DEV-İŞ eski başkanı, on yıllardır barış ve emek mücadelesinin içinde olan Mehmet Seyis ile ülkemizde yaşanan gelişmeleri ve mücadele yollarını konuştuk.
“Bu yaşanan atmosferin temel nedeni toplumumuzun büyük kesiminde oluşan kabullenilmiş çaresizlik duygusudur.”
“Topluma umut veren siyasi oluşumların olması durumunda insanlarımız mücadeleden kaçmazlar”
“Evet bunun anlamı da solda politik ve siyasi liderlik yapacak bir yapıya ihtiyaç var, artık mevcutlara güven sarsıldı.”
“Sol ve sağ siyaset ayrımı kalkabilir mi? Olur mu hiç öyle şey. Bunun olması için Emek –Sermaye çelişkisinin kalmaması, sömürüle –sömüren olmaması yani patron ve işçinin ayni kazanması, ayni şekilde işleyip ter dökmesi, sınıfların ortadan kalkması gerekir. Kalktı mı? Hayır tam tersine arttı.”
“Ekonomik olarak zor bir dönemden öteye dibe vurmak üzereyiz.”
“Kullandığınız para sizin değil, iç ve dış siyasetinizi Türkiye belirler, bu durumda burda yönetici olanlar aslında sadece bir perde, Kıbrıs’ın kuzeyinin TC’nin alt yönetimi olduğunu örtme çabası. Fakat bu da artık örtülemiyor, açıkça sırıtıyor.”
“Özel sektörde çalışanların çoğunun göçmen işçi olması örgütlenmeyi imkansız hale getiriyor. Bu bir siyasetin sonucu. İşverenlere ucuz işgücü sağlamak adına göçmen işçilik teşvik edilliyor. Bu noktada sorumluluk hükümetlerde.”
Eğer bu böyle devam eder ise, bugün Türkiye’de ön bulup çeşitli olumsuzlukları olağanlaştıran yobaz tarikatların etkileri her geçen gün burada da artmaya devam edecek. Ve belki de çok uzak olmayan bir sürecin sonunda artık bizde de kadınların medeni kıyafetine karşı çıkan, taciz eden, sapıklıklarını din ile örten mollalar ellerini kollarını mahallelerimizde örgütleyecek.
Eğer çözümde karşılıklı kabul edilebilirlik istenirse tek çözüm şekli Federal Kıbrıs.
GazeddaKıbrıs – Özel Röportaj
Soru- Uzun yıllar sendikacılık yaptınız, özellikle emek ve çeşitli hak-özgürlükler-barış mücadelesinin içerisinde yer aldınız. Ülkemizde son yıllarda yaşanan toplumsal, ekonomik ve politik atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir gerileme ve toplumsal yozlaşmadan bahsedebilir miyiz?
Cevap- Maalesef son yıllarda ülkemizde gerek siyasette, gerek ise sendikal anlamda ciddi bir durgunluk yaşanıyor. Bence bu yaşanan atmosferin temel nedeni toplumumuzun büyük kesiminde oluşan kabullenilmiş çaresizlik duygusudur. Kıbrıs’ın kuzeyinin TC’nin alt yönetimi olması durumuna ülkemizde bulunan sağ siyasetçilerin (Denktaş-UBP) geçmişten buyana hiçbir zaman itirazları olmadığı bir yana bunu gayri resmi onaylıyorlardı.
Özellikle Annan planı döneminde Kıbrıslıtürk toplumu ciddi çoğunlukla bu yapıdan kurtuluş yolu olarak Kıbrıs sorununun çözümünü gördüğü için mücadele etmenin zemini oluştuğunu gördü ve sokaklara çıktılar. Ciddi bir mücadele verdiler ve fakat o dönemki siyasi liderliğin topluma kaybettirdiği çözüm fırsatlarını da görerek ülkedeki çözümden yana partilere, başta CTP’ye büyük güç verdiler. Ardından yaşananlar, Yapılan referandumda Kıbrıslırumların güçlü “hayır” cevabı büyük bir moralsizliğe neden oldu. O noktada Kıbrıslıtürklerin güçlü “evet” cevabı çözümden yana tavır alan siyasi partilerimize desteğin devamına neden oldu. Ve bundan sonraki dönemlerde umutsuzluk ile kabullenilmiş çaresizlk duygusu arttı. Bunları anlatma nedenim, topluma umut veren siyasi oluşumların olması durumunda insanlarımızın mücadeleden kaçmadığını vurgulamaktı.
