Hazırlayan: Hasan Yıkıcı
Kıbrıs’ın sessiz ‘ötekileri’, Maronitler. Siyasal bir temsilleri yok, sayıları gittikçe azalmakta, köyleri olan Asomados ve Ayia Marina’ya askeri bölge olduğundan dolayı yerleşemiyorlar. Bir tarafları yersiz yurtsuz bir tarafları sessiz sakin, bir çeşit kendi haline bırakılmışlık içinde bu topraklarda yaşamaya devam ediyorlar.
Kıbrıs Sorunu büyük söylemleri ve yüksek siyasetin ruhsuz teknik dili içerisinde yeri olmayan, sorunlarına bir türlü çözüm bulunamayan, bu yönde irade göremeyen Maronitler bu adanın konuşulmayan, ciddiye alınmayan fakat tarihin ağırlığını yüzümüze vuran, bu ülkedeki milliyetçiliklerle yüzleşmemizi çağıran sessiz bir çığlık gibi varlıklarını sürdürmekteler.
Araştırmacı Mete Hatay‘a gazedda için 10 Soruda Maronitleri anlatmasını istedik. Bizi kırmadı ve sorularımıza cevap verdi.
İşte Mete Hatay‘ın anlatımıyla, 10 soruda Kıbrıs’ta Maronitler…
1-Maronit olarak tanımladığımız kesimler Ada’ya ne zaman geldiler?
Bazı araştırmacılara göre Bizans döneminde, bazılarına göre ise bugünün Lübnan’ından 12. ve 13. Yüzyılda geldiler. Haçlılara devamlı asker sağladılar
2-Maronitlerin nüfusu kaçtı, kaç oldu?
Lusignan dönemindeki nüfusları tam olarak bilinmemekle birlikte Rumlardan sonraki ikinci büyük etnik topluluk olduklarına inanılır. Bazı tarihçiler 66 farklı yerleşim yerlerinin bile olduğunu iddia etmişlerdi. Osmanlı’nın başlangıcında köy sayısı otuza, İngiliz döneminin başında ise beşe düşmüştü. Osmanlı döneminde birçok Maronit köyünün Ortodoksluğa geçtiği bilinmektedir. Bir kısım Maronit ise bu dönemde İslamı seçecekti. 1960’da Cumhuriyet kurulduğunda adada 2,500 civarı bir Maronit nüfus vardı.
3-1960’da Maronitlerin statüsü neydi? Bu statünün avantaj ve dezavantajları neydi?
60 Anayasasına göre dini azınlık sınıfına alındılar. Temsilciler Meclisinde bir gözlemci üyeyle temsil edilmeye başlandılar. Aynı Anayasa Adadaki iki büyük toplumdan birine dahil edilmelerini de emrediyordu yani toplumlardan birini seçmeleri gerekiyordu. Onlar da Hristiyan olan çoğunluk toplumunu yani Rumları seçtiler.
4-1974’de adanın ikiye ayrılmasıyla Maronit nüfusun akıbeti nasıl şekillendi?
Öncelikle iki köy askeri bölgeye dahil edildikten sonra tamamına yakını boşaldı ve sakinleri güneye göç etmek zorunda kaldı. Ayia Marina (Gürpınar) ve Özhan (Azomados). Özhan’da yakın zamana kadar üç yaşlı kadın askeri kampın içinde yaşamaya devam ettiler. Kormacit ise ilk başlarda nüfusunun büyük kısmını korudu fakat zamanla nüfusu 1300’den 120’lere düştü. Karpaşa’da da bazı Maronitler evlerini terk etmedi fakat zamanla nüfusları 250’den 12 kişiye kadar indi. Köy askeri bölge olmamasına rağmen bazı evler askeri aile lojmanlarına çevrildi.
5-1974’ten sonra Maronitlerin yerleşim yerlerine ne oldu?
Kormacit ve Karpaşa hariç diğer iki köy askeri kampa dönüştürüldü.
6-Bugün Maronitler Asomados ve Ayia Marina’ya yani köylerine neden dönemiyor?
Kormacit’e dönmeleri serbest ve mümkün. Şu an köyün büyük bir kesimi sahipleri tarafından restore edildi. Haftasonu nüfusu 600’e kadar çıkıyor. Köyde kahveler, bakkal, pansiyon, restoranlar köy sakinleri tarafından çalıştırılıyor. Karpaşa’da ise 1974’den sonra köyde kalanlar yaşamaya ddevam ediyor. Bazı evler restore edildi ama 18’e yakın ev için yerleşim açık değil. Köyün 7 evi ise halihazırda lojman olarak kullanılıyor.
Asomados ve Ayia Marina askeri bölge olmaktan çıkartılamadığı için dönüş halen yasak. Cumhurbaşkanı Akıncı 1.5 yıl önce Maronit açılımı adında bu iki köyünde tekrar yerleşime açılacağı müjdesini vermiş ve bu konuyla ilgili dönemin hükümetinin olurunu da alarak bir çalışma komitesi kurulmuş ve dönüşleriyle ilgili bir yol haritası çıkartılmıştı. Türkiye Ddışişleri de defalarca bu açılımı desteklediklerini onlara bildirmişlerdi. Fakat gerek seçim döneminin araya girmesi, bürokrasi ve yeni kabinenin ilgisizliğinden ve insiyatif almamasından dolayı yol haritası bir türlü eyleme sokulmadı.
7-Maroniterin köylerine dönmesiyle ilgili bugüne kadar ne gibi çalışmalar yapıldı?
