Kadınlar, işçiler, depremzedeler sabah işe giderken o mahur besteyi dinleyerek işe gidiyor, işyerinde Müjganla ağlaşıp, işten dönerken siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz diye mırıldanıyor, eve varınca entel bir magandayla yorgun demokratın kavgasını izliyor, kendine iyi bak beni düşünme hülyalarına dalıyor. Kimi kum gibi aşkların peşinde koşuyor, bir şafaktan bir şafağa dalıyor, beni burada arama anne diye yatağına giriyor, kimisinin de başı rüyalarında bile belada.
Bizim türümüzden ülkelerin sorunu eğitim değildir. Bizim sorunumuz toplumdaki kadınların çoğunluğunun dayak yemesi, şiddet görmesidir. Çünkü garibanın gariban olması ne eğitim ne de öğrenim sorunudur. Bizdeki sorun insan malzemesindeki kaliteyi artırma sorunudur. Bu da ancak kadınların sorunlarımızı sindirmesiyle çözülebilir. Çünkü kadınlar doğurur ve insan malzemesini yoğurur. Fakat bizdeki kadınların çoğunun dönmeceli olarak her gün şiddet görmesi buna imkân sağlamıyor. İnsanların ne para kazanmasını ne de harcamasını öğrenmesine yarıyor. Çünkü para biriktirmeyi değil harcamayı öğrenmek gerekiyor.
Kadın haklarından geri dönüş ise mümkün bir şey değil aslında. Çünkü dünyanın veya herhangi bir ülkenin yarı nüfusunu oluşturan kadınları evlere kapatıp, diğer yarı nüfusu olan erkeklerin kadınlara ekonomik olarak bakabilmesi mümkün değil.
Bayramda kadın olmak, işçi olmak, depremzede olmak kadın haklarıyla alakalı bir sorundur. Kadınsız, kahkahasız toplumlar çok farkında değildir. Bizim geleneğimizde ister istemez öldürülen şehzade annelerinden tutun da, divan edebiyatında düşmanlaştırılan kadınlara kadar, kadınları ahlaki kaygı çemberimizin dışına atmamız da dahil, kadın hakları olmadığı için şeffaflıkta olmayan toplumumuz denetlenmek istemeyen, hesap vermek istemeyen politikacılarla dolu, yine bir bayram günü kadınları, işçileri, depremzedeleri sizler için hatırlamak, hatırlatmak istedik.
- Kadınlar bayram öncesi evdeki herkesin kıyafetlerini yıkamak, ütülemek, bayram sabahına hazır etmek zorunda
- Kadınlar bayramlarda halen eşlerinin ellerini öpmek zorunda
- Kadınlar kendileri için bayram alışverişinden tutun da ev içi bütün alışveriş için erkeğin eline bakmak zorunda
- Kadınlar eve gelecek bayram misafirleri için günler öncesinden bayram temizliği yapmak zorunda ve kendi vakitlerinin çalınmasına izin vermek zorunda
- Kadınlar bayram misafirleri için tatlı, yemek, kahve ve çay yapmak zorunda
- Kadınlar erkeğin ailesi dahil bütün misafirlere koşulsuz hizmet etmek zorunda
- Kadınlar mangal sofrasında erkeklerin içkileri ve yemekleri bittikten sonra hem bahçeyi veya balkonu hem içki bardaklarını, hem de bütün bulaşıkları yıkamak zorunda
- Kadınlar çocuklarının bayram ihtiyaçları için erkeğin eline bakmak zorunda, çocuklarına kendi almaya niyetlendiği fakat alamadığı şeyler için erkek ile iyi geçinmek zorunda. Eğer erkekte alamıyorsa çocuklarının hayallerini içine atmak zorunda.
- Kadınlar bütün misafirler gittikten sonra evi tekrardan temizlemek, bulaşıkları yıkamak, çamaşırları yıkamak, çocukları duşa sokmak zorunda.
