1871’de Charles Darwin, “natüralist için en büyük ve en ilginç sorun” olan insanın türeyişi meselesini ele aldı. Statükoya meydan okuyan Darwin, doğal ve cinsel seçilimi ve yakın zamanda benimsediği “en uygun olanın hayatta kalması” konseptini kullanarak insanlığın ortaya çıkışı üzerine senaryolar üretti. Evrimsel tarihleri, anatomiyi, zihinsel yetenekleri, kültürel kapasiteleri, ırkı ve cinsiyet farklılıklarını araştırdı. Vardığı bazı sonuçlar yenilikçi ve içgörülü idi. İnsanlar ve diğer hayvanlar arasındaki farklılıkların türsel değil, dereceli olduğunu kabul etmesi çığır açıcıydı. İşbirliği, sosyal öğrenme ve kümülatif kültüre odaklanması, insan evrimi çalışmalarının özü olmaya devam ediyor. Ancak Darwin’in diğer iddialarından bazıları kasvetli ve tehlikeli bir şekilde yanlıştı. “Türeyiş”, kendisinden öğrenilecek ama hürmet edilmeyecek bir metindir.
Darwin, insanları doğal dünyanın bir parçası, tüm yaşam için benzer süreçlere ve kalıplara göre atası primatlardan evrimleşen (türeyen) hayvanlar olarak gördü. Darwin’e göre, insan vücudunu ve zihnini tanımak için, diğer hayvanları ve onların (ve bizim) türeyişini soylar ve zaman boyunca değişikliklerle birlikte bilmemiz gerekir. Ancak bu ideal çerçevelere ve bazı yenilikçi çıkarımlara rağmen “Türeyiş” genellikle sorunlu, önyargılı ve zararlıdır. Darwin, insan evriminin sonuçlarını tanımlarken verilere, nesnelliğe ve bilimsel düşünceye dayandığını düşünüyordu. Ama kitabın büyük kısmı için durum bu değildi. Darwin döneminin birçok bilimsel kitabı gibi, “Türeyiş” de ırkçı ve cinsiyetçi bir insanlık görüşü sunar.
Darwin, Amerika ve Avustralya’nın Yerli halklarını kapasite ve davranış bakımından Avrupalılardan daha düşük olarak tasvir etti. Afrika kıtasının halkları sürekli olarak bilişsel olarak kıt, daha az yetenekli ve diğer ırklardan daha düşük bir rütbede tanımlandı. Bu iddialar kafa karıştırıcıdır, çünkü “Türeyiş”te Darwin, ırkları karakterize etmek için kullanılan özelliklerin başarı kapasitesine göre değerlendirildiğinde işlevsiz göründüğüne dikkat çekerek, ırkları farklılaştıran süreç olarak doğal seçilimi çürüten bir önerme yapmıştır. Bir bilim insanı olarak bu onu duraklatmalıydı, ancak yine de ırklar arasında evrimsel farklılıklar olduğunu dayanaksız bir şekilde öne sürdü. Basit ırksal derecelendirmenin de ötesine geçerek, “en uygun olanın hayatta kalması” üzerinden imparatorluğun ve sömürgecilik ve soykırımın bir meşrulaştırmasını önerdi. Darwin’in köleliğe karşı sağlam duruşu göz önüne alındığında, bu da kafa karıştırıcıdır.
Darwin, “Türeyiş”te, kadınları, (Beyaz) erkeklerden daha düşük kapasiteli ve genellikle “alt ırklara” benzer şeklinde tanımladı. Erkekleri somut veri ve biyolojik değerlendirme yokluğuna rağmen, doğal ve cinsel seçilimi meşrulaştırma olarak kullanarak, daha cesur, enerjik, icatçı ve zeki olarak tarifledi. Hem insanlar hem de hayvanlar alemi için, erkek failliğinin merkeziliğine ve dişinin evrimsel süreçlerdeki pasifliğine dair kararlı iddiaları, hem Viktorya dönemi hem de çağdaş kadın düşmanlığı ile rezonansa giriyor.
Darwin, kendi hayatında, Afrika kökenli bir Güney Amerikalı doğa bilimci olan Edinburgh’daki John Edmonstone’dan eğitim aldı ve HMS Beagle’daki (Charles Darwin’in evrim kuramını oluşturmasına temel olan araştırma gezisine çıktığı İngiliz Kraliyet Donanması gemisi) Fuegian’larla (Güney Amerika Yerli halklarından biri) önemli ilişkiler yaşadı. Kızı Henrietta, “Türeyiş” dergisinin en önemli editörüydü. Darwin, ırk ve cinsiyet konusundaki görüşleri verilerden ve kendi yaşadığı deneyimlerden daha fazla etkilenmesi gereken, algıları güçlü bir bilim insanıydı. Ancak Darwin’in bilim insanlarının ve toplumunun görüşlerini yansıtan ırkçı ve cinsiyetçi inançları, onun gerçeklik algısında güçlü bir etkiye sahipti.
Bugün öğrencilere, dahi bir bilim insanı olan Darwin’in “evrim teorisinin babası” olduğu öğretiliyor. Darwin ayrıca, topladığı verilere ve kendi deneyimine karşı bakış açısını çarpıtan zararlı ve dayanaksız önyargıları olan bir İngiliz olarak da öğretilmelidir. Aralarından bazıları akademisyen olan ırkçılar, cinsiyetçiler ve beyaz üstünlükçüler, sırf “Türeyiş” kitabında yer alıyorlar diye “doğrulanmış” sayılan kavram ve ifadeleri hatalı inançlara destek olarak kullanıyorlar ve halk bunların çoğunu eleştirmeden kabul ediyor.
“İnsanın Türeyişi”, insanın evrim bilimi tarihindeki en etkili kitaplardan biridir. Darwin’i temel içgörülerinin isabetliliğini kabul edebiliriz, ancak onun dayanaksız ve zararlı iddialarına karşı çıkmak zorundayız. Bugün “Türeyiş”e geri dönüp baktığımızda, ırkın insan biyolojik çeşitliliğinin geçerli bir tanımı olmadığını, “erkek” ve “dişi” beyinler olduğu iddiasında biyolojik bir tutarlılık bulunmadığını veya cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ile ilişkili biyolojik izleklerin basite indirgenemeyeceğini ve “en uygun olanın hayatta kalması” mantığının evrimsel süreçlerin dinamiklerini isabetli bir şekilde temsil etmediğini su götürmez şekilde gösteren verilere bakabiliyoruz.
Bilimsel topluluk, farklı seslere duyulan ihtiyacı tanıyarak ve buna göre hareket ederek ve kapsayıcı uygulamaları evrimsel araştırma için merkezi hale getirerek, evrim bilimlerindeki önyargı ve zarar mirasını reddedebilir. Sonuç olarak, “Türeyiş”ten öğrenmek, günümüz insanının evrimsel çalışmaları için en yüksek ve en ilginç sorunu aydınlatıyor: “insanoğlu” yerine insanların evrimsel bilimine doğru ilerlemek.