Yıllardır bu küçük adada normal olmayan koşullarda yaşıyoruz.
Yıllardır derken yarım asırdan fazla bir süreyi anlatmak istiyorum. Bu adada insanın varolduğu 10 bin yıldan fazla bir süre içinde en kötü sayılabilek insan ilişkilerine, toplumlar arası ilişkilere bizler tanıklık ettik.
Bırakın Kıbrısın iki kavgalı toplumunu, onlarca toplumun yüzyıllarca birarada yaşadığı toprakları ne hale getirmişiz son yüzyılda!
Mağusa’da birçok restorasyon çalışmasına katılan Doç.Dr. Michael J.K. Walsh bir makalesinde, okuduğu kaynaklara dayanarak ne diyor Mağusa örneğindekiyaşam için için:
“Sir Harry Luke: Gerçekten Mağusa o zamanlar Yakındoğu’nun bütün ırklarından kolonileri barındıran kozmopolit bir yerdi. Sokakalarında Farsça’dan İskindinav diline, Gürcüceden Amharcaya kadar sayısız dil konuşuluyordu. Gregoryen, Yakubi ve Nasturi kilise ve mezarları, katolik ve Ortodoks ayinleri, yapılan binaların yanında yükseliyordu...
Eva Hoffman: Bölge boyunca sadece malları değil, fikirleri ve metinleri de takas ederek sürdüren karışık Yahudi, Müslüman ve Hristiyan nüfus yaşıyordu.
Emmanuel Piloti: Arkeologlar ve tarihçiler, gezginler ve sanatkarlar hiçbir zaman Mağusa’da toplumlar arasında bölge ve duvarların var olduğundan bahsetmemiştir. Bu da barışçıl bir ortamı akla getiriyor…”
Tarih boyunca –yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı gibi– din, dil, ırk ayırımı yapmadan bir arada yaşayan toplumlar, şimdi niye biraraya gelemiyorlar, bu küçük adada ve geçmişi çokkültürlü olan bu kentte?
Bu makus talihi, bu insanlara zorla enjekte edilen milliyetçi fanatizm virüsünü yenemeyecek miyiz? Asırlar öncesinde yaşayan insanlarımız kadar aklı selim davranamayacak mıyız? Onların bize duvarsız bıraktığı bu kentin duvarlarını, dikenli tellerini kaldıramayacak mıyız?
Toplumların yüzyıllar öncesinde olduğu gibi sadece “malları değil, fikirleri ve metinleri de takas edeceği” bir ortamı yeniden yaratamayacak mıyız?
Bunları istemek “mevcut statükonun normalleşmesi ve insanların çözümden uzaklaşması” anlamına geldiği yönünde iddiasında olan insanlarımız var. Hayatın normalleşmesini istemek, doğal olanı, tabiatıyla çözümü istemek değil midir?
Öyleyse biz tekrardan, bu adanın genlerini taşıdığımız insanlar olduğumuzu hatırlayarak, duvarları yıkacak ve dikenli telleri bir kenara çekecek her adımı büyük bir coşkuyla desteklememiz gerekir.
12 Kasım günü Mağusa kentinde her renkten, her din ve dilden insanlarımız, asırlar öncesindeki gibi duvar ve tellerle bölünmemiş bir kent için bir adım atacak. Hep beraber bunu selamlamaya ne dersiniz?
12 Kasım Pazartesi günü tüm gün Derinya geçiş noktasının açıldığı yerde sizleri bekleyeceğiz.
Hade barikata…