- Bayramda çalışan işçiler ailelerinden uzak kalmak zorunda
- Bayramda uzak ülkelerde çalışan işçiler ailelerinden uzak kalmak zorunda
- Bayramda aileleri uzakta olan ve ekonomik durumu iyi olamayan ailelerine yardım yapmak, yardım yapamıyorsa bunun hüznünü içine atmak zorunda
- Bayramda ailelerinden uzakta olan işçiler toplum tarafından toplumun dışına itildiği için yalnızlıklarını içine atmak zorunda
- Bayramda işçiler bayrama borçlu girmek zorunda, bayramdan sonra borçlarının geldiğini bir an olsun unutmanın uykusunu yaşamak zorunda
- Bayrama işçiler yorgun girmek zorunda, bayram sonrası çok yorulacaklarını bilerek yaşamak zorunda
- Bayramda işçiler eğer iş yerindeki durumlar iyi değilse bayram sonrası kovulabileceklerinin kaygısını yaşamak zorunda
YALNIZLIK
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun Tellersin
pullarsın Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!YAŞAR KEMAL
- Bayramda annesi babasından ayrı olan çocukların kimi annesizliği, kimi babasızlığın burukluğunu içinde yaşamak zorunda
- Bayramı çocuk esirgeme kurumunda veya yatılı okulda geçiren çocuklar anne babasızlığı sızısını içinde yaşamak zorunda
Bunun bir şiiri de var;
Bütün yaptığınız nankörlükler,
O çocuğa yine de sizi unutturamaz…
Ve onlar o küçük başlarını,
Yastıklarının altına saklayarak ağlarlar…
Sully Prudhomme
1901 Nobel Edebiyat Ödüllü Şair
Bayrama depremde ölen anneleri, babaları, çocukları, akrabalarının kayıplığıyla giren insanlar var. Bu çok acı ve zorlu bir duygu durumu. Sanırız ki edebiyat bile tarif ederken zorlanacaktır. Bu nasıl bir sınav, kaybedenlerin nasıl bir sınanmasıdır. Hukuki açıdan da zorlu bir sınav olmasının yanında, bayrama kayıplıkla girmek en zor durum diye düşünüyoruz.
Zaman geçti, yürekleri delip geçti zaman
bir “evlat acısı” kaldı geriye
gidenlerin ardından
- Bayrama evsiz girmek zorunda kalan depremzedeler var
- Bayrama çadırda, prefabrik evde girmek zorunda kalan depremzedeler var
- Bayrama ser sefil girmek zorunda kalan depremzedeler var
- Bayrama deprem dolayısıyla göç ettiği yerlerde kendisini eğrelti ve toprağından koparılmış gibi hissederek giren depremzedeler var
KAYAD’ın kadınlar için yaptığı çalışmayı sizlerle paylaşıyoruz;
Kaynak :
https://kayad.org/yayin/
Kıbrıs’ın Kuzey Kesimindeki Kadınların Profili
Önsöz
Bu kitapcık Kıbrıs’ın kuzey kesiminde yaşayan kadınların profilini ortaya çıkarmak için yapılan bir araştırmanın sonuçlarını göstermektedir. Bu araştırma Engelleri Tanıyarak İlerleyen Kadın, ETİK projesinin bir parçası olarak Kadından Yaşama Destek Derneği tarafından, Avrupa Birliği’nin kısmi destekleğiyle gerçekleştirilmiştir. Şubat ve Mayıs 2010 tarihleri arasında Prologue Consulting Ltd. araştırmayı yapmıştır. Rastgele seçilmiş; değişik yaş grupları, eğitim dereceleri ve Kıbrıs’ın kuzey kesiminin farklı yörelerini temsil eden 600 kadın araştırmaya dahil edilmiştir. 5 farklı bölgeden (İskele, Mağusa, Girne, Güzelyurt, ve Lefkoşa) toplamda 42 katılımcıyla 5 tane odak grubu yapılmıştır.
