AKEL Merkez Komitesi Polit Bürosu Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Merkez Komitesi’ne yanıt mektubu gönderdi. Mektupta Kıbrıs sorununun çözümünde tek çıkış yolunun federasyon olduğuna dikkat çekildi.
Yunanistan Komünist Partisi’nin Kıbrıs sorununun federal çözümüne karşı çıkıp üniter bir çözüm talep etmesi sonrası AKEL ile yaşanan görüş ayrılığına bu sefer AKEL Polit Bürosu cevap verdi.
Yunanistan Komünist Partisi’ne gönderilen mektupta federasyon tezinden vazgeçilip üniter çözüm istenilmesi halinde Kıbrıslıtürk toplumunun ciddi bir güç kaybına uğrayacağına dikkat çekilerek böyle bir adımın bölünmeyi güçlendirecek olmasından dolayı yanlış olacağına vurgu yapıldı.
5 Kasım 2016 Cumartesi günü toplanan AKEL Merkez Komitesi Polit Bürosu Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Merkez Komitesi’ne aşığıdaki mektubu gönderdi.
“Sevgili yoldaşlar,
Partilerimiz arasındaki ilişkileri karakterize etmesi gereken yoldaşlık ve samimiyet çerçevesinde ve her partinin görüşünü belirtmeyi gerekli olarak değerlendirdiği her konuda doğru gördüğü şekilde görüşünü ortaya koyma hakkına saygıyla, AKEL Polit Bürosu şunları kaydetmektedir:
AKEL Polit Bürosu yaklaşık 40 yıldır (Makarios ve Denktaş arasındaki 1977 yüksek düzey anlaşmasından itibaren) iki toplum arasında benimsenmiş olan ve yeniden birleşmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti için Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon yapısının kurulmasını öngören federasyon stratejik hedefinin terk edilmesi gerektiğine dair Yunanistan Komünist Partisi – KKE’nin bugün öne sürdüğü yeni tezin yanlış olduğu görüşündedir. Çünkü bizim görüşümüze göre, KKE’nin bu tezi, Kıbrıs sorununu on yılların tarihi süreci içerisinde terkip eden parametrelerin bütünsel ve derinlemesine bir analizine dayanmamaktadır.
İki bölgeli iki toplumlu federasyon hedefinin AKEL ve Kıbrıs halkı tarafından bilinçli bir şekilde benimsenmesi Cunta ile EOKA-B’nin darbesinin ve Türk istilasının sonucunda ortaya çıkan yeni koşulların sonucuydu. Bu koşulların bütününde Kıbrıs halkının önündeki ikilem, üniter devlete mi yoksa federasyona mı sahip olacağımız ikilemi değil, istilanın ve savaşın sonuçlarının aşamalı bir biçimde kalıcılaştırılması ve meşrulaştırılması aracılığıyla gerek Kıbrıs halkı açısından, gerekse bölgede barış ve güvenlik açısından bütün yıkıcı sonuçlarıyla taksim ya da federasyon ikilemidir.
Uluslararası hukuk temelinde devletlerin federasyonlaşması sadece devletsel yapılarının dönüşümü demektir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin lağvedilmesini ya da gelecekte bölünmesi perspektifine izin verecek düzenlemeleri AKEL’in hiçbir zaman kabul etmeyeceği aşikârdır. Aynı zamanda on yıllarca müzakerelerden sonra çözüme yönelik stratejik hedefin baştanbaşa revizyonunu arzulamak, böylesi bir şey bugünkü uluslararası dengelerin koşullarında kaçınılmaz bir şekilde, emperyalizmin Kıbrıs’ta korunmasının en kesin biçimine, taksime götüreceğinden, yanlıştır.
Zamanın geçmesiyle ve maalesef AİHM’nin kararlarıyla mülkiyetler kaybolmakta, işgal altındaki bölgeye yasadışı bir şekilde nüfus taşınmasına devam edilmekte, artık yerleşiklerin çocukları ve torunları Kıbrıs’ta doğmakta ve adanın demografik yapısının olumsuz yönde değişimi yoğunlaşmaktadır. Her gün yaşanan bu yeni gerçekliklerin etkisiyle de, mülkiyet, toprak ve Kıbrıs’taki demografik yapıyla ilgili yıllardır dile getirdiğimiz taleplerimiz açısından olumsuz koşullar oluşmaktadır. Bir an gelip, çözülecek bir şeyin kalmaması tehlikesinin ortaya çıkması söz konusudur.
Kıbrıstürk toplumunu siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ve dini olarak tamamen denetimi altına almak için Erdoğan hükümeti tarafından ortaya koyulan uğraşıları dikkate almazlık edemeyiz. Halen Kıbrıstürk toplumu içerisinde direnen güçler mevcuttur. Tezimizin olası değişikliği onları sadece hayal kırıklığına uğratmakla kalmayacak, aynı zamanda önemli derecede güçten düşürecektir.
Kıbrıs sorununun çözümü amacıyla yapılan görüşmelerin çökmesi, emperyalizmin Kıbrıs’ta mevcudiyetinin ve taksimin süregitmesi tehlikesi öncesinde işgalin sonlanması, Kıbrıs’ın ve halkımızın yeniden birleşmesi için tek çıkış yolu üzerinde anlaştığımız şekilde Kıbrıs’ın federasyonlaşması için çalışmamızdır. Federal devleti birlikte teşkil edecek federal birimlerin isimlendirilmesi de gerek çözüm biçimi, gerekse yurttaşların hakları açısından gerçek öneme sahip değildir. Nitekim hem bilim, hem de uluslararası pratik bunu doğrulamaktadır. Somut olarak, çeşitli federal devletlerde farklı terminolojilerle karşılaşmaktayız (ABD – eyaletler/devletler, Rusya – Cumhuriyetler, İsviçre – Kantonlar).
