İnsanın kendi ‘sesini’ bulması ve bu ‘sesi’ korkusuzca kullanmayı öğrenmesi gerektiğine inanıyorum. Bu doğrultuda ben de her gün kendimi geliştirmeye çalışıp, kaybedilen ‘ses’in acısının tadına bakmış biri olarak ve onu tekrardan bulma yolunda her gün adımların atıldığı bir hayatı seçmenin mutluluğunda size bu yazıları yazıyorum. İnsanın, içinde kaldığı durum ne kadar onu korkutursa korkutsun, burada bir tek önemli ve tek önemli durum vardır. O da, kişinin sadece kendi için ayağa kalkmayı öğrenmesi. Kendi gerçekliğini, karşısındakilerin düşüncesinin ne olacağına göre şekillendirmekten vazgeçip, bir an önce kendi gerçeğini yaşamayı ve ifade etme özgürlüğünü tekrardan sahiplenmeyi öğrenmesi gerekmektedir.
Kendin için ayağa kalkmak ve kalkmamak arasında yaşanacak gerçeklik arasında büyük bir fark vardır. Bu iki farklı seçim, bambaşka hayatların yaşanmasına sebep olurlar. İnsan, kendisi için ayağa kalktığında, kendi doğrularını hangi pozisyonda olursa olsun ifade ettiğinde, kendisine duyacağı saygı ve sevgi tartışalamaz kadar güçlü olacaktır. Ancak kendin için ayağa kalkamadığında ve sessizliği seçtiğinde, kendini pasivize etmiş olmak ile birlikte durumların en korkuncunu yaratmaya başlıyorsun. Bu durum dışarıdan gelecek herhangi bir tepkiden daha da ağır duygulara sebep olur. Gizlice içinde bir kendini terk edilişin başlangıcıdır bu seçim.
Bu davranış bir kere yapıldı mı kişi farkında olmadan kendisini durmadan terk etmeyi farkında olmadan onaylamaya başlar ve bu terk ediliş acıların en büyüğüne sebep olmaya başlar. Bu seçim, içsel bir çatışma, içsel mutsuzluk ve dolayısı ile dışarıdaki gerçeklikte bir karmaşa, bir mutsuzluk ve çatışma ile yaşanılan bir deneyimi beraberinde getirir. Acılardan en büyüğü kişinin kendisini terk etmesiyle beraberinde gelen, kişinin kendisine duyduğu saygının ve otomatik olarak kendisine duyduğu sevginin kayboluşudur.
Hepimizin sıkça duyduğu ancak artık duymaktan sıkıldığımız ve çok klişeleşmiş olan ‘önce kendini sevmeyi öğrenmelisin’ cümlesinin, ne kadar duymak isteyip istemediğimize bağlı olmaksızın önemini vurgulamak istiyorum. İnsanın bu hayatta tek asli bir görevi vardır.
O da kendini sevmek ve her koşulda durum ne olursa olsun kendi gerçekliğini yaşayabilmesidir. Günün sonunda, benim de yaratmış olduğum ‘ben,sen,biz’ konsepti ve farklı araçlarla bu konsepti irdeleyip anlamaya çalışmam kişinin ‘önce ben’ demesinin önemini fark etmiş olmaktan çıkışlıdır. Gerçek bir hayat anlayışının sırasıyla ben,sen ve biz ideolojisinin anlaşılmasıyla ve ugulanmasıyla geleceğine ve tüm hayatın bu ideoloji üzerine kurgulandığına inanıyorum.