ETİK’in esas amacı öncelikle kadın profilini geliştirip, kadınların güçlü ve zayıf yanlarını ortaya çıkartmak; tespit edilen ihtiyaçlarına yönelik eğitimler, farkındalık geliştiren etkinlikler düzenleyerek, Kıbrıs’ın kuzey kesiminde toplumsal cinsiyet eşitliğine katkıda bulunmaktır. Profilin tamamlanması ve paylaşılmasının ardından düzenlenecek etkinlikler kadınları, kendi hayatlarının kontrolünü ellerine alabilmeleri ve kamusal hayatta ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanlarda aktif ve etkili olabilmeleri için güçlendirecektir.
Giriş
Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyet üzerine toplum tarafından inşa edilen, bireyleri seçim hakkı olmaksızın belli “kadınlık” ve “erkeklik” kalıpları içine hapseden roller, davranışlar, sorumluluklar ve beklentilerin tümüdür. Toplumsal cinsiyet bir taraftan bireysel özgürlükleri sınırlarken, diğer taraftan fırsatlara erişimde, kaynakların ayrılmasında ve kullanılmasında ciddi eşitsizliklere sebep olur. Bu geleneksel ataerkil sistem kadınları sistematik olarak dezavantajlı duruma koyar. Buna rağmen, burada sunulan araştırma, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan kadınların çoğunluğunun toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamadan kabul ettiklerini, ve hatta toplumun hükmettiği bu rolleri teşfik ettiklerini açıkca göstermiştir.
Birçok kadın, toplum tarafından kadın ve erkek arasında kurulmuş hiyerarşiyi kabul etmekle kalmıyor, “iyi anneler” olarak hiyerarşi, eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddeti bir sonraki nesillerin öğrenip, içselleştirmesinde de çok önemli rol oynuyor. Böylece ataerkil sistem en fazla baskı altına aldığı grubun pahabiçilmez yardımla kendini devam ettiriyor.
“Mutlu Bir Köle Özgürlüğün En Kötü Düşmanıdır”
Bu ülkedeki kadınlar, özsaygınlıklarının düşük olmasından dolayı kamu alanında özgüven eksikliği yaşıyorlar. Sosyalleşme, halk önünde konuşma, risk ve sorumluluklar alma, kendi hedeflerini belirlerleme ve takip etmede zorluk çekmektedirler. Aile ve toplum baskısı kendi ihtiyaç, istek ve duygularından daha ağır basmakta; bağımlı bireyler olarak yaşamaktadırlar. Kendi ihtiyaçlarını (örneğin kendi duyguları, cinsel sorunları, şiddet hakkında konuşmak) tatmin edemedikleri için, öz-gerçekleştirmeye ulaşamıyorlar.
Zihinlerine işlemiş geleneksel “kadın” imajı, çoğu kadının öz kimliklerini geliştirmelerine engel olmaktadır. Özsaygınlıkları düşük olan kadınlar, sosyal entegrasyon için dışsal güç kaynaklarına (örneğin toplumsal tasdik) başvuruyorlar. “Hayır” demeyi bilmeden, toplumun onay ve tasdiğine en büyük önemi vererek, hayali mutluluk içerisinde yapay hayatlar yaşıyorlar. Bu bulgular değişik eğitim seviyeleri, yaş ve etnik kökenlerde aynı şekilde görünüyor. Toplum cinsiyeti konusunda farkındalık yaratmak, bu döngünün kırılması ve kadınların içsel güçlerini artırarak güçlenmeleri ve ataerkil sistemin zincirlerinden kendilerini kurtarabilmeleri için gereklidir.
“Kişisel olan Politiktir”
Kadınların kendi hayatlarında, ailelerinde ve toplumlarında yaşadıkları baskı, şiddet ve ayrımcılık kişisel problemler değildirler. Bunlar sistemin meydana getirdiği ve sürdürdüğü politik problemlerdir. Bu nedenle, bu sorunların çözümü de yalnızca kişisel çabayla gerçekleşemez. Sistemin yarattığı baskı ve adaletsizliği farketme fırsatı bulan kadın ve erkeklerin bu farkındalığı ayni fırsatı elde edememiş diğerleriyle paylaşmaları gereklidir.
