ALPAY (2)
İKİ BİN KOMANDO ARASINDA
Alpay ile ilgili dünkü yazımı sosyal medyada paylaştım…
Bunun bir sebebi de, benim bildiklerimden daha fazlasını bilenler yazsın diye…
Çünkü dediğim gibi sırlarla dolu…
Rivayetler ağır basıyor hala…
Alpay olayı da bir dönüm noktasıdır tarihimizde…
Dün yazımı okuyan bir dostum şöyle dedi bana:
-Alpay’ın o hücrede TC’li komutan tarafından vurulduğu gün teslimiyetimizin ilan edildiği gündür… Evet, Alpay istenmeyen pek çok şey yapmış olabilir, teşkilat onu dibine kadar kullandı, ama hücrede bu katliam olmamalıydı…
Alpay’ın en yakın arkadaşı Mehmet Ali Tremeşeli idi…
Ondan da çok dinledim Alpay’ı…
Mesela şunu da anlattı Tremeşeli:
-Alpay hiçbir göreve tek başına yalnız gitmezdi… Yıldırım Çavuş’u vurma görevi ona verilmişti… Çavuş İngiliz casusu diye suçlanıyordu. Alpay o göreve gitmeyince, iş bana kaldı… Suikast tabancasını aldım ve 24 saatte bitirdim işi…
Tremeşeli, Yıldırım Çavuş’u Abdi Çavuş Sokağı’nda vurmuştu…
Bu itirafı da bana ona sorduğum bir soru üzerine yapmıştı…
-Senin hesabında Türk var mı, diye sormuştum…
-Yalnız bir kişi var, bir kişi de benim emrimle öldürüldü, demişti…
Onun emriyle öldürülen kişi Selim Çavuş’tu…
O da İngiliz casusu diye yaftalanmıştı…
Yazlık Halk Sineması’nın yanındaki benzin istasyonunda vuruldu…
Ben 14 yaşındaydım o sıralarda…
Ve o gün oradan geçiyordum…
Vurulduktan sonra ben de oraya toplananlarla yanına yaklaştım..:
Yerde kanlar içinde yatıyordu…
7 kurşun sıkılmış diyorlardı…
Kanlı cesedini gazetelerle örtmüşlerdi…
Vuran şahıs çocuk bahçesindeki o taş merdivenlerden koşarak kaçmış…
Tremeşeli,
-Ben onu hisarın üstünde arabada bekliyordum. Atladı arabaya ve hızla oradan kaçtık, dedi…
***

Handa uyuyan berber Yahya’yı ve Sarayönü civarında meşhur Bedasi’yi Alpay ile Esat Hüdaverdi’nin vurduğunu da Tremeşeli ile bu konuşmalarımızdan öğrendim…
Bunlar TMT emirleriydi…
Alpay 50’li yıllarda İngilizin EOKA’ye karşı ordusuna kattığı iki bin Kıbrıslı Türk komandosundan biriydi…
Asıl silah eğitimini orada almıştı.
Yakından tanıyanlar onun çok iyi bir insan olduğunu söylerler…
Kardeşi Derviş Delikurt da çok cesur bir komutan ve iyi bir insandı…
Yoksul bir aileydiler…
Annem Alpay’ın annesi ile iyi tanışırdı…
Aynı mahalledendiler…
İyi bir insan diyorum…
Ancak ne kadar iyi olsa da, bilinçsiz bir adam olarak eline düştüğü bir yeraltı teşkilatı şiddet emirleriyle onu bambaşka bir insan haline getirir…
***
Yazıma yorum yapanlardan sevgili dostum Hasan Kemal şunları yazdı:
“1950’lerde olan bir olay… Babam Girne 3 milde polisti. Bir gün Alpay babama gelip kurşun istemişti. Babam da tabancasından çıkarıp ona kurşun vermişti. Ertesi gün Ford garajında Alpay bir Rumu vurarak öldürdü. Tekrar koşup babama geri geldi ve ‘Beni tanıdılar, Türkiye’ye gönder’ dedi. Babam da ‘Seni ararlarsa bize bildirecekler, o zaman çaresine bakarız’ demiş. Üç gün kendisini saklamış ve bir haber çıkmayınca, babam onu Lefkoşa’ya evine göndermiş. Babamın hayattayken bana anlattıkları….”
***
Ben Mehmet Ali Tremeşeli’ye Girne Kapısı’nda vurularak öldürülen Zeka Akif’i de sormuştum…
-Herkes benden bilir, ama ben öldürmedim, ben o gün Lefkoşa’da bile değildim, demişti.
Ancak kimin öldürdüğünü de söylemedi.
O cinayet hakkında en canlı hatıralardan birini Küçük Aysel’den dinledim…
Sevgili Küçük Aysel ile çok görüştük, çok konuştuk son zamanlarında…
Kaç kez misafir etti bizi evinde…
Bu toplumda en çok sevdiğim ve saygı duyduğum ve de sanatına hayran olduğum biriydi…
Girne Kapısı’nda cinayet işlenirken, o sırada o da oralardaymış…
Ve karşıdan gelen land roverde elinde silah tutan ve sonra da ateş eden adamı görmüş…
Korkmuş…
Evine dönmüş hemen…
O sırada evde yalnızmış…
Birden kapısı çalınmış…
Açmış…
Karşısında Alpay…
-Sen bizim bacımızsın, seni sever sayarız, ama ne gördüysen hepsi burada kalsın, demiş ona…
Çıkıp gitmiş sonra…
***
Çok karanlık günlerdi yeraltı günleri…
Sanki şimdi aydınlandı mı?
Bu yazı ilk olarak 8 Şubat 2025’te Şener LEVENT’in Avrupa Gazetesi’ndeki köşesinde yayınlandı