında sigara içmek olmaz” diyor ve ekliyor Solyalı: “Madende havalandırma vardı. Biri hava verirdi içeri, biri de hava alırdı dışarıdan. Biz de giderdik havayı dışarıya atan deliğin olduğu yere ve orada içerdik sigarayı. Havalandırma sigaranın dumanını alır ve götürürdü. Madenin yolları dardı. Havalandırmanın dibinde içilmediğinde sigara dumanının kokusu içerde kalır, sinerdi. Sonra da kontrole geldiklerinde maden görevlileri, şüphelenmeye başlarlardı.”
Madende birçok insanın çalıştığını ama tam olarak kaç kişinin çalıştığını hatırlamadığını dile getiren Solyalı temizlik ihtiyaçlarının maden alanında inşa edilen büyük bir hamamda karşıladıklarını anlatıyor: “Çok büyük çok güzel bir hamamı vardı madenin. Sıcak su da vardı soğuk su da vardı. 500 kişi alırdı rahatlıkla. Ama 25-25 veya 50-50 giderdi insanlar.”
Yer bakır, yer yine bakır
“Çalışma koşulları zordu, ağırdı” diyor Salahi amca. “Çıkartılan madene göre para verilirdi. Çok çıkarana ekstra da verilirdi. Ama bakır yoksa iş de yoktu” diyor ve geçmişin sislerini dağıtırcasına anımsadıklarını paylaşıyor Solyalı: “70 kişiyi durduracaklardı. 70 kişinin içerisine benim ismimi de yazdılardı. Baş görevli haz etmediği kişileri listeye koydu. Götürdü Semih Umar’a (Rumların da Türklerin de sorumlusu oydu). O da imzaladı. Ardından bize işten durdurulduğumuza dair bilgi verdiler. Daireye gittim ve Semih Umar’ı buldum. Dedim ki kendisine ‘bizi durdurdun ama üç çocukla ne yapacam ben? Para yok, mal yok, mülk yok!’
Döndü bana ve ‘vallahi Salahi, getirdiler kağıdı okumadan imza attım’ dedi. ‘Ama’ dedi ‘korkma sana göre bir iş bulacam.’ E hade bakalım dedik. Çok zaman geçmeden tekrar işe alındım. Ama işe alınırken bana şöyle dediler ‘Eğer bakırı bulamassak gene çıkartacayık sizi işten.’ ”
CMC’nin her iki madeninde de (Xero ve Karadağ) işlediğinin altını çizen Solyalı, üç çalışma vardiyası olduğunu ve bunlarında kendi aralarında sürekli değiştiğini aktarıyor: “3 vardiya halinde 8 saat çalışırdık. Sabah 8’den 4’e; 4’den 12’ye, 12’den de sabah 8’e kadar. Hiç durma yoktu. Aynı kişiler değil tabii. Ama madende sürekli birileri vardı ve çalışıyordu. Bir hafta gece yarısı giderdik, bir hafta sabah bir hafta da akşam üzeri. Madenin çalışması hiç durmazdı.”
Madende çalışanların temizlikçiler ve gabarcılar olarak ikiye ayrıldığı bilgisini veren Solyalı iş bölümü ile ilgili şunları söylüyor: “İki kısım vardı. Bir temizlikçi sınıfı vardı. Ben de onların arasındaydım. Sadece temizlik yaparlardı madende. Bir de gabarcılar vardı. Madenleri dışarı çıkarır veya çeşitli yükleri taşırlardı. Gabarcılar 12 kuruş fazla alırdı temzilikçilerden. Onlar iki kişi birden çalışırlaradı. Biri eksildi mi temizlikçilerden biri giderdi yanlarına. Bir keresinde ben de gitmiştim. İşi bilmediğim için benime dalga geçerlerdi. Kafamda kah kah gülerdi. Daha sonra çatışmalar başlayıp da ayrılınca insanlar ben de gabarcı oldum. Dışarı çıkarığım maden kadar para alırdım. Ödemeler ton başına olurdu.”