Bu araştırmanın sonuçlarını paylaşarak, bu sürece katkıda bulunmayı; genel olarak toplumsal cinsiyet, özellikle de kadının statüsü konusunda toplumda ciddi bir tartışma başlatmayı umuyoruz.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri
- Ülkemizde yaşayan çoğu kadın, erkekler ve kadınlar arasında hiyerarşik bir ilişki kuran geleneksel “kadınlık” ve “erkeklik” rollerini kabul etmekte, kendini bu rollerle tanımlamaktadır.
- Araştırmaya katılan kadınların %51’ine göre “toplumumuzda kadın ve erkeğin nasıl davranacağı belirlenmiştir ve biz bu kurallara uymak zorundayız.”
Bu araştırmadaki diğer soruların çoğunluğunda olduğu gibi, kadınların önemli bir oranı bu ifadeye ne katılmış ne de katılmamıştır. Bu, çoğu kadının ya toplumsal cinsiyet konularında hiç düşünmemiş olduklarını ve bir fikir üretemediklerini, ya da içsel olarak gerçekte nasıl hissettikleriyle aslında nasıl davrandıkları arasında tutarsızlık yaşamakta olduklarını gösterebilir.
- Kadınların %88’ine göre, kadınların herşeyden önce iyi birer anne ve ev hanımı olmaları gerekmektedir.
- %86’sına göre, “erkekler evimizin direği, kadınlar başımızın tacıdır”.
- Kadınların %58’i eşleri eve gelmeden önce evde olması gerektiğine inanırken, %29’u kadınların geceleri yalnız dışarı çıkmaması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, %20’si, bekar, boşanmış ya da kocaları ölen kadınların yalnız yaşamamaları gerektiğine inanmakta, bu nedenle bu kategoriye giren çoğu kadının sosyal olarak küçümsenmeden kendi ayakları üzerinde durma şansını ellerinden almaktadır.
- Kadınlar bu kurallara uymakla kalmıyorlar, bu kuralları gelecek nesillere aktarmayı da kendilerini görev biliyorlar. %80’inden daha fazlasına göre, kadınlar kızlarını “hanım” gibi, oğullarını “erkek” gibi, yani toplum tarafından öngörülmüş cinsiyet kalıplarına düzgün bir şekilde oturan kadınlar ve erkekler olarak, yetiştirmelidirler.
Odak grubu katılımcılarının sözleriyle: “Oğullarımızı yetiştirirken onlara bulaşıkları yıkamamaları ya da ev işi yapmaları gerekmediğini söyleriz. Kızlarımıza ise belirli şekillerde davranmaları gerektiğini söyleriz.” Bunun etkisiyle “kızlar ailelerinin baskısından kaçmak için evlenirler,” bu da kadınları genç yaşta mutsuz evliliklere zorlar and döngü böylece devam eder.
- Kadınların büyük bir bölümü toplumun kadının cinselliği üzerinde dayattığı ahlaki düzenlemeleri destekler. Bekaret kavramını yüceltip, bu düzenlemelere uymayan kadınları hor görürler.
Burada eğitim durumunun fark yarattığı görülebilir. Üniversite ya da üniversite üstü mezunların %30’u bu ifadeyi doğrularken, ilkokul mezunlarının nerdeyse %70’i, ortaokul mezunlarının %45’i, lise mezunlarının ise %35’i bu ifadeye katılmaktadır.
Özsaygınlık ve Özgüven
- Dünyanın başka yerlerindeki ataerkil sistemlerde olduğu gibi, doğdukları günden itibaren toplumun hükmettiği rolleri içselleştirdikleri için, çoğu kadın özsaygınlık (kişinin kendi gözündeki değeri) ve özellikle da kamusal alanda özgüven (kişinin kendi yeteneklerini algılaması) eksikliğiyle büyür.
- Araştırmaya katılan kadınların %35’i halk içinde konuşmakta tereddüt ediyor; bu da yüksek ihtimalle, katılımcıların %59’unun kabul ettiği gibi, yanlış yapma korkusundan dolayıdır. %46’sı sosyal ortamlarda ilk konuşan kişinin kendileri olmamaları gerektiğini ifade ederken, kadınların %15’e yakını ise ironik bir şekilde sessiz kalıyor.
