Bu makale ilk kez 5 Aralık 2021 tarihinde Birgün Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
Siyasal istikrarın sağlanamadığı Ada yarısında ekonomi kötüye giderken Türkiye’ye bağımlılık da artıyor. Kuzey Kıbrıs-Türkiye ilişkilerinde gerginlik bahar havasına dönüşmüş görünse de halk arasında AKP karşıtlığı artıyor. Türkiye, her dönemde Kuzey Kıbrıs yönetimlerini şu ya da bu biçimde etkilemeye, hatta yönlendirmeye çalışmış; itiraz sesleri yükseldiğinde de ‘Sizi biz kurtardık!’ diyerek müdahalelerini haklı göstermeye çalışmıştır.
KKTC’nin kurulduğu 1983 yılından bu yana geçen 38 yılda tam 26 hükümet değişmiş. Hükümetlerin ortalama ömrü bir buçuk yılı geçmiyor. Yeni hükümetin ise en fazla iki buçuk ay yönetimde kalması bekleniyor. Çünkü Cumhuriyet Meclisi’nde temsil edilen 6 partinin uzlaşması sonucu, 23 Ocak 2022 tarihinde erken seçime gitme kararı alındı.
KKTC tarihinde iz bırakmış siyasetçilerden Rauf Denktaş’ın 1975 yılında kurduğu Ulusal Birlik Partisi, ülkeyi uzun yıllar tek başına ya da koalisyonlarla yönetti. Bu parti kâğıt üzerinde kendini “demokratik ve laik” bir siyasal yapı olarak tanımlıyor. Nitekim parti tüzüğünde bu ilke, “Cumhuriyet Anayasası’nın öngördüğü demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini ve parlamenter düzeni tüm kurumlarıyla yaşama geçirmek…” biçiminde açıklanmış. Zaten KKTC Anayasası, Türkiye’nin 1961 Anayasası’nı temel alarak hazırlanmış. O yüzden özgürlükçü bir nitelik taşıyor. Ama UBP’nin son yıllarda kuruluş ilkelerinden uzaklaşarak laiklik karşıtı eylemlere hayli hoşgörülü davrandığı gözleniyor. Güçlü bir laik yaşam kültürüne sahip ülkede bu yaklaşımlar kaygıyla karşılanıyor.
Siyasal istikrarın bir türlü sağlanamadığı Ada yarısında ekonomi her geçen gün kötüye giderken hükümetlerin Türkiye’ye bağımlılığı da aynı ölçüde artıyor. Kuzey Kıbrıs -Türkiye ilişkilerinde Mustafa Akıncı döneminde tırmanan gerginlik, TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın sözünden çıkmayan Ersin Tatar’ın KKTC Cumhurbaşkanlığı’na getirilmesiyle “bahar havası”na dönüşmüş görünse de halk arasındaki hoşnutsuzluk ve AKP karşıtlığı artarak sürüyor.
Doğan Tılıç arkadaşımız, seçim öncesindeki bir yazısında her ne kadar “Kıbrıslılar gonnara yemez!” demişse de “Gonnara yememek” eğer söylendiği gibi “aldanmamak, oyuna gelmemek, her şeyin farkında olmak” anlamına geliyorsa, son seçimin sonucu pek de öyle olmadı. Erdoğan’ın desteklediği Ersin Tatar, küçük bir oy farkıyla da olsa Cumhurbaşkanı seçildi. Bu “başarı”yı kime borçlu olduğunu çok iyi bilen Tatar, daha resmi sonuçlar açıklanmadan TC Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yardımcısı Fuat Oktay’a teşekkür etti. Aynı saatlerde Saray’dan resmi kutlama açıklaması yapıldı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik de ertesi gün, “Kıbrıs Türk halkı, vizyonu ve liderliğiyle öne çıkan Sayın Ersin Tatar’ı KKTC Cumhurbaşkanlığı’na seçerek tüm dünyaya açık bir mesaj vermiştir” diyerek Tatar’ın olmayan “vizyon”unu övdü!
POLİTİK YAŞAM
Kuzey Kıbrıs’ta uzun bir belirsizliğin ardından Ulusal Birlik Partisi (UBP) ile Demokrat Parti’nin (DP) oluşturduğu yeni koalisyon hükümeti, 13 Kasım’da Cumhuriyet Meclisi’nde 19 ret oyuna karşı 27 oyla güvenoyu aldı.
Bilindiği gibi, bir süre önce KKTC’de patlak veren “kaset skandalı” üzerine Ersan Saner başkanlığındaki üçlü koalisyon hükümeti 13 Ekim’de istifa etmişti. Ancak Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, hükümeti kurma görevini başka birine vermeyerek UBP Kurultayı’nın sonuçlanmasını beklemişti.
Bir yıl önce Türkiye’nin müdahalesiyle sonuçsuz kalan bu kurultay, 24 Ekim’de tamamlandı ve Ersin Tatar’la arası iyi olmayan eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Faiz Sucuoğlu açık farkla UBP Genel Başkanı seçildi. Cumhurbaşkanı Tatar, bu durum karşısında istemeye istemeye de olsa Sucuoğlu’na hükümeti kurma görevini vermek zorunda kaldı. Ülkede ağırlaşan ekonomik koşullar nedeniyle Türkiye’nin yardımına gereksinim duyan yeni Başbakan da göreve gelir gelmez geleneği bozmayarak “Türkiye ile et ve tırnak gibiyiz” mesajları vermeye başladı.
Eski Başbakan Ersan Saner ise “kaset skandalı”nda parmağı olduğunu düşündüğü Faiz Sucuoğlu’nu sert sözlerle eleştirmeyi sürdürüyor. “Uğradığım bir komplo karşısında ciddi bir bedel ödedim. Belki daha da ödeyeceğim. Buna rağmen sonuna kadar adalete ve yargıya sığınmaya devam edeceğim. Sonucu ne olursa olsun bu adalet kavgasını vereceğim” diyen Ersan Saner, Sucuoğlu’nu “Dokunulmazlık zırhının ve Başbakanlık makamının arkasına saklanmak”la suçluyor.
SİYASAL PARTİLER
KKTC’de siyasal yaşam, hayli geniş bir yelpazeye sahip. 7 Ocak 2018’de yapılan son milletvekili seçimlerinde 50 üyeli Cumhuriyet Meclisi’ne 6 parti girmişti. Bu partilerin milletvekili dağılımı şöyleydi:
UBP (Ulusal Birlik Partisi) 21, CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) 12, HP (Halkın Partisi) 9, TDP (Toplumcu Demokrasi Partisi) 3, DP (Demokrat Parti) 3 ve YDP (Yeniden Doğuş Partisi) 2.
Ancak en sağdaki YDP’de genel başkanlık yarışını kaybeden Lefkoşa Milletvekili Bertan Zaroğlu’nun partisinden ayrılıp Millet Partisi’ni kurmasıyla Meclis’teki parti sayısı 7’ye yükseldi.
Son seçimden bu yana öteki partilerin milletvekili sayısında da kimi değişiklikler oldu. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle UBP’nin Meclis’teki sandalye sayısı bir eksilirken, eski başbakanlardan UBP Lefkoşa Milletvekili Hüseyin Özgürgün’ün devamsızlık durumu da iktidar partisinin kritik oturumlarda eksik kadroyla temsil edilmesine yol açtı. Hakkındaki yolsuzluk dosyaları dolayısıyla dokunulmazlığı kaldırılan ve tutuklanma korkusuyla Türkiye’ye yerleşen bu milletvekili, iki yıldır KKTC Meclisi’ndeki yasama çalışmalarına katılmıyor. Muhalefet partilerinin sürekli önerge vermelerine karşın Özgürgün’ün milletvekilliği bir türlü düşürülemiyor. Çünkü UBP, daha önce dokunulmazlığının kaldırılması için oy kullandığı eski başbakanlarının Meclis dışında kalmasına, “ileride belki desteğine ihtiyaç duyabiliriz” düşüncesiyle karşı çıkıyor. Hüseyin Özgürgün de bu durumdan yararlanarak KKTC’den her ay milletvekili maaşı almayı sürdürüyor!
HP’nin milletvekili sayısında da üç yıl içinde eksilme oldu. Son seçimde Meclis’e 9 milletvekiliyle giren HP’nin üç üyesi, UBP Hükümeti’ne dışarıdan destek vermek amacıyla partilerinden istifa ederek bağımsız kaldı. Bu milletvekillerinden ikisi daha sonra UBP’ye katıldı. Böylece HP’nin Cumhuriyet Meclisi’ndeki üye sayısı 9’dan 6’ya inmiş oldu.
***
Türkiye’nin artan baskıları
Türkiye, her dönemde Kuzey Kıbrıs yönetimlerini şu ya da bu biçimde etkilemeye, hatta yönlendirmeye çalışmış; itiraz sesleri yükseldiğinde de “Sizi biz kurtardık!” diyerek müdahalelerini haklı göstermeye çalışmıştır.
Ancak ülke tarihinin hiçbir döneminde, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde olduğu kadar açık ve kaba müdahalelere tanık olunmamıştır. Hatta bu müdahale biçimleri zaman zaman Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve çevresine yönelik tehdit boyutlarına varmıştır. Seçimden sonra KKTC’de akademisyen ve hukukçulardan oluşturulan bağımsız bir araştırma kurulunun hazırladığı 42 sayfalık “Müdahale Raporu”nu okuyanlar, Türkiye’nin bu süreçteki müdahalelerinin hangi boyutlarda yaşandığını irkilerek öğrenmişlerdir. Cumhurbaşkanı adayları Serdar Denktaş ve Mustafa Akıncı’ya adaylıktan çekilmeleri için TC Lefkoşa Büyükelçiliği ile MİT tarafından ne tür baskılar yapıldığını; muhalif gazeteciler Ali Kişmir, Rasih Reşat ve Pınar Barut’un nasıl tehdit edildiklerini, tanıkların ağzından ayrıntılarıyla öğrenmek isteyenler, bu önemli raporu bulup inceleyebilir.
***
Gazetecilik ilkeleri göz ardı edilmiyor
Ada’nın Türk kesiminde canlı bir basın yaşamı var. İktidara ya da muhalefete yakın yayın organlarının haber ve yorumlarında olabildiğince nesnel davranarak evrensel gazetecilik ilkelerini göz ardı etmemeye özen göstermeleri dikkatimi çekti. Bizdeki gibi “havuz medyası” pek görmedim orada! Ekranlarda dinlediğim her siyasal görüşten meslektaşım, iktidarın uygulamalarını aynı içtenlikle eleştirebiliyor. Bizdeki TRT’nin ve Anadolu Ajansı’nın dengi sayılan BRT (Bayrak Radyo Televizyonu) ve TAK (Türk Ajansı Kıbrıs), iktidarı belli ölçülerde gözetseler de kamu yayıncılığı yapmanın bilinciyle, “yandaş” ya da “hükümet borazanı” gibi davranmamaya çalışıyorlar.
Ne var ki Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı döneminde çok belirgin olan bu özgürlük ortamı, Ersin Tatar’ın Başkan seçilmesinden sonra yavaş yavaş değişmeye başladı.
KKTC’deki başlıca günlük gazeteler şunlar: Yenidüzen, Avrupa, Diyalog, Halkın Sesi, Kıbrıs Gazetesi, Kıbrıs Postası, Havadis, Haberci, Yeni Bakış, Vatan, Güneş, Hakikat, Detay, Radikal Kıbrıs, Star Kıbrıs.
Ülkenin en eski günlük gazetelerinden Yenidüzen, ana muhalefet partisi CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) çizgisinde yayın yapıyor. Şener Levent yönetimindeki “Avrupa” gazetesi ise Türkiye’deki AKP iktidarına karşı en sert muhalefeti yapmakla tanınıyor. Gazete bu yüzden Tayyip Erdoğan’ın hedef tahtasında. Erdoğan’ın hedef göstermesi üzerine 22 Ocak 2018 günü gazetenin Lefkoşa’daki binası taşlı sopalı saldırıya uğradı. Camları kırılan ve tabelası sökülüp sokağa atılan gazetenin içi de harabeye döndü. Şener Levent bu saldırıyı protesto etmek amacıyla gazetesinin adını “Afrika” olarak değiştirdi. Şimdi yeniden Avrupa adıyla çıkıyor.
KKTC’nin kamu yayıncılığı yapan en eski televizyon kurumu, kısa adı “BRTK” olan Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu’dur. Şimdilerde üç kanal üzerinden hizmet veriyor. Kuzey Kıbrıs’taki özel kanallarda çalışan yayıncıların çoğu bu kurumda yetişmiştir.
Ülkedeki özel kanallar ise şunlardır: Kanal SİM, Diyalog TV, Genç TV, Kıbrıs TV, Ada TV, Kanal T… Bu kanal arasında Genel Yayın Yönetmenliğini Sami Özuslu’nun yaptığı Kanal SİM, ilerici / muhalif çizgisiyle dikkat çekiyor.
Kıbrıs’ta çıkan ilk Türkçe gazete Saded’in yayın tarihi olan 11 Temmuz (1890), KKTC’de “Basın Günü” olarak kutlanıyor. KKTC Gazeteciler Birliği’nin “Yılın Basın Ödülleri” de o gün dağıtılıyor.
KKTC’deki kurumların çoğu Türkiye’deki benzerleri örnek alınarak oluşturulmuş. Örneğin bizdeki YÖK’ün karşılığı YÖDAK, yani Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu, yükseköğretimi düzenlemekle görevli.
TRT’nin eşiti olarak Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nu (BRTK) görüyoruz. RTÜK’ün KKTC’deki dengi ise Yayın Yüksek Kurulu (YYK).