Sınıf mücadelesi, salt ekonomik bir mücadele değildir.
Öyle olduğunu varsaymak sizi, eninde-sonunda reformist bir siyasetçiye dönüştürecektir!
Sınıf mücadelesi -ki biz işçi sınıfının mücadelesinden söze diyoruz- hem ekonomik, hem siyasal bir mücadeledir. Sınıfın her türlü toplumsal sorunuyla ilgilenmek, sorunun özünü kavramak ve çözüm bulma mücadelesidir.
Sınıf mücadelesinin siyasal muhtevası, sadece sosyalizmin direk siyasal sorunlarından ibaret değildir. Aynı zamanda, sosyalizmin direk siyasal sorunlarının kavranmasının önünü tıkayan, üstünü karartan ve ne yazık ki, burjuvazi tarafından yüzlerce yıl öncesinde halledilmiş olması gerekirken, bırakın halletmeyi, daha da karmaşıklaştırılan bazı sorunları da proleter sınıf mücadelesi çözmek, halletmek zorundadır. Evet, ulusal (milli) sorundan bahsediyorum. Yani, Kıbrıs sorunundan bahsediyorum. Egemenlik ve bağımsızlık sorunundan bahsediyorum…
Kıbrıs işçi sınıfı emek mücadelesi verirken, aynı zamanda Kıbrıs sorununu da çözmek zorundadır. Demokrasi sorununu da çözmek zorundadır.
Kıbrıs işçi sınıfı emek mücadelesi verirken, aynı zamanda ülkesinin her karışının işgal altında olduğunu bilerek, fiili işgallere olduğu kadar, emperyalist hakimiyete karşı da bilinçlenmek ve mücadele etmek zorundadır.
Bu ada, kuzeyiyle- güneyiyle, bağımsız olacaksa, bunu ancak işçi sınıfı iktidarı ile olacaktır!
Bu ada, kuzeyiyle-güneyiyle, halkın egemenliğinde bir ada olacaksa, bunu ancak işçi sınıfı başaracaktır!
Bu ada, kuzeyiyle-güneyiyle, sosyalist bir ada olacaksa, bunu ancak her türlü milliyetten işçi sınıfı yapabilecektir!
Ekonomik mücadeleden kopuk bir siyasal mücadele olamayacağı gibi, siyasal mücadeleden kopuk bir ekonomik mücadele de olamaz!
Olursa eğer, birincisi anarşizme; ikincisi reformizme saplanır!
Ve, her iki sonuç da, burjuvaziden başkasına yaramaz!