- %87’si yalnız değil, arkadaşlarıyla birşeyler yapmayı tercih ettiklerini belirtirken, %61’i yeni insanlarla tanışmakta ve yeni çevrelere girmekte zorlandıklarını kabul etmişlerdir.
- Bununla birlikte, birçok kadın (%40) duygularını hiçkimseyle paylaşmadıklarını belirtmişlerdir. Bu onları yalnız bir hayata ve birçok problemle kendi başlarına boğuşmak zorunda kalmaya itmektedir. Odak gruplarından çıkan sonuçlar gösteriyor ki bunun en büyük sebebi, sosyal baskı korkusu, küçük bir toplumda herkesin birbirini biliyor ve birbiri hakkında konuşuyor olduğu düşüncesidir.
- Katılımcıların çoğunluğu özgüvenle ilgili dolaysız sorular sorulduğunda, özgüvenlerinin yüksek olduğunu ima edecek cevaplar vermişlerdir; fakat bu anketin geri kalanıyla çelişki yaratıyor. Örneğin, %78’i karşılarına çıkan herşeyle mücadele edebileceklerini belirtmişlerdir.
Kadınların %90’ı farklı konularda kendi fikirlerini oluşturabildiklerini belirtmişlerdir.
%86’sı kendi düşüncelerini özgürce ifade edebildiklerini belirtmiştir.
- Ayrıca, %84’ün “Kendimi genel olarak başarılı bir insan olarak görüyorum” ifadesine tepkisi, kadınların öz-değerkendirmelerine bağlı, sosyal onay ya da takdirden bağımsız olarak, yüksek derecede özgüven sahibi olduklarını ima etmektedir.
- Çok büyük bir çoğunluk da başkalarının onları genellikle sevdiği, saygı duyduğu ve takdir etttiğini ifade etmiştir.
O Zaman, Kadınlar Kendi Hayatlarını Kendileri Mi Tayin Ediyorlar?
Özsaygınlık ve özgüvenle ilgili doğrudan sorular sorulduğunda son derece olumlu öz-değerlendirmelere rağmen, daha dolaylı sorularda çoğu kadının içsel olarak arzuladıklarını hayata geçiremediği görülmektedir. Kadının kendi ideal öz-imajı ve hayatını gerçekte nasıl yaşadığı arasında çelişki vardır.
- Birçok kadın hedeflerini gerçekleştirmek için riskler alamaz.
- Ankete katılanların %40’ı, sosyal baskılardan dolayı kendi hedeflerine bağlı kalmakta zorluk yaşadıklarını kabul etmişlerdir. %15’inin fikir belirtmeyi reddetmesi sosyal baskıdan dolayı hedeflerinden vazgeçen kadınların gerçek oranın aslında daha fazla olabileceğini göstermektedir.
- Çoğu kadın (%83) başkalarının etkisi altında kalmadan hedeflerini belirleyebildiğini iddia etmesine rağmen, anket katılımcılarının %50’sine yakını attıkları adımların çoğu durumlarda çevrelerindeki kişilere göre belirlendiğini kabul ediyor, %15’i ise yine çekimser kalıyor.
- Kadınların %86’sı “bencillik veya suçluluk duymadan” kendilerinden istenen şeyi reddetme hakları olduğunu ve %85’i kendi ihtiyaçlarının ne olduğunu başkalarına söyleyebilme hakları olduğunu ifade etse de, %65’i başkalarını incitme korkusundan ötürü “hayır” diyemediklerini kabul etmişlerdir.
Bu, aslında, toplum tarafından emredilen ideal kadın imajının merkezindeki yumuşak başlı, itaatkar, uyumlu doğayı yansıtır. Bazı odak grup katılımcılarının sözleriyle:
- “Toplum ve gelenekler bize söylendiği gibi yapmamız gerektiğini öğretir.”
- “Ancak 60 yaşıma bastığımda hayır demeyi öğrendim. Eğer benden istediklerini yapmazsam, hep insanları kaybedeceğimi düşünürdüm.”
