Kaynak: Yeşil Gazete
Çocukların istismarını normalleştiren, imkân sağlayan bir sistemin içinde yaşıyoruz. Ne yazık ki sistem her türlü istismarı, sömürüyü maskelemek, gizlemek, üstünü örtmek üzerine kurulu. Hâl böyle olunca ışıltılı makyajların ardındaki gerçekleri bir araya getirmek, görebilmek için emek harcamak, bütünü görebilmek için uğraşmak gerekiyor.
Moda endüstrisindeki emek sömürüsü artık üzeri örtülemeyecek derecede görünür iken bu sistemin içinde en çok zarar görenler kadınlar ve çocuklar. Asgari ücretin altında, baskı altında uzun saatler boyunca çalıştırılmanın getirdiği güvencesizlik yalnızca ekonomik olarak değil fiziksel, duygusal ve cinsel olarak da sömürünün yolunu açıyor. Çocukların çok küçük yaşlardan itibaren aileye katkıda bulunmak için tekstil endüstrisinde çalışmaya başladıkları, böylece her türlü istismara açık bir sisteme dahil oldukları ve böylece batının daha ucuza daha çok eşyaya sahip olabildiğini görüyoruz.
Kamuoyunda öne çıkan, tepki toplayan çocuk istismarı ve şiddet vakalarında yoğun duygular yaşamak, tepki göstermek çok normal, çok olağan. Toplumun genelinde bir süre, unutulana veya alışılana kadar bu konunun konuşulması, tek bir çocuğun hikâyesi üzerinden birçok duygu yaşanması sık rastlanan bir durum. Oysa sistemin sakladığı ağlar hem birçok çocuğun ekonomik, cinsel, duygusal istismarına yol açıyor hem de bunu meşrulaştıran zemini yaratıyor.
Lüks modanın sömürü sistemi
Geçtiğimiz aylarda Dior, Armani gibi lüks markaların yüksek fiyatlı ürünlerini başka ülkelerde çok ucuza ürettikleri ortaya çıktığında giyim endüstrisindeki işçi haklarına, üretim maliyetlerine dair bir tartışma kapısı açıldı.
Ama ne yazık ki endüstri bu kapıyı işçilerin haklarını verebilmek üzerinden konuşma şansını kullanmayı tercih etmedi. Konuyu işçi hakları perspektifinden konuşanlar, çoğunlukla zaten bu skandal açığa çıkmadan önce de konuşanlar oldu. Gerisi lüks markanın ürünlerinin pahalılığı üzerinden tüketici odaklı ilerledi. Markaların da imaj düzeltme üzerinden PR ve kriz yönetimi mekanizmaları devreye girdi. Bu mekanizmalar üzerinden işçilerin koşullarında gerçekten bir değişim olacağına inanmak güç, ama yine de bir değişime katkı sağlama ihtimali var.
Yine geçtiğimiz aylarda BBC’nin ortaya çıkardığı bir başka skandalda Estée Lauder, L’Oreal gibi markaların parfüm üretiminde doğrudan çocuk işçiliğini kullandıkları bir kez daha görüldü. Söz konusu markaların “sıfır tolerans” iddiaları ve politikaları bir yana, sistemin üzerinde yükseldiği “bakmazsan görmezsin” kuralının işlediği çok açık.
Çocuk işçiliğinden haberi olmadan 1 dolara yaseminleri Mısır’dan satın alan masum lüks tüketim markaları pahalıya satılan ürünlerden elde edilen yüz milyonlarca doları ünlülere, pazarlama ve reklam faaliyetlerine harcıyor. Tedarikçilerin Mısır, Bangladeş, Türkiye, Özbekistan ya da başka bir ülke olmasının çok da önemi yok, bakmazsan görmezsin kuralına göre 1 dolara yasemini satın alan ama nasıl bu kadar ucuz olabildiğini hiç sorgulamayan marka, suçu yerel pazara atıyor. Hangi ülkede üretim yapılacağı da ancak o ülke işçi haklarına dair yeni uygulamalar getirir de üretim maliyetleri artarsa önemli oluyor.
Çocuk işçiliğin endüstriye kârı
Çocuk işçiliğinin bu kadar yaygın olmasının temel sebebi, denetimsizliğin getirdiği sömürü kolaylığı. Çocuklar güçsüz, deneyimsiz, kırılgan ve bu sebeple ucuza ağır koşullar altında seslerini çıkarmadan çalışmaları mümkün. The Centre for Research on Multinational Corporations’un raporuna göre hem pamuk tarımında hem de tekstil üretiminde çocuk işçiliği ile yetişkinlerin çalışma ücreti arasında bir bağlantı var. Çocuk işçiliği olduğu sürece yetişkin işçilerin de koşulları daha ağır, ücretleri daha az. Bu sebeple batılı markalara üretim yapan fabrikalar çocuk işçiliği yasaklanırsa ücretlerin artacağını ve müşteri kaybedeceklerini söyleyerek karşı çıkıyor.
Sistem bu şekilde devam ettiği sürece de söyledikleri doğru, giyim endüstrisi çocuk sömürüsü üzerinde yükseliyor. Güney Hindistan’da regl döneminde kadınların çalışma tempoları düştüğü için fabrika sahiplerinin kız çocuklarının yiyeceklerine regl olmayı önleyici hormon bozucu ilaçlar kattıkları raporlanmış. Özbekistan’da pamuk toplamaya zorlanan çocukların okula gidemedikleri için okula başlama oranlarının git gide düştüğü kaydedilmiş.
Herkesin bildiği sır
Moda endüstrisinde işçi, çocuk ve çevre sömürüsüne dair raporlar bir iki tane değil, yeni de değil. Bu bilgiler uzun süredir ortaya çıkarılıyor, raporlanıyor, savunusu yapılıyor. Markalar, tedarikçilerini daha ucuz üretmeye zorladıklarında, istediği fiyata alamayınca koşulları daha kötü bir ülkeye üretimi kaydırdıklarında bu fiyatlara nasıl üretim yapıldığını çok iyi biliyorlar. Tüketicinin gözünü boyayan tasarımlı sürdürülebilirlik raporlarının, şık politikaların arkasında bakmazsan görmezsin prensibi yatıyor. Çünkü arada bir nadiren çıkan bir iki skandalı yönetmek, üretimi adil hale getirmekten çok daha ucuza mal oluyor.
Tüketiciler, son kullanıcılar açısından bakıldığında durum ne kadar farklı? Endüstrideki çocuk emeği sömürüsü gerçekten hâlâ görünmez mi yoksa tüketiciler de markalar gibi diğer tarafa mı bakıyor?
Sorgulamakla başlıyor her şey
Çocuk sömürüsünü görmek, gözetmek, çocuk haklarını savunmak için tüketicilerin tercihlerini yöneterek yapabilecekleri var. Bir giyim eşyasını, aksesuarı çok ucuza alan herkes, bir araştırma yapmaya gerek olmadan da burada bir sömürü olduğundan emin olabilir örneğin. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre dünyada 160 milyon çocuk işçi var. Çocuk haklarını savunmak için ilk adım tüketim tercihlerini ve miktarını sorgulamakla başlayabilir.