Soru- 2010-2012 yılları arasında büyük mitingler yapıldı ve bunların adına toplumsal varoluş mitingleri denildi. Siz de o dönem bu eylemlerin içinde ve organizatörüydünüz. Aradan fazla zaman geçmedi fakat toplumsal olarak sanki o dönemleri yaşamamışız gibiyiz. Bu mücadelelerin politik kazanımlarının olmadığından sadece bir toplumsal öfke boşalımı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Cevap- Bu sorunuzu cevaplarken de yine 2002-2004 dönemi yaşanan Barış mitingleri dönemi ve 2010-2012 dönemi yaşanan Toplumsal Varoluş mitinglerinin oluşmaları açısından benzerliklerine değinmek gerekir sanırım.
2007’den itibaren toplumun göreve getirdiği çözümden yana güçlerin, çözümü getiremedikleri bir yana Uluslararası para fonu İMF’nin borçlandırdığı ülkelere yaptığı dayatmaları gibi TC’deki AKP hükümetinin emek düşmanı yeni liberal ekonomik dayatmalarını sol olduğu iddiasında olan hükümet eliyle uygulanmaya başlanması toplumda umutsuzluk oluşmasını getirmişti ve tabii bu ruh hali siyasete de yansımış ve oldukça güç kaybeden sağ parti UBP’nin yeniden hükümet olmasına kadar varmıştı.
İşte o dönem insanlarımızın bir daha mücadele edemeyeceği gibi bir kanaat hakimdi. Ama Ekonomik dayatmalar ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki hükümetin basiretsizliği ve TC’deki yönetimin Kıbrıslıtürkleri aşağılamaya varan söylemlerine karşı direnişe geçen sendikalarımız ile muhalefetteki partilerimize güven duyup yaşananlara isyan eden insanlarımız yeniden sokakta mücadeleye başladı. Yani bu toplum aslında önderlik yapanlara güvendiği ve umut gördüğü zaman mücadelenin alasını verdi.
Soru- Kıbrıslı Türkler toplumsal mücadelede politik kazanımlar elde edebiliyorlar mı? Bunun solda politik ve toplumsal liderliği yapacak bir yapı olmamasından kaynaklı olduğunu ifade edebilir miyiz?
Cevap- Kıbrıslı Türkler toplumsal mücadelede politik kazanımlar elde edebiliyor etmesine de her defasında kazanım sandıklarının bu kazanımları kısa zamanda yok ediliyor.
Kazanım onay vermediği ve kavga ettiği sağ hükümeti devirmesi olurken, yerine sol söylemler ile sol parti olduğu iddiasındaki partilerin hükümette hovarda zenginler gibi kazanımları tersine çevirmesi de kaybı ve umutsuzluğu oluyor. Ve evet bunun anlamı da solda politik ve siyasi liderlik yapacak bir yapıya ihtiyaç var, artık mevcutlara güven sarsıldı.
Soru- Bir de ‘sol-sağ artık kalmadı, herkes aynı’ diyenler var. Siz bu söylemi nasıl karşılıyorsunuz? Gerçekten de sol-sağ ayrımı kalktı mı? Kıbrıs’ın kuzeyinde solun geleceği var mı? Bu gelecek nasıl bir gelecek olmalı?
Cevap- Bu söyleneni iki kesim insan farklı amaç ve düşüncelerle söyler veya düşünürler. Sade insanlarda bu söylem oluşan umutsuzluk ve güvensizliğin sonucu. Ama bir kesim var ki bu söylemi umutsuzluk oluşması ve bundan sağ veya çözüm karşıtı siyasi hareketler olarak nemalanmak için kullanır.
Sol ve sağ siyaset ayrımı kalkabilir mi? Olur mu hiç öyle şey. Bunun olması için Emek –Sermaye çelişkisinin kalmaması, sömürüle –sömüren olmaması yani patron ve işçinin ayni kazanması, ayni şekilde işleyip ter dökmesi, sınıfların ortadan kalkması gerekir. Kalktı mı? Hayır tam tersine arttı.