- “Hayır demenin önemini anlamamız gerek. Konuşmamız gereken, yalnızca yapmak istemediğimiz şeylere değil, bize yapılan şeylere de hayır diyebilmektir… Hayır bunu bana yapmanı istemiyorum diyebilmeliyiz. Ve kadınlar bunu yapmakta çok zorluk çekerler.”
Kamusal Hayatta Kadınlar
- Kadınlara geleneksel olarak yüklenen roller büyük oranda özel ya da ailevi hayatla sınırlandırılmıştır. Bu araştırmadaki sorulara kadınların cevapları gösteriyor ki, Kıbrıs’ın kuzey kesiminde yaşayan kadınların büyük bir çoğunluğu kendilerini bu rollerle tanımlamakta, toplum tarafından empoze edilen kamusal alanın erkeklerin ve kişisel alanın da kadınların olduğu yönündeki ayrımı sorgulamamaktadırlar. Araştırmaya katılan kadınların %88’inin “Bir kadın herşeyden önce iyi bir anne ve evhanımı olması gerekir” ifadesine katılmaları bunu desteklemektedir. “Evde kararları kadınlar alır” aldatıcı sloganının da tekrarlanmasıyla, birçok kadın bu toplumda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olmadığına inandırılmıştır. Bununla birlikte, kadınlar büyük bir ölçüde kamu hayatındaki etkili pozisyonlarda—politik, ekonomil, sosyal—bulunmamakta, birçok kadın da bunda pek bir sorun görmemektedir.
- %38’e göre, kadınların kamu hayatında aktif ve etkili olması erkekler kadar önemli değildir.
Bu konuda eğitim durumunun biraz da olsa fark yarattığı görülmektedir. En fazla ilkokul ya da hiç resmi okul deneyimi olmayan kadınlar bu ifadeye katılmışlardır (%50’den biraz fazlası).
- Bir önceki ifade ile çelişkili olarak, kadınların sadece %16’sı “politika erkeklerin işidir” ifadesine katılsa da, %40’ı politikada fark yaratamayacaklarına inandıklarını belirtmiş ve %20’ye yakını kararsız ya da tepkisiz kalmışlardır.
Bu durum Kıbrıs’ın kuzey kesiminde kadınların politikaya olan kısıtlı katılımlarıyla paralellik göstermektedir.
- Kadınlar, ve aslında genel olarak toplum, kadınların iş hayatına katılımları hakkında daha esnektir. Araştırma katılımcılarının %55’i ailenin ekonomik durumu gerektirmese bile kadınların ev dışında çalışabilmesi gerektiğini belirmiştir. Devlet Planlama Örgütü’nün 2004 yılındaki istatistikleri de kadınların iş gücüne katılım oranını %39 olarak göstermektedir (erkeklerde bu oran %71’dir).
- Fakat, kadınlar herşeyden önce iyi birer anne ve evhanımı olma baskısını hissetmeye devam ettikleri için, evin dışında çalışma “özgürlüğü” aslında onlara ek bir yüktür: Kocaları gibi evin dışında çalışırlar, ama çocuk bakımı ve ev işi sorumluluklarının neredeyse hepsini üstlenmeye devam ederler. Bu kadına özel sorumluluklar, kadının kocasından erken eve gelmesi ve gece dışarı yalnız çıkmaması vb. beklentilerle birleştiğinde, kadınlar iş piyasasında, politikada, ya da kamusal alandaki diğer faaliyetlerde erkeklerle eşit şartlarda yarışamaz durumda kalıyorlar.
Bu, bazı odak grup katılımcıları tarafından da ifade edilmiştir:
- “Kadınlar, işte sorumluluk almak istemezler, örneğin bankada kasa anahtarı almak, çünkü bu fazladan çalışmaları ve eve 5’te gidememeleri sebep olacaktır. ”
- “Kadınlar yemek hazır değilse suçlanabilir, ve bu yüzden kamu hayatına daha az katılabilirler, çünkü evdeki işlerini bile bitiremezler.”