Yeni devletsel yapı çerçevesinde çiğnenemez şart bütün yurttaşların insan haklarının ve temel özgürlüklerinin güvence altında olması ve işçi sınıfının ortak mücadelesi için önkoşulların yaratılmasıdır. Bütün yurttaşların insan haklarının ve temel özgürlüklerinin güvence altında olmasına ve korunmasına ilişkin akla yatkın her endişe bizim de endişemizdir. Ancak masada bulunan devlet şeklinin karakterini belirleyecek olan unsur görüşülen düzenlemelerin içeriğidir. Açık ve net hedefimiz Hristofyas-Talat görüş birlikleri temelinde, yurttaşların tümü lehine bunların şaşmaz bir biçimde uygulanmasıdır. Ayrıca sadece bireysel hakların değil, aynı zamanda, Sol açısından özel önemi olan kolektif, toplumsal ve etnik hakların da korunmasıdır.
Bugünkü uluslararası koşullarda yeni bir stratejik hedef koyulması sonucuna varmanın zeminsiz olduğu değerlendirmesinin ışığında, 1960’ın bazı düzenlemelerinin de (güvenlik – garantiler, işlerlik) görüşmelerle iyileştirilmesini hedefliyoruz. Kıbrıs halkının aleyhine işlenen ve bizi bugünkü statükoya götüren cinayetleri dikkate alarak, 1960’ın dayatma Anayasası hakkında, onun ayırıcı karakterine, karar alınmasındaki güçlüklere, kurumsallaştırdığı üçüncü devletlerin mevcudiyetine, emperyalist müdahaleye ve özellikle de, işçi sınıfının ortak mücadelesini esas olarak etnik ayaklar üzerine koyarak, adanın iki toplumunun bir araya gelmesinde ve birbirlerini etkilemesinde frenleyici olan içerdiği düzenlemeler hakkında AKEL’in değerlendirmelerinin daha başından beri olumsuz olduğunu hatırlatırız. Diğer hususların yanı sıra, Cumhurbaşkanı’nın ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın çapraz ve dengelendirilmiş oyla seçilmesi konusunda ısrar ediyoruz çünkü bu, halkımızın birlik kültürünün güçlenmesine ve bazı somut meselelerde 1960 Anayasası’nın da iyileştirilmesine yardımcı olacaktır.
Antiemperyalist mücadelemizin temel ifadesinin dünyada en militarize edilmiş bölgelerden biri olmaya devam eden Kıbrıs’ta Türkiye’nin ve NATO’nun varlığına son verilmesi çabası olduğunu hatırlatırız. Bugünkü Cumhurbaşkanı’nın yaygın bir biçimde bilinen, NATO garantileriyle ve orduların mevcudiyetiyle çözüm tezinin kesin bir şekilde reddi ve bunda ısrarla AKEL’in somut amtiemperyalist tutumunun doğrulandığını da vurguluyoruz. Bu konuda ortaya koyduğumuz kesin tutum NATO’cu garantiler tezinin terk edilmesine ve askersizleştirme hedefinin kabul edilmesine götürdü ve AKEL’in ısrar etmesi sonucunda bu artık herkesin kabul ettiği bir şeydir. Hedefimiz yurdumuzun bağımsızlığın, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır.
Aynı zamanda, Kıbrıs sorununun çözümü Britanya üslerinin Kıbrıs’taki mevcudiyetine son verilmesi için Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelesinin ilerlemesine de izin verecektir.
Ayrıca, bizim görüşümüze göre, Yunanistan Komünist Partisi – KKE’nin Kıbrıs sorununa ilişkin görüşünü değiştirme kararını alırken, demokratik olarak Kıbrıs halkı tarafından dile getirilen tezin egemen tez olduğu ve özellikle de bağımsız ve egemen Kıbrıs devletinin devlet yapısıyla ilgili konularda, herkesin bunu savunması gerektiği ilkesinin kabul edilmesi için Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da başta komünistler olmak üzere ilerici güçlerin geçmişte çetin mücadeleler vermiş olduklarını özellikle dikkate alması gerektiğini de kaydetmeliyiz.
Maalesef bu ilke, Yunanistan’ın Kıbrıs’a dayatmalarda bulunmak isteyen emperyalist dostu çeşitli hükümetleri tarafından çiğnendi ve 1974 yıkımının ve felaketinin yükü artık kaldırılamaz olduğunda bu ilke hâkim oldu. Hem Yunanistan’da, hem de Kıbrıs’ta, adadaki statükonun devam etmesiyle flört eden ve Kıbrıstürk toplumuyla onurlu bir uzlaşma temelinde yeniden birleşme yerine, taksimi tercih eden milliyetçi güçlerin, bu görüş değişikliğini değerlendireceklerinden ve bunu KKE’nin arzuladığı yönde yapmayacaklarından da şüphemiz yoktur.
Her tür anlaşmazlığımızı, uluslararası komünist hareket ve antiemperyalist hareket çerçevesinde birlikte öne çıkarmamız gereken önemli görevlerimizin olduğu bilinciyle ve partilerimiz arasında karşılıklı saygıyla yoldaşlık ve samimi diyalog çerçevesinde ele almamız için gerekli bütün önlemleri alacağımızın ortak taahhüdümüz olması gerektiği görüşündeyiz. KKE’nin bazı kadrolarının AKEL’le ilgili olarak yakın zaman içerisinde yaptıkları bazı beyanların bu yönde olmadığını üzülerek gözlemlemekteyiz. Bizim de samimi niyetimiz, partilerimiz arasındaki tarihi, ilkeli yoldaşlık ilişkilerini elimizden geldiğince korumaktır.
AKEL M.K. Polit Bürosu