Madeni dinamit kullanarak yıktıklarını söyleyen Solyalı, maden içerisinde kendine özgü bir iletişim ve çalışma mekanizmasının olduğunu anlatıyor: “Madeni dinamit ile yıkardık. 1000 metreden aşağıya inerdik. Özel bir vinç vardı. Onunla inerdik aşağıya. 25 üst katta 50 kişi de aşağıda bulunurdu. Yukarıdan aşağıya ip salkardı. Yukarıdan üç kere ipi çektiklerinde biz de üç kere çekerdik. O zaman anlarlardı ki yukarıya çıkmamız gerekirdi. Kapıları açarlardı yukarıya çıkmamız için.”
“Babamı bilemedim, madende öldü”
“Ekmek parası” diyor Solyalı, “kazanmak hiç kolay değil.”
Salahi amca doğduğunda yıl 1923’dü. 1925 yılında annesi küçük kardeşine hamileydi. Babası da CMC’de çalışmaktaydı.
1925 yılında annesi küçük kardeşine hamile, kendisi ise henüz daha üç yaşına bile basmamışken babası maden kazasında ölür.
“Babam CMC madeninde öldü. İşi dinamitti. Falyacı derlerdi onlara. Beş ayak altı ayak delik delerlerdi. Bir gün maden çökmüş. Hafasızlıktan öldü. Çökük çıkış yollarını kapatmıştı.”
Biraz duraksıyor, ağızından kelimeler kesik kesik dökülmeye başlıyor:
“Babamız 25’de öldü. Ben 49’da gittim madene. Babamı bilemedim ben. Ekmeğimizi çıkartmak için mecburduk madende çalışalım.”
Madende iş kazalarının gerçekleştiğini ifade eden Solyalı çalışmaya başladığı dönemlerde de kazaların tekrar ettiğini söylüyor. Bir köylüsünü de madenin çökmesi sonucu kaybettiğini anlatıyor Salahi amca: “Bir başka köylümüz -Fahri, bizim madende Karadağda işlerdi. Maden ocağında pişmiş olan kişiler madenin ne zaman çökeceğini anlarlardı. Tavanı kum gibi bir şeyler akıtırsa bir an bile durmadan kaçacan. Bu gördü ki yukarıdan topraklar akmaya başladı, yardımcısını da alıp dışarı koştu. Kaçarken ‘ha’ dedi ‘unuttuk makineyi içeride’ Herkes kaçarken o koprosörü almak için geri döndüydü. Maden o sırada çöktü ve bizim köylü altında kaldıydı. Üç gün boyunca insanları içeriden çıkartamamışlardı. 1963’den sonra olduydu bu olay.”
“Rumlar ile gardaştık”
CMC madeni Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk’lerin kaynaştığı, kardeşleştiği ve hatta omuz omuz patronlara karşı mücadele ettikleri bir zemindi de aynı zamanda. Soyalı o dönemde en iyi arkadaşının, kendisinin deyimiyle ‘gardaşının’ bir Rum olduğunu anlatıyor: “Birlikte çalıştığım bir Rum vardı. Yakın arkadaştık onunla, gardaştık. Hasta olduğumda ‘işe gelme evde yat dinlen, ben senin yerine çalışacam’ derdi. O zaman Pendaya Hastanesi’ne giderdik. Doktora gittiğinde en fazla üç gün rapor verirdi. O üç günde de ödeme yapılmazdı.
Bir yerde işler bir yerde yemek yerdik. Ben gabarcılık bilmezdim. O işlerdi, ben de öğrenmeye çalışırdım.”
Türkler ve Rumlar’ın sendikalarda ortak örgütlendiğini, orak olmayan sendikaların da ortak hareket etmeye çalıştığını aktaran Salahi amca büyük maden grevinde daha işe başlamadığını ama o dönemi az çok hatırladığını ifade ediyor: “Türkler ve Rumlar sendikalarda hep ortak kararlar alırlardı. Türk sendikasının içindeydim. Necati Taşkın’dı başkanı. Büyük grevde ben yoktum. Ama hatırlarım. Kadınlar hep seferber olduydu kocalarına yardım etmek için. Hem yiyecek yaparlardı hem de manevi yönden desteklerdi kocalarını.”