Ancak, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve eşitsizlik konusunda farkındalığı olmayan, ve büyük ihtimalle bunu politik değil kişisel bir sorun olarak gören çoğu kadın, sistemin yarattığı bu eşitsizliği tanımaz ya da kabul etmez.
- Benzer nedenlerden ötürü, %52si, kadın olarak iş hayatında hernangi bir ayrımcılıkla karşılaştıklarını reddetmişlerdir.
Fakat, bir odak grubu katılımcısının da fark edip belirttiği gibi:
- “Kadınların, özellikle yüksek mevkilerde, işyerinde erkek gibi davranmaları beklenmektedir. Aksi taktirde, uyumlu olamazsınız.”
- Yine de, kadınların %41’i halen erkekler ve kadınlara kamu hayatında eşit fırsatlar verildiğine inanmaktadır.
Aile İçi Şiddet
- Kadınların büyük bir çoğunluğu evlilikte erkeklerin kadınlara karşı fiziksel şiddetini haksız bulmaktadırlar.
- Ayni zamanda, kadınların %34ü çocuklarına “en azından bir kere” vurduklarını da kabul etmişlerdir.
- Araştırmada şiddetin değişik şekillerini—fiziksel, duygusal, sözlü, psikolojik, ekonomik—ayırt eden sorular sorulmamasına rağmen, odak gruplardaki tartışmalar aile içi şiddetin her şeklinin aslında kabul edilenden çok daha yaygın olduğunu göstermiştir. Projenin bir sonraki aşamasındaki farkındalık artırıcı atölye çalışmalarında bu konuya özellikle dikkat edilecektir.
Dolayısıyla, Kadın Olmak Ne Demektir?
Araştırmanın sonuçları Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan kadınların yaş ya da eğitim düzeylerinden bağımsız olarak, toplumun onlara doğdukları günden beri yüklemekte olduğu geleneksel cinsiyet rollerini benimsediklerini göstermektedir. Bu, odak grublarında da belirgin bir şekilde yansıtılmıştır. Aşağıdakiler, bu gruplarda yer alan bazı kadınların kadın olmayı nasıl tanımladıklarına dair örneklerdir:
- “Kadın olmak benim için üretkenlik demektir.”
- “Kadın olmak çalışmak demektir.”
- “Enerjik, üretken ve anne olmaktır.”
- “Güzel olmaktır.”
- “Kadın olmak fedakarlık demektir.”
- “Kadın olmak bir eş ya da anne olmak demektir. Çalışıp çalışmamanız gerçekte bişey idafe etmez.”
- “Biz erkeklerin ve çocukların kölesiyiz.”
- “Kullanılmak demektir. İzin almadan arkadaşlarınızla gece ya da öğle yemeği bile yeyemezsiniz.”
- “Benim için kadın olmak daha az olmaktır. Kadın olduğunuzu söylediğinizde sanki sizi suçlarlar. Kadın kurban demektir. Kadın eğitim görürken dezavantajlıdır ve bu yüzden daha dezavantajlı bir konumdan başlar.”
- “Çocukken çok istememe rağmen bisiklet sürmeme izin verilmezdi, çünkü insanlar bacaklarımı görebilirdi.”
- “Yüksek eğitim görmek için mücadele etmek zorundaydım. Bana ‘Ne gereği var? Erkek arkadaşına mektup yazmak için mi yazmayı öğrenmek istiyorsun?’ diye sorarlardı.”
- “Erkekler başarılı olmak için herzaman daha az çalışırlar. Kadınların nedense hayatları o kadar kolay değil, çok çaba sarfetmeleri gerekir.”
- “Kadınlara karşı cinsel istismar durumu olduğunda bile, biz, toplum olarak, kadını suçlarız. Bu niçin böyle?”
- “Kadın olarak, birçok şapka taşırız. Çalışırız, evhanımıyız, evde çocuklarla çok işimiz vardır. İşteki erkek meslektaşlarımızdan daha farklı durumdayız. Erkek müşterilerle ya da erkek meslektaşlarımızla olan ilişkilerimiz farklıdır, sınırlı olmak zorundadır.”