Hepimizin bildiği gibi, bir adada yaşıyor olmanın hem pozitif yanları hem de negatif yanları vardır. Etrafının sularla kaplı olması muhteşem bir özellikken, bu muhteşem özellik ayni anda negatif bir etken de olabiliyor. Hele de bu adanın bir parçası tanınmamış ve yetişip bu tanınmamış parça da doğmuş iseniz, bu adanın etrafındaki sular sanki de size her daim diğerlerinin parçası olmadığınızı hatırlatırcasına, dalgalanır durur önünüzde.
Çok sevdiğim bir hocam bir zamanlar bana, ‘doğdun ülkeyi iyi gözlemle, iyi analiz et. Çünkü doğduğun ülke senin yaşam amacını belirler’ demişti. Onun bu sözlerinden çok etkilenmiş ve hemen Kıbrıs’ı kabaca analiz etmeye başlamıştım. Şu an mevcut durumda yaptığım analizlerle birlikte vardığım sonuç; bölünmüş, kimliğini kabul ettirememiş, ‘ben burdayım’ diye haykırmak zorunda kalan ancak sürekli susturulan, görmezden gelinen, kabullenilmek istenen ancak bir türlü kabul edilemeyen, kendini kanıtlama çabası içinde kendi yalnızlığına gömülen ve maalesef bu yalnızlığın sonucunda toplumun üzerinde oluşmuş, öğrenilmiş çaresizlik vb gibi normal dışı durumlarda hayatını çok normalmiş gibi yaşamayı öğrenen bir toplumun parçası olduğumu fark ettim. Buradan da hocamın söylediği cümleyi tekrardan düşündüm ve çok şaşırtıcı bir şey daha fark etmek durumunda kaldım. Tüm bu hisler, aslında benim küçük yaşlarda hissettiğim duygularla ayni idi. Bu duygularla mı doğdum yoksa bir şekilde bu duyguları deneyimlerle algımda bu şekilde mi yorumlamayı seçtim bilmiyorum ancak burada önemli olan bu duyguların sorumluluğunu almak ve kendi hayatımın yönetiminin benim elimde olduğunun gerçekliğine uyanmaktı. Uzun yıllarca, sorumluluğu elime almak yerine, bilinçsizce kendimi kurban bilincine hapsetmek daha kolay gelmişti, aynen Kıbrıs halkının şu an genel olarak içinde bulunduğu duygu durumu gibi. Oysa ki kendi gücünün farkında ve kendi içinde bir bütün olduğunu fark edebilen bir toplum olmayı başarabilmiş, sadece maddi kayıplar yaşadığımızda değil maneviyatımızın da zedelendiği noktalarda bütün olup ayağa kalkmayı başarmış bir toplum olabilseydik, birlik bilincinde yaşamayı öğrenmiş bir toplum olabilirdik diye düşünüyorum.
Özet olarak şunu söylemek istiyorum ayrılık bilincinin içine doğduğumuz bu ülke ve dünya, bizleri ayrılık bilincinin normal oluşunu kabullenişimize iterken, özümüzün değeri olan birlik bilincine uyanmayı halen daha seçebiliriz. Hiç bir zaman, hiç bir durumun kurbanı değiliz. Bizler sadece kendi gücümüze uyanıp, tekrardan kendi adımıza kararlar alabileceğimizin gerçekliğine uyanıp, kendi kimliğimize sahip çıkabileceğimizin gerçekliğine uyanmalıyız.