Köylerin açılmasıyla ilgili teknik rapor hazırlanmış, bütçede 7.5 milyon para ayrılmıştır. Köye ayrıca askeri bölgeden geçmeyen yeni bir asfalt yol inşa edilmiştir. Üç yıl önce asker çekilebileceğini açıkça bildirdikten sonra Maronit köylülerle birlikte köyün mezarlığını bile temizlemişti. AB’den gelen parayla da 2 yıl önce kilise tamir edilerek hizmete açılmıştır. Köyün eski camisinin 1950’lerde depremden yıkılmış olmasından dolayı aynı yere geçen sene bir de yeni cami inşa edilmiştir. Köyün Osmanlı’dan kalan çeşmesi de yeniden inşa edilmiştir. Fakat yukarda da anlattığım gibi yeni hükümetin gelmesiyle birlikte işler durma noktasına gelmiştir. Bu iş için kurulan ve Maronitlerin de içinde olduğu komite aylardır toplanmamıştır. Bir türlü gelişme olmaması ise birçok soruyu gündeme taşımıştır. Cumhurbaşkanlığı son günlerde gecikmeyi üç ay önce başlayan ekonomik krize bağlamış, Maliye bakanı ise gerekli projelerin hazırlanmamasından dolayı ilerleme yapılmadığını söylemiştir. Hükümetin iki büyük ortağı ise sessizliğini korumaktadır. Köye girişler hala daha yasak olmakta ve yılda ancak bir iki defayla kısıtlanmış olmak üzere ayin yapmak için kiliseye gitmeye izin verilmektedir. Açılımla ilgili bazı kararların Bakanlar kurulu tarafından alınması da ertelenmiştir. Özellikle Ayia Marina’nın köy tarafının askeri bölge olmaktan çıkartılması gibi meseleler bürokrasinin çarkları içerisine hapsedilmiştir.
8-Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi yapını ve siyasi partilerin Maronitlere yaklaşımında göze çarpan olgular nelerdir?
Maalesef bugüne kadar YKP hariç hiçbir partinin Maronitlerle ilgili açık seçik bir siyaset beyanı olmamıştır. Bu konuda hiçbir parti fikir yürütecek kadar bilgilenmemiş veya bilgilenmek istememiştir. Bazı siyasetçilerin kişisel çabaları haricinde Maronit açılımı hiçbir partinin gündemine alınmamıştır. En azından alınmışsa bile kamuoyuyla bu bilgi paylaşılmamıştır. Solda gözlemlediğim genel ilgisizlik, çözümün bütünlüklü bir paket halinde geleceği inancından kaynaklanmaktadır sanırım. Bu tür parçalı açılımlara soğuk bakılmaktadır. Sağda ise Milliyetçi nedenlerden kaynaklanan bir soğukluk vardır.
9-Maronitlerin yerleşim yerlerine kavuşmasıyla ilgili ne gibi çalışmaların ve kararların alınması lazım?
İlk önce Bakanlar Kurulu’nun köyleri askeri bölge olmaktan çıkartması gerekir ki onların köylerine sınırsız ulaşımı sağlanabilsin. Ddediğim gibi asker harita çalışmasını yapmış ve nereye çekileceğini belirtmiştir. Daha sonra Maronitlerin ellerinde tapularıyla başvurmaları sağlanıp Kormacit’deki gibi mal iadesi yapılmalıdır. Buna da boş yerlerden başlanılabilir. Zaten Maronit mallarının çok büyük kesimi Kıbrıslı Türklere tahsis edilmemiştir. Örneğin Ayia Marina’da 21 bin dönümlük malın sadece 650 dönümü Kıbrıslı Türklere tahsis edilmiştir ve bunların hepsi tarladır. Dönecek olan Maronitlerin dört farklı şekilde mallarını iade alacakları bilinmektedir. Bir: köye dönüp, KKTC vatandaşı olmak, iki köye dönüp beyaz kimlikle resident olmak (İngilizler gibi oy hakkı olmadan), üç köydeki malı alıp arada bir kullanmak; dört malı alıp hiç gelmemek veya satmak. Ama öncelikle onların köylerine ziyaret serbestisinin başlatılması ve evini onarmak isteyenin onarmasına izin verilmesi gerekir.
10- Kıbrıs’taki Maronit nüfusun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Maronitlerin en büyük korkuları, Rum toplumu içerisinde asimile olup yok olmalarıdır. Köylerine dönerek kültürlerini, dillerini ve dinlerini yaşatacak bir habitus kurma şansları olacaktır. Onların kuzeye dönmesi buradaki Ethnocrasy dediğimiz, etnik demokrasinin de çoklu bir hale gelmesini sağlayacaktır. Bu insanların Kıbrıs sorunuyla bir alakaları yoktur. Onlar adadaki iki milliyetçilikten kaynaklanan bu sorunun mağdurlarıdır. Kuzeye gelmeleri, en azında buradaki ata mallarını geri almaları, Kıbrıs sorunun mağdurlarının bir kısmının mağduriyetini giderecek ve rehine kalmaktan kurtulacaktır. Onların buralarda tekrar kök salması, adadaki barış ortamına da büyük katkıda bulunacaktır. Bir de Kıbrıslı Türklerin böylesi bir işin altından kalkması demek onların özgüvenlerini tekrar kazanmasını getirecektir. Zaten şu anki sorunun da büyük bir kısmı bu özgüvensizlikten kaynaklanmaktadır. Onlara uzatacağımız dostluk eli kendimize olan saygıyı da beraber getirecektir. Yok olma korkusunu çok iyi bile Kıbrıs Türkü, başkalarının kaygılarını görmeye başladığı zaman ve bu konuda eyleme geçtiği zaman ancak özne olacaktır.