Hatta o kadar arttı ki insanların çalışma koşulları kölelik koşullarına vardırıldı. Evsiz ve aç bir insan ordusu sayıca onlardan milyonlarca daha az olan patronlara köle gibi çalıştırılıyor. Çok uluslu şirketleri kazanıyor. Emperyalist güçler daha çok güç için savaşlar çıkartıyor, silah firmalarına, ilaç firmalarına, inşaat firmalarına kazandırıyorlar. Ölüm makinelerini satıyorlar, öldürüyorlar sakatlıyorlar yakıp yıkıyorlar, sonra da tedavi için ilaç satıyorlar, yıktıklarını yapmak için inşaat firmalar devreye giriyor ve onlar kazanıyor.
Eğer insanlar, ölümü göze alarak ölüm yolculukları ile göç ediyorsa, aç iseler, sömürülüyorlarsa, bunlar var ise sol ve sağ ayrımı ortada çırılçıplak duruyor demektir. Kıbrıs’ta da, tüm dünyada da ortaya koyduğumuz yaşanan olumsuzlukları ancak sol politikaların ilkeli uygulanması ile yenebiliriz. Kıbrıs’ta da dünyadada barış ancak sol siyaset ile başarılır. Ve tabii ki ülkemizde solun geleceği birleşik Kıbrıs’ta ortak işçi sınıfı mücadelesi ile hedefe ulaşır.
Soru- Ekonomik olarak zor dönemlerden geçmekteyiz. Belli ki bu dönem devam da edecek. Hükümetin bu noktadaki çabasını yeterli buluyor musunuz? Sizce ne yapılması lazım?
Ekonomik olarak zor bir dönemden öteye dibe vurmak üzereyiz. Bunu sorunu aşabilmek da Kıbrıs’ta çözüme ulaşmadıkça şu anda Kıbrıs’ın kuzeyindeki hükümetlerin başarabileceği bir durum değil. Kullandığınız para sizin değil, iç ve dış siyasetinizi Türkiye belirler bu durumda burda yönetici olanlar aslında sadece bir perde, Kıbrısın kuzeyinin TC’nin alt yönetimi olduğunu örtme çabası. Fakat bu da artık örtülemiyor, açıkça sırıtıyor. Yapılması gereken ise bu çıkmazdan kurtulmak. Kurtulmanın tek yolu Kıbrıs’ta Federal çözüm.
Soru- Biraz da emek mücadelesinden bahsedelim. Kamu çalışanlarının oldukça geniş haklara fakat özel sektör emekçilerinin yasal pek çok haktan mahrum bırakıldığını biliyoruz. Üstüne üstlük özel sektörde çalışanların yarısından fazlası göçmen işçi. Sizce bu zeminde nasıl bir hak mücadelesi verilmeli? Çalışma Bakanı’nı başarılı buluyor musunuz? Sizce Kıbrıs’ın kuzeyideki sendikal yapılaşmanın yenilenmesi ve kendisini geliştirmesi gerekmekte midir? Sendikalara güvenin ortalamının altında olmasının nedenleri sizce nelerdir?
Cevap- Bence kamu çalışanlarının hakları da çok yüksek değil. Örneğin Kıbrıs’ın güneyine göre alım gücü çok düşük bile diyebiliriz. Aslında çok kötü durumda olan özel sektör çalışanları. Onlar gerçekten yasaların bile uygulanmadığı koşullarda çalıştırılıyor. Aşılması gereken sorun, bu insanların da insani koşullarda ve insanca yaşayabilecekleri ortamlarda, daha yüksek ücretlerle çalışabilmesini sağlamak. Özel sektörde çalışanların çoğunun göçmen işçi olması örgütlenmeyi imkansız hale getiriyor. Bu bir siyasetin sonucu. İşverenlere ucuz işgücü sağlamak adına göçmen işçilik teşvik edilliyor. Bu noktada sorumluluk hükümetlerde. Uygulanması gereken siyasetler sosyal politikalar, ama maalesef bizde hükümete gelen siyasetçiler dayatma ekonomik programlara teslim oluyorlar. Siyasette yaşanan boşluk burda da kendini gösteriyor.
Tüm bunlar yaşanırken Çalışma Bakanlığı yapmanın da hükümet olmanın da hatta hükümet yada muhalefet olmanın da başarılı olması beklenemez. Başarılı olmanın yolu, daha önce de dediğim gibi ilkeli sol siyasetleri tavizsiz savunmak ve seçim ile ele geçirilen makamlar olursa da burda siyasetlerini uygulamak için mücadele etmek.
Bu şartlar altında sendikal hareketin eksikleri olsa da bence ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Sendikalar örgütlü oldukları işyerleri dışında söz sahibi değiller. Sonuçta sendikalarda da olması gereken ilkeli ve çalışkan davranmak. Çalışanlar sendikalarının kendilerinin arasında ve kendileri için uğraştığını görürse güven sorunu kalmaz.
Soru- AKP Türkiye’sinin Kıbrıs’ın kuzeyinde gerek yaşam alanlarımıza gerek eğitim sistemimize gerekse de en temel demokratik ifade araçlarımıza dair nokta atışları yaptığına şahit oluyoruz. Zaman zaman bu hamleler gerginliğinde artmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin bu politikaları karşısında ne hissediyorsunuz? Hükümet sizce yeteri kadar iradeli davranabiliyor mu?
Cevap- Özetle Yaşadığımız yapı KKTC yaşanarak görüldüğü gibi TC’nin alt yönetimi ve bunu bu güne kadar hükümete gelen tüm partilerimiz de kabullenmiş durumda. Bu yapıdan kurtulmak gerekir.
Eğer bu böyle devam eder ise, bugün Türkiye’de ön bulup çeşitli olumsuzlukları olağanlaştıran yobaz tarikatların etkileri her geçen gün burada da artmaya devam edecek. Ve belki de çok uzak olmayan bir sürecin sonunda artık bizde de kadınların medeni kıyafetine karşı çıkan, taciz eden, sapıklıklarını din ile örten mollalar ellerini kollarını mahallelerimizde sallayarak örgütlenecekler. Evet bunlardan kurtulmamızın da tek çaresi Federal birleşik bir Kıbrıs.
Soru- Kıbrıs sorununa dair çeşitli tezler öne atılmakta. Bu anlamda federasyon düşüncesinin de meşruluğu sorgulanmakta. Sizce federasyon hala olabilecek tek çözüm modeli midir? Neden?
Cevap- Evet bence Kıbrıs’ta iki toplumun da içlerine sindirerek yaşatabilecekleri tek çözüm şekli federasyon. Eğer çözümde karşılıklı kabul edilebilirlik istenirse tek çözüm şekli Federal Kıbrıs.
Her iki toplumun da belki de birinci tercihi başka çözüm şekilleri ama bunlar karşılıklı kabul edilir olmaktan uzak. Örneğin bir kesim Kıbrıslıtürkün ilk tercihi iki devletli çözüm olabilir ama bunu kaşı tarafın kabulü mümkün değil. Ayni şekilde bir kesim Kıbrıslırumun ilk tercihi üniter devlet olabilir ama bunu da Kıbrıslıtürk tarafında büyük çoğunluğun anlaşma ile kabulü olanaksız. İşte bunun için Tek Çare Federasyon.
Soru- 1948 yılındaki ortak grevlerin bu yıl 70. yılı. Bu çerçevede PEO ve DEV-İŞ tarafından bir dizi etkinlikler de planlanmakta. Neden 1948 yılı Kıbrıs işçi sınıfı ve genelde Sol’u için önemli bir yıldı? 70 yıl sonra bugün neredeyiz?
Cevap- PEO ve DEV-İŞ’i tebrik ederim. Uzun yıllardır Kıbrıs’ta barış ve emeğin refahı için her iki toplumda etki yaratmak için iki toplumlu etkinliklerini sürdürüyorlar. Bu etkinliğin özel önemi yanında toplam etkinliklerin de bir parçası olarak görüyorum. 10 yıl önce de 60. Yıl onuruna etkinlikler yapılmıştı.
1948 maden grevleri Kıbrıs işçi sınıfı tarihinin önemli parlak bir sayfası. Bu grevlerde Rum ve Türk işçiler 4 ayı aşkın bir zaman CMC şirketine karşı hak kavgası verdiler. Bu mücadele sırasında Türk ve Rum işçiler sırasında ekmeklerini bölüştüler, sırasında açlığı. Birlikte omuz omuza mücadele ettiler, birlikte dövüldüler, vuruldular. Türk ve Rumlardan oluşan İngiliz sömürge yönetimi polisleri de işçileri Rum veya Türk diye ayırmadan onlara sürekli saldırdılar. Bu grevler sorunların aslında ulusal değil sınıfsal olduğunun da kanıtı.
70 yıl sonra maden grevlerini anar iken ortak sınıf mücadelesinin yeniden hayat bulması için, birleşik çalışma koşullarının yeniden ciddi anlamda olabilmesi için mücadele etmeliyiz.