ENVISION DIVERSITY
Beizaras Davası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son dönemde almış olduğu, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği açısından önemli içtihat oluşturan nefret söylemi davalarından birisidir. Özellikle, eşcinsel evliliklerin heteroseksüel çiftlerin yapmış olduğu evlilikler ile esti bir hukuki statüsü olduğu, devletin sadece ikili cinsiyet ve heteronormatif normlara göre politikalarını ve yasalarını düzenlememesi gerektiği, çünkü bunun kişilerin haklarını ihlal eden ve devletin sorumluluğundan olan negatif ve pozitif ( yani olan yasaların uygulanması ve olamayanlarla ilgili olarak yeni düzenlemeler getirilmesi) hakların verilmesi bağlamında ayrımcılığa yol açtığına işaret etmesi açısından önemlidir. Bu bağlamda, kısa bir sure önce KKTC’de yapılan Nefret Söylemine ilişkin Ceza Yasası değişikliği açışından da gösterge nitelik taşıması dolayısıyla önemli bazı detaylar içermektedir.
“İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olan demokratik toplumun asıl temellerinden birisini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, [Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ] AİHS’in 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak, yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir. Bu durum, diğer hususların yanı sıra, söz konusu alanda uygulanan her ‘resmiyet’, ‘koşul’, ‘kısıtlama’ ya da ‘cezanın’ hedeflenen meşru amaçla orantılı olması gerektiği demektir” (Handyside/Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976 tarihli karar, § 49)[1]
Nefret söylemi, en yalın tanımı ile belirli bir gruba ya da kişiyi, ırk, cinsiyet, yaş, ulus, din ya da cinsel yönelim gibi konularda aşağılar veya tehdit eder tarzda konuşma veya yazılı ya da internet üzerinden ifadeleri icerir., Nefret söyleminin kesin bir tanımı olmamasına rağmen uluslararası düzeyde Kabul görmüş tanımı 1997 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin nefret söylemi ile ilgili almış oldugu Tavsiye Kararda yer almaktadır. Buna göre
“Nefret söylemi kavramı; ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dahil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan veya meşrulaştıran her tür ifade biçimini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır.” (Europarat, 97-20).[2]
Beizaras Davası devletin yasam hakki, kişinin güvenliği, aile bütünlüğü ve kişinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden dolayı yaşadığı nefret söylemine karşılık devletin sorumluğu olduğunu, bunları sağlamakla yükümlü olduğunu ve anayasal düzenin bir gerekliliği olan kişiler arasında ayrımcılık yapmama ve “eşit davranma” ilkesini ihlali konusunda Litvanya’da karşı verilmiş bir karardır.
Davanın esası, Beizaras ve partnerinin Facebook profillerinde birbirlerini öperken fotoğraflarını koyması üzerine, sosyal medya üzerinden hem LGBTI+ bireylere hem de çifte ölüm tehditlerinin gelmesi üzerine çift ilgili makamlara başvuruda bulunur. Ancak, çiftin başvurusu ile ilgili olarak devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği gibi, yürürlükte olan yasa nezdinde soruşturma açılmamış, davanın ileriye götürülmesi engellenmiş ve Beizaras ve partnerine herhangi hukuki bir çözüm yolu bırakılmamıştır.
Bu yönden dava, önemli birkaç noktaya işaret etmektedir
1. Devletlerin anayasal düzenin gerekliliği ve ilkesel olarak bütün yurttaşların eşit muamele yükümlülüğü vardır. Bu nedenle devlet vatandaşlarının her birine eşitlik ilkesine göre, hukuk temelinde adalet dağıtmakla sorumludur. Bu durumda devletler insan hakları bağlamında tasarruf edemezler. Yani kendi istedikleri gibi bir menüden hakları seçerek gelişigüzel, islerine geldiği gibi parça parça veremezler. Bu dava özelinde bu su demektir, Beizeras’in “eşcinsel bir çift olması veya eşcinsel birliktelik yaşaması” onu yasalar karsısında “ heteroseksüel bir çifte verilen haklardan” daha azına mecbur bırakmaz. Devlet her anlamda özellikle LGBTI+ birlikteliklerin tanınmasının giderek artığı bir süreçte, ve taraf olduğu İnsan Hakları Sözleşmesi nezdinde bu tur bir ayrımcılık yapamaz.
2. Devletler var olan kanunları uygulamak, veya bunların uygulanması için bir engel varsa, bunu ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Negatif statü hakları dediğimiz kişinin hak ve hürriyetlerini kısıtlayan uygulama ve/veya herhangi bir yasal mevzuatın iyileştirilmesi devletin yükümlülüğündedir. Yani, devlet var olan bir mevzuatın uygulamasından doğacak adaletsiz ve eşitsiz bir durumu iyileştirmekle yükümlüdür. Bu durumda devlet Beizaras ’in almış olduğu tehdit ve olum tehditlerinin kişinin güvenlik ve yasam hakkına müdahale olduğunu ve bir gruba yönelik negatif düşünceleri beslediğini, ve LGBTI+ bireylere yönelik nefreti daha da artırdığını göz önünde bulundurarak bu konuda gerekli ve etkili soruşturmayı yapıp, yasasının uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür ilkesine işaret etmesi açısından önem arz etmektedir.
3. Dava ayrıca, devletin hiçbir ayrım gözetmeden kişilerin yaşam hakkını, onurlu bir yasam sürmesi için gerekli olan koşuları sağlamak, kişilerin cinsel yöneliminden ve cinsiyet kimliğinden dolayı maruz kaldığı nefret söylemi veya herhangi bir saldırırdın dolayı oluşabilecek olan ruhsal ve bedensel olarak zarara karşı korunmayı sağlamakla yasal yükümlülüğünün var olduğunun altını çizmiştir.
Temel hak ve özgürlükleri yok etmeye yönelik bir eylem olarak nefret söylemi, hakkın kötüye kullanımı olduğundan ve nefret içerikli ifadeler ile diğer hak ve özgürlüklerin çatışması sebebiyle ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Çünkü nefret söylemi ile hedef alınan kişi veya grubun otonomi ve benliklerine yönelik saldırıların önü açılmış olacak ve bu söylemle mücadele edilmemesiyle söylem sahiplerine tanınan ayrımcı tutum söylemin uzun vadede normalleşmesi sonucunu doğurabilecektir (Türay, 2016:40 vd.)[3] Bu yüzden, devletin bu konuda kusurlu davranması kabul edilemez.
KKTC’de çok yakın bir zamanda değişen ceza yasasındaki nefret söylemi maddesini bağlamında Beizeras davası özelinde değerlendirirsek,
1. Devletin nefret söylemi ile ilgili olarak ortaya çıkan şikayetleri, geciktirmeden veya savsaklamadan ciddiye alarak davalaması ve soruşturması, olası kalıp-yargılar, önyargılar ve homofobi, transfobi ve interseksfobi gibi olguların cezalandırılıp zamanla çözülmesine hizmet edecektir.
2. Bu bağlamda yasanın iyileştirilmesi, son dönemlerde özellikle LGBTI+ ve diğer gruplara karşı sosyal medya üzerinden yapılan aşağılayıcı, damgalayıcı ve saldırı niteliğindeki söylemlerin denetimin çok sınırlı olduğu ülkemizde ırkçı, cinsiyetçi, ötekileştirişi, aşağılayıcı vb. birçok söyleme karşı iyi bir supap görevini görecektir, ancak Beizaras’ta olduğu gibi bu konuda kolluk görevi gören, Polis gibi, ve diğer yargı mekanizmalarının kayıtsız kalmaması, bunun içinde iyi bir eğitim verilmesi ve nefret söylemi bağlamında devletin Ceza Yasası’nın uygulanmasına engel teşkil edecek herhangi bir yasal düzenleme varsa bunu iyileştirmesi sorumluluğu olduğunun hatırlanması faydalıdır. Yasam hakki ve kişi bütünlük ve güvenliği temel insan haklarından olup, kişiler arasında ayrım gözetmeksizin, ilkesel olarak adalet ve eşitlik temelinde herkese eşit uygulanmalı ve bu şekilde sosyal düzenin sağlanması için de önemli bir tutkal görevi görmelidir. Aksi halde, bir grup kişi imtiyazından dolayı ( hetero olmak da bir imtiyaz olabilir) diğer bir gruba sürekli saldırma hakkini kendinde görecektir. Yasaların tanıdığı koruma ile de bu daha da ileri gidebilir ve LGBTI+ kişilerin hayatlarında tamiri zor olan ruhsal, sosyal, ve kişisel zararlar ayol açabilir.
3. Beizeras davasında altı çizilen en önemli unsurun, kişilerin eşit olduğu, kişiler arasında ayrım yapılmaması gerektiği, insan haklarının parça parça değil bütünüyle, herkesin “eşit” olduğu ilkesi ile hareket edilerek kişilere sağlanmasıdır, Sırf devlet keyfi olarak kendi yasa ve var olan hukuk düzenini heteronormatif ve heteroseksüel kişilerin yaşamlarına göre düzenlemiş ise, bu diğer kişilerin ayrımcılığa uğrayacağına, eşit muamele görme konusunda devletin yükümlülüğünden kaçacağına ve bu konuda devletin keyfi davranabileceği sonucunu doğurmaz, Bu nedenledir ki KKTC devleti de ve politik partiler ile Meclis, LGBTI+ bireylerin hayatlarındaki ayrımcılıkları giderecek, diğer yurttaşlar ile eşitliği sağlayacak, yasam hakkini temin edecek, onurlu ve haysiyetli bir yasam sürmesini ağlayacak olan yasaları hayata geçirmekle yükümlüdür.
4. Nefret söylemi gibi Ceza yasası altında görülen davalarda, yargının politik etki altında kalması olasıdır. Bu durulmalarda yargı var olan yasanın tam olarak uygulanması için mutlak sorumluluğunu yerine getirmelidir. Buna ek olarak, delil ve ispat yükümlülüğüne bakılmaksızın, nefret söylemi gibi şikâyetlerin “buden of proof- ispat yükümlülüğünün” eşiğinin asgari olması gerekmektedir. Çünkü bu tur durumlar, kişilerin yasam hakki, eşit ve onurlu bir şekilde yasamalarını sağlamak, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri fark etmeksizin güven içerisinde yasamayı ilgilendirir ve devlet bunu sağlamakla yükümlüdür.
Bundan dolayıdır ki, nefret söylemi yasasının işlerliğe girmesi için, sivil toplum örgütleri olarak, dayanışma ile baskı yaratmak çok önem arz etmektedir.
[1] Handyside/Birleşik Krallık 07.12.1976 tarih ve 5493/72 Başvuru Numaralı Karar
[2] https://perspektif.eu/2020/03/14/nefret-soylemi-ve-nefret-sucu-nedir/
[3] Türay, A. (2016). Nefret Söylemi Bağlamında Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçu, Ankara: